Seri Katiller (Serial Killers-Dev Arşiv) - Sayfa 4 - Papatyam Forum

Papatyam Forum

Go Back   Papatyam Forum > ..::.GENEL KÜLTÜR.::. > Garip Olaylar..

Garip Olaylar.. Tarihten