|
Sağlık ve Hastalıklar Sağlığımız ve Hastalıklar İle İlgili Merak Ettiğiniz Herşeyi Burada Bulabilirsiniz... |
|
Seçenekler |
28 March 2006, 16:14 | Mesaj No:1 |
Papatyam Site Yöneticisi
Durumu:
Papatyam No :
1546
Üyelik T.:
11 March 2005
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:İstanbul
|
Ağrıya Teslim Olmayın, Onunla Savaşın...
Ağrıya Teslim Olmayın, Onunla Savaşın... [size=18px]Ağrıya Teslim Olmayın, Onunla Savaşın[/size] Avrupa ülkelerinin en önemli sağlık sorunlarından biri olan 'ağrı'ya karşı savaş başlatıldı. Avrupa Parlamentosu tarafından 2001 yılında başlatılan "Europe Aganist Pain" (Avrupa Ağrıya Karşı) başlıklı girişimle, özellikle kronik ağrının kendi bünyesinde bir hastalık olarak değerlendirilmesi ve tedavi edilmesi gerektiği vurgulanıyor. Yapılan araştırmalar, ağrıya gösterilen tıbbı yaklaşımın son 20 yılda netlik kazandığını ortaya koyuyor. Eskiden yalnızca çeşitli hastalıkların belirtisi olarak görülen ağrı, şimdilerde ise tek başına bir hastalık olarak değerlendiriliyor. Ağrının tıp tarafından bu şekilde kabul edilmesi sonucu tıpta "Algoloji" adında bir dal doğdu. Türkiye de, tıpta ağrının bir dal olarak kabul edildiği ülkelerin başında geliyor. 1986 yılında İstanbul Tıp Fakültesi'nde kurulan Algoloji Bilim Dalı, ağrı konusundaki çalışmaların öncüsü oldu. Kişilerin ağrı algısını etkileyen pek çok faktör bulunuyor. Bunların arasında etnik ve kültürel değişkenler, cinsiyet farklılıkları, psikolojik ve sosyal değişiklikler sayılabiliyor. Kişinin algıladığı ağrı boyutu, ağrıya karşı dayanıklılığı bu faktörlerle şekilleniyor. Dolayısıyla ağrı çeken kişiler farklı davranış biçimleri gösteriyor. Kişinin yaşadığı ağrıyı dışarı yansıtma hali, çevresel etkenlerin ve kültür birikiminin bir sonucu oluyor. Örneğin, kapalı bir ekonomik çevrede yetişen hastanın ilk atacağı adım, çevresindeki tıbbi yetkinliği olamayan kişilerden yardım istemek olabiliyor. [size=18px]Ağrı Cinsiyet Farkıda Gözetiyor[/size] Ağrı cinsiyet farkı da gözetiyor. Yani kadın ve erkeklerin ağrıyı algılamalarında farklılıklar olduğu görülüyor. Bu duruma, toplumun kadın ve erkeklerden farklı beklentileri olması ve biyolojik farklılıklar yol açabiliyor. Pek çok kültürde canları yandığı zaman erkek çocukların buna dayanmaları, kız çocuklarınsa şikayet etmeleri normal bir durum olarak değerlendiriliyor. Kadın ve erkeğin ağrı algılama farklılıkları kısmen de olsa doğuştan gelen bir durum. Araştırmalar, doğumdan 6 saat sonra bile kız ve erkek bebeklerin ağrıya farklı tepkiler verdiklerini ortaya koyuyor. Laboratuvar araştırmaları, erkek farelerin dişi farelere göre ağrıya daha dayanıklı olduklarını ve bu durumun hayat boyu devam ettiğini gösteriyor. İngiltere'de yapılan bir araştırmaya göre ise kadınların hayatları boyunca daha fazla ağrı hissettikleri ortaya çıkıyor. Pek çok araştırmacı bu ve benzeri bulgular nedeniyle, kadınların ağrıyı erkeklerden daha fazla hissettiği ve bunun nedenini genetik kökenler olduğu fikrine katılıyor. Bazı araştırmacılar ise daha ileriye giderek, kadınların hissettiği ağrının erkeklerin hissettikleri ağrıdan yalnızca nicelik olarak değil, nitelik olarak da farklı olduğu görüşünü savunuyor. Bazı ağrı uzmanları bu farklılığı gözeten ağrı kesicilerin piyasaya sürülmesinin an meselesi olduğuna inanıyor. Bu kadın ve erkeklerin bazı durumlarda ağrı tedavisinde farklı ilaçlar kullanmaları anlamına da geliyor. Kronik ağrı ise günümüzde oldukça yaygın bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Araştırmalar, yetişkinlerin yüzde 50'sinin bir ya da daha çok sayıda kronik ağrıdan yakındığını gösteriyor. En sık görülen kronik ağrılar arasında bel, eklem, baş ağrısı yer alıyor ve bu ağrılar kişiler tarafından yaşamın doğal ve ayrılmaz parçası olarak tanımlanıyor. İş hayatının getirdiği stres, özellikle migren ve gerilim kaynaklı baş ağrılarına neden oluyor. [size=18px]Gerilim Kaynaklı Baş Ağrıları[/size] En sık görülen ağrı çeşidi olan gerilim kaynaklı baş ağrıları, aşırı sorumluluk yüklenme, hayal