GERİ DURAN HAYAT(LAR)…… - Papatyam Forum

Papatyam Forum

Go Back   Papatyam Forum > ..::.ÖYKÜLER & HİKAYELER.::. > Öyküler & Hikayeler

Öyküler & Hikayeler Bu Bölümde Türk ve Dünya Edebiyatından Öykülere, Hikayelere Yer Verebilir, Yorum Yapabilirsiniz...

Yeni Konu aç  Cevapla
 
Seçenekler
Alt 04 June 2008, 10:04   Mesaj No:1

hasankeskin

papatyam Acemi Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:hasankeskin isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Papatyam No : 907
Üyelik T.: 07 July 2006
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:İstanbul
Mesaj: 2
Konular:
Beğenildi:
Beğendi:
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart GERİ DURAN HAYAT(LAR)……

GERİ DURAN HAYAT(LAR)……

20 Mayıs 2000...
Mayıs yedisi şenlikleri için denize açılanteknelerden ikisi, hınca hınç insan dolu halde sulara gömüldü Beşikdüzünde. Ölenlerin arasında, Şalpazar'lı (Ağasar) iki öğretmen kız kardeşler de vardı; Ayten, Emine Hoca... Kardeşlerini ve dahi çantalarını bile bırakıp, aniden karar verdiler motorlara binmeye. Küçük kız kardeşleri Hümeyra, döndüğünde iki çanta ve boş sandalyeler gördü, ablalarının yerinde... Ayten Öğretmenin adı, daha sonra, görev yaptığı Sağlık Meslek Lisesine verildi... Hümeyra ise "geri duran" hayattı... Sizlerle de paylaşmak için, kısaltmaya çalışarak yeniden düzenledim...

Bu O günün hikayesidir….
******************

GERİ DURAN HAYAT(LAR)……..

O GÜNDEN SONRA, KÜÇÜK LİMAN, HEP SESSİZ VE SAKİN , DOLDURULMAYI BEKLEDİ DURDU. YILLAR SONRA, ÜZERİNE YAPILACAK OLAN ANITTA İSİMLERİ YAZILANLARIN ARASIDA, İKİ ÖĞRETMEN KIZKARDEŞİN ADI, HÜMEYRA’YI YAŞAMA TERKEDİP ÖLÜME GİDENLER OLARAK, DİLDEN DİLE, GÖNÜLDEN GÖNÜLE AKIP GİDECEKTİ.
GERİ DURAN HAYATIN ÖZLEMİ DE…




Kasaba... Her zamanki canlı cıvıltılı halinden hiçbir şey kaybetmemişti hala. Uzun caddelerini birbirine bağlayan dar sokaklar, yaklaşan temaşanın habercisiydi. Denizden kasabaya dönen insanlar, bu dar sokaklardan geçerek ana caddelere ulaşıyolardı. Mayısın coşkulu havası, deniz sefasıyla birleşmek üzereydi. Kasabadaki neşe, sanki havadan solunuyor gibiydi.

Deniz yılın her zamanında dalgalı ve rüzgarlı olur burada. Seneler sonra taşlarla doldurulana kadar, kasabayı her dalgasıyla selamlar, dalga seslerine alışan insanları hep başka dünyalara götürürdü. Kendisine en yüksekten izleyen tepeden, adını alan kasabanın, en güzel yeriydi sahili önceleri.

Kasabanın arkasını yasladığı dağlar, ardında yaşayan insanları saklamakla görevliydi sanki.. Sanırsınız ki, buradan öte hayat yok, güzellik yok. Herşey ufuk çizgisiyle sınırlı. Halbuki, dağların arkasında, birbirlerine çok benzeyen, konuşkan, sempatik ve eğlenceli bir o kadar da çileli hayatların sahipleri olan insanlar vardı Ama, ardındaki hayatları denizden ayıran dağlar bile, insanların akın akın denize koşmalarına engel değil buralardan. Hele gurbet yolu görünmeyedursun, hele asker ocağına çağırmasınlar yağız delikanlılar buralardan. Zirveden kopup gelen kayalar gibi, denize ve bu kasabaya doğru süzülürler. Özgürlüktür deniz, kısmettir, hayattır ve de hasrettir; belki de ÖLÜM, bu insanlara.

************

Sarp yamaçlardan ve dolambaçlı yollardan, köyüne ulaştığında, Hümeyra’nın aniden nefesi açılır, aslında yaşamın çok zor olduğu bu köyü nasıl da bu denli özlediğine şaşardı hep. Çoğu zaman, kızlarının okuması için gözünü budaktan sakınmayan , ama hala onların ders yapma konusunda tembel olduklarını söyleyip, kızmak için bahane arayan annesi, Hümeyra’nın her gelişinde, tekrar okula dönecek olmasını hatırına getirip fazla sevinemezdi. Köy hayatı demek, zahmet ve çok çalışmak, ama karşılığında, tarlamız çimen, ocağımız yol olmadı diyerek kendini avutmaktan başka elde edilecek çok az şeyin olduğu hayat demek Anne için.
Altmış sene süren çileli hayatı, onun bedeninde acı ve ızdırap götürmedik bir tek hücre bırakmamıştı. Ama, O’na göre olgunluk ve üstesinden gelinmişlikti bu durum. Geriye dönüp baktığında, pişman olacağı hiçbir şey yoktu yaşamında. Aksine, yetiştirmekten gurur duyduğu, öğretmen kızları vardı, dimdik duran. Kızların okuması, erkek çocuktan daha önemliyi anneye göre. El kapısında boynu bükük kalmasınlar, iş güç sahibi olsunlar diye, onların ne büyük fedakarlıklarla okuduklarını da bilirdi. Her kızını başka bir okula gönderip, onların tekrar eve dönmesini beklemek, katlanılması en zor ve en endişeli şeylerdi. Öyle zamanlar oldu ki, üç kızını birden, üniversitelere yolamaktan, onların okuduğu okullaıı ve ne olacaklarını insanlara anlatmaktan gurur duyar, aynı zamanda da, içindeki sıkıntı ve endişeyi yenmeye çalışarak, okullarının bir an önce bitmesini dilerdi içinde.

***********
Hümeyra, ablalarının, ona ilgilerinden çok daha fazla bağlıydı onlara ve ailesine. her şeyi en ince ayrıntısına kadar hesap eder ve öyle de uygulamaya koyardı. Çocukluğundan beri, kardeşleriyle iyi birer dost, onların düşmanlıklarına bile ortak olan sıkı bir müttefikti. Suyu sevdiği ve suyla oynadığı kadar denizi sevdiği söylenemezdi. Ara sıra denize gitme teklifi yapılsa da, bu onun ilgi alanı değilmiş gibi yapar, savuştururdu

O sabah, olağan dışı bir şey yoktu. Hümeyra, sabah kalkıp dışarı baktığında, bir şeylerin sanki üstüne geldiğini ve de kalbinin iyice daralmış olduğunu hissederek ürperdi. Kahvaltı yapmaya tahammülü yoktu sanki. Üniversite için gidilecek sekiz saatlik yolu vardı. Okuluna gideceği için, acaba yolda kötü bir şey mi gelir başıma diye düşündü bir an. Bu sıkıntıyı atmalıyım dedi içinden. Aklına gelen ilk şey, ablalarının yanına gitmek oldu. Onların yanında kendini güvende hissederdi. Her ne kadar, aralarında çok fazla samimiyet olmasa da, garip bir rahatlık hissederdi onların yanında. Ara sıra dertleştikleri de olurdu.

Kasabanın geniş caddelerini birbirine bağlayan, dar sokakların birindeydi dükkan. Küçük ama sevimli bir yerdi burası. Ablaların küçüğü açmıştı bu dükkanı. Bu türlü işlere meraklıydı. Büyük abla da okuldan kalan vakitlerinde, kardeşine yardım ediyordu. Çevre esnafında büyük sempatisini kazanmışlar, çarşıda ayrı bir hava getirmişlerdi. Ev döşeme zevkleri ve becerileri de çok faydalı oldu onlara.

Hümeyra geldiğinde, iki kardeş, sıkıldıklarından bahsedip, gidebilecekleri yerler hakkında fikir yürütmekle meşguldü. Küçük olanı, Hümeyra’daki durumu hemen fark etti. Çok da belli etmeyerek, şakayla karışık, okuldan kaytarmak istiyorsun galiba dedi. Ama hiç heveslenme, bu okula gidilecek ve zamanında bitecek…
Hümeyra artık, okuldaki sıkıntısını anlatmak zorunda olduğunuz karar verdi. Ablasının onu sıkıştırmasına da müsaade ederek, O’na durumunu tüm açıklığıyla anlattı. Ablası, kardeşinin, daha önce kendisine açılamamış olmasının, kendi kabahati olduğunu anlamış olacak ki, güzel şeyler söyleyerek, Hümeyrayı teselli ettkten sonra, ona sarılıp, uzun seneler sonra, öptü.
Hümeyra, bu sıcak busenin ardından, iyiden iyiye bir şeyler olacağını düşünmeye başladığında, ablası ona , dondurma ısmarlama teklif etti. Bu konuşmalardan az önce, dükkana gelen bir adam, Hümeyra da garip hisler uyandırarak gitmiş, ama adamın, ablalarıyla tartışmasına da onlara hakaret etmesine ve kahvaltı keyiflerini berbat etmesine de hiçbir şey söylemeden, donuk donuk bakmıştı. Sanki dili kilitlenmiş, hareket edemez durumda hissediyordu kendini. Bu karamsar hislerle, dondurma tekline cevap bile vermedi.