kırıklıkları, ailevi ve ekonomik sorunlar gibi yaşamı etkileyen faktörler sonucu yüz baş ve boyun kaslarının sürekli gerilmesiyle ortaya çıkan şiddetli baş ağrısı olarak tanımlanıyor. Gerilim kaynaklı baş ağrısı genellikle boyun bölgesinden başlayarak başa doğru yükselerek, sıkıştırıcı bir ağrı şeklinde seyrediyor. Bu belirtiyle beraber başta yanma hissi, keçeleşme, dokunma karşısında hassasiyet gibi bulgular ortaya çıkabiliyor. Baş ağrıları her zaman belirgin bir nedene ya da hastalığa bağlı olmayabiliyor. Günlük süreğen baş ağrısı terimi bu algıları tanımlamak için kullanılıyor. Baş ağrısı kliniklerine baş vuranların yüzde 40'lık bir kısmını günlük süreğen baş ağrıları oluşturuyor. Bu hastalarda baş ağrısının günlük hale gelmesinin en önemli sebebinin ağrı kesicilerin aşırı kullanımı olduğu düşünülüyor. Ağrı kesici alınmadığında baş ağrısı ortaya çıkıyor. Bu nedenle bu baş ağrısı tipine analjezik (ağrı kesici) çekileme baş ağrısı da deniyor. Bu tip ağrı çeken hastalar sabah uyanır uyanmaz ağrıyı fark ediyor. Ağrıyla birlikte bulantı, yorgunluk, uyku bozuklukları, hafıza ve konsantrasyon bozukluğu görülebiliyor. Baş ağrılarının bir kısmının nedeni ise boyun. Boyun kaynaklı baş ağrıları, 1983 yılında servikojenik (boyun kaynaklı) terimi tıbba girmiştir. Boyun ve kafa arasında yer alan sinir kökü, kemik, kas, eklem ve disk gibi yapıların çeşitli bozuklukları baş ağrısı şeklinde belirti veriyor. Genelde tek taraflı görülen ağrılar, boyundaki bozuklukların yerine ve derecesine göre her iki tarafta da ağrı ortaya çıkabiliyor. Ağrının şiddeti ve süresi hastadan hastaya değişiyor. Ağrı genellikle boyundan başlıyor, zonklayıcı ve batıcı olmayan bir karakterde seyrediyor. [size=18px]En Şiddetli Baş Ağrısı : Migren[/size] Migren belirli aralıklarla gelen ve başın bir tarafında zonklayıcı karakterde hissedilip 4-72 saat arasında sürebilen uacı bu ve benzeri bulgşiddetli baş ağrısı olarak tanımlanıyor. Bazı durumlarda ağrıyla birlikte vücudun bir tarafında uyuşukluk, güçsüzlük, karıncalanma, baş dönmesi ve dengesizlik hissi, çift ya da bulanık görme şiddetli bulantı ve kusma görülebiliyor. Migren krizlerinin başlama sebepleri arasında hava kirliği, parlak güneş ışığı, lamba ışığı, florasan ışıklar veya titreyen herhangi bir ışık, yüksek ve devamlı gürültü, havasız ortamlar, uyku düzeninde değişiklik ve stres, özellikle stresin birden yok olması yer alıyor. Migren tedavisinde ilaç dışında kullanabilecek etkili tedavi yöntemleri arasında karanlık ve sessiz bir ortamda uyumak sayılabiliyor. İş yaşamımızın migrenden etkilenmemesi için uzmanlar çeşitli önerilerde bulunuyor. Öncelikle ofiste migreni tetikleyici etkilerin azaltılması gerekiyor. Bunun için ilk olarak dumansız ve parfümsüz bir ortam tercih edilmeli. Ayrıca yanınızda açılabilecek bir pencerenin olması da temiz hava alabilmek için iyi bir çözüm olarak nitelendiriliyor. Bilgisayar ekranını daha büyük seçmek, ekran çizin hızını arttırmak ve parlaklığını düşürmek, ekran koruyucu kullanmak da migreni etkilerini azaltıcı önlemler arasında bulunuyor. Bunların dışında 15 dakikada bir göz egzersizleri yapmak, boyun ve sırtı her 2 saatte bir hareket ettirmek, ofis içinde biraz yürümek ve bilgisayar başında bel ve sırtın rahat edebileceği bir şekilde oturmak rahatlatıcı önlemler olarak uygulanabilir.
__________________
"Bilgi Paylaştıkça Çoğalır" |
Bookmarks |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Papatyam Forum Ana Kategori Başlıkları |
Cevaplar | Son Mesajlar |
Hakkı teslim etmek! | umut | Serbest Atış | 0 | 28 July 2011 13:21 |
Trabzonspor Heerenveen'e teslim! | YakupEMİR | Trabzonspor | 0 | 10 January 2009 15:56 |
Yaz sivilcelerine teslim olmayın | PESTEMAL | Güzellik ve Bakım | 0 | 20 March 2008 14:59 |
Depresyona teslim olmayın | PESTEMAL | Sağlık ve Hastalıklar | 0 | 10 March 2008 16:10 |
Bahar Yorgunluğuna Teslim Olmayın... | Papatyam | Sağlık ve Hastalıklar | 1 | 06 March 2006 22:09 |
Tefekküre Davet Köşesi |
|
Papatyam Sosyal Medya Guruplarımıza Katılın |