Tartışmalardan sonra, komşu esnaflarda dükakana gelerek, neler olduğunu merak etmeye ve sorular yağdırmaya başladıklarında, Hümeyra dükkandan çıktı, koşar adım oradan uzaklaştı. Hem bir arkadaşını görmek istiyordu, hem de biraz hava alıp rahatlamaktı niyeti. Hissettiği gariplikleri birbiriyle ilintilemeye çalışarak, arkadaşıyla buluşacağı yerde epeyce bir zaman bekledi. Aslında oradan ayrılıp, tekrar dükkana, ablalarının yanına gidip, küçük ablasının, kendisine akşama, okula gitmeden önce, söylecek önemli şeyleri olduğunu söylediğini hatırladı. Bu güne kadar, böyle önemli ya da önemsiz hiçbir konuda, bu kadar samimi paylaşımı olmamıştı. Acaba ne söyleyecek diye de meraklanmaya bile başladı.

Ana caddeye bakmaya devam ediyordu, son birkez, arkadaşı belki geliyordur diye. Ama, cadde ve sokak aralarında. İnsanların garip bir şekilde koşuştuklarını gördü. Ne olduğunu anlamaya çalışarak, insanlara doğru hızla yürüdü, ama bir anda kalabalığın ortasında kalakaldı. Her kafadan bir ses çıkıyordu ve insanlar büyük geniş caddelerden, dar sokaklara , oradan da denize doğru koşuyorlardı. Müthiş bir feryat korosu, uğultu ve panik havası hakim olmuştu birden bire.

İnsanlardan biri,-“ gemi batmış, limanda” dedi nefes nefese. Şenliğe giden iki tekne, ikisi de batmış.
Hümeyra, önce sendeledi, nerde olduğunu hatırlamaya çalıştı. Ardından, son hızla koşmaya başladı, kedisine çarpan araca bile aldırmadan, dükkana doğru koşmaya devam etti. İçinden, “bizimkiler öyle yerlere gitmez, şenlikten bile haberleri yoktur” diye düşündü, ama yüreğiyle de baş edemiyordu; ya gittilerse?...

Kasabanın tamamı boşalmış, sahile oradan da Küçük Limana akın etmişti. Bu gün, geleneksel bir gündü ve her yıl aynı günde, sahilden 300 metre açıktan ve batıya doğru bir rotayla, delikli taşlar ziyaret edilir, dilekler tutulur ve çoluk çocuk sandal ve teknelerle deniz sefası yapılırdı. Kasabayı, daha içerilerde ve uzak köylerden ve kasabalardan ayıran, sıradağlar, sarp yamaçlar ve derin vadiler bile, insanların akın akın, bu gün , bu geleneği yaşamaları için buraya gelip, sahili doldurmalarına mani olamıyordu.


Hümeyra dükkana vardığında, önce kapının önünde duran çantalarını gördü ablalarının, ardından kapıya hızlıca dayandı ama kilitliydi. Hemen sahile yöneldi, nereye gittiğini bile anlamadan, başında hissettiği uğultuyla birlikte kendini sahilde buldu. Bir anda karşısında, abisini gördü. Birden ikildi, abisini beklemiyordu. “Ablamlar” dedi ikisi de aniden.

Deniz hırçın ama kaptanlar tecrübelidir kasabada. Böyle günlerde, aşırı kalabalığa rağmen, tedbiri elden bırakmazlar. Ama bu gün, öyle bir ihmal di ki onları bağlayan, acısını dünyanın öteki ucundan hissedenler oldu. Böyle bir mahşere, kasaba tarihi hiç tanık olmamıştı.

Eski Liman, kasabanın tam orta yerinden denize uzanan bir mendirek, iki büyük merdivenle aşağıya doğru inilen bir iskeleden ibaret. Geleneksel bahar gününde, muazzam bir halk kitlesi, buradan, irili ufaklı motorlarla denize açılır, 45 dakikalık bir yolculuktan sonra, delikli taşı dolanıp tekrar iskeleye dönerlerdi. Baharda, deniz, eğer yağmur yoksa sakin ve dingin olur. Ama tekneler, yakın aralıklarla seyrettiklerinden, yolcu sayısını da normalden çok fazla aldıklarından , ani manevralarda , çok yüksek dalgalar oluştu o gün. Kalabalık, daha çok kadın ve çocuklardan oluşuyordu ve çoğu da yüzme bilmiyorlardı. İlk tekne, hafif savruldu önce. Kaptan daha durumu anlamadan, arkada oturan yolcular panikledi ve tekne bu sefer, karşısındakine yandan bindirdi. Durumu kurtarmak için tecrübe gerektiği belliydi. Ama en az bulunan şey de oydu o anda. Panik içindeki yolcuların aniden teknenin diğer tarafına yığılmaları, kaçınılmaz sonu getirmiş, iki tekne de, aynı anda yolcularını denize dökmeye başlamışlardı.

Kıyıda bekleşenler, bir gariplik olduğunu sezdiler ve hemen hiç düşünmeden suya atlayanlar ve teknelere doğru yüzenler oldu. Diğer teknelerde durum müdahale ettiklerinde, teknelerden biri, suda alabora olmuştu bile. Bir can pazarı başlamıştı denizin ortasında. Bağıranlar, yardım isteyenler, yanındakine sarılanlar… Burada artık, yaşamdan gayri her şey vardı.

Nice sonra. Deniz hiçbir şey olmamış gibi dümdüzdü artık. Alacağını almış, sanki rahatlamıştı. Kurtulanlar, kurtulduklarına sevinemedi bile. Az önce denizde yaşanan mahşer, şimdi hastane de yaşanıyordu. Koca kasaba, büyük bir düzlüğün ortasında, beşik gibi sallandı, çevresiyle birlikte, nice yürekleri de sarsarak, denizin maviliğinin tam bir çaresizliğe dönüşüne şahit oldu.

Hümeyra, abisine sımsıkı sarıldı. Aslında şehirde oturan adam, tam da o anda inmişti otobüsten. Küçük ablasıyla bir şeyler alacaklardı, sözleşmişlerdi. Hümeyra’nın bundan haberi yoktu, ama bu garip tesadüfün bile, aslında kaçınılmaz son için yeterli olduğunu düşündü bir an. “Ablamlar gitmezler” diyebildi, “onlar bana gideceklerini söylemediler, yoksa söylerlerdi” diye düşündü. Oysa, onlarla beraber kalsaydı dükkanda, kendisi de şimdi bu motorda olacaktı.

“Ablamları görmüşler, ölmüşler, denizden ilk onları çıkarmışlar” dedi arka arkaya genç adam. Bu söylenenler Hümeyra için, hatırladığı son şeydi, ayılana kadar. Hemen hastaneye koştular bir umutla. Herkes, kendi derdine düşmüş, ortalık tarifsiz bir koşuşturmayla karmakarışık haldeydi. İnsanlar ne yapacağını bilemez durumda, birbirlerinden haber almaya çalışıyorlardı. İlk büyük ablasını gördü Hümeyra. Sarıldı ama artık çok geçti. Garip bir cesaret gelmişti genç kıza. Ardından küçük ablasının üzerine kapandı, nefes aldığını hissetti. Son bir çığlıkla doktorlara seslendi, müdahale edildi ama ne yazık ki sonu acıydı. Göğsünde kalan son nefesini, Hümeyra’nın kucağında vermişti genç kız.

Ölenle ölünmez derler, ama acıyla yaşanır. İliklerinde acı ve hasret tüten bir bedeni, bir ömür taşımak çok zordur. Hatırlarını yaşatmak için çırpınanların, adını okula vermesi bile, O’nun özlemini ve acısını dindiremedi Hümeyra’nın yüreğinde. Ama bu bir ömür, ne kadar uzun, ne kadar acı dolu olduğunu bilemez insan…

Ama bilir ki; hatıralar ve pişmanlıkların gölgesi uzun olur. Hiç peşini bırakmaz….SON
H.K.2004

__________________
Bu yaz Kadırgadan Sisdağına benim....
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks

Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Papatyam Forum Ana Kategori Başlıkları

Cevaplar Son Mesajlar
Fenerbahçe ve Adalet… umut Fenerbahçe 0 05 May 2012 01:25
Tepemdeki Güneş… umut Diğer Futbol Haberleri 0 04 January 2010 00:49
Gitme ölürüm… igzuma Şiir Bahçesi 1 31 July 2007 15:10
BİR GÜNÜN HİKAYESİ… igzuma Şiir Bahçesi 0 27 February 2007 23:01
Mağarada hiç gül açmadı ki… REHA Deneme & Düz Yazılar 0 16 May 2006 11:26

Yeni Sayfa 1

www.papatyam.org Ana Sayfa

Tefekküre Davet Köşesi

Papatyam Sosyal Medya Guruplarımıza Katılın

                       Instagram         

Papatyam alemdarhost.com sunucularında barındırılmaktadır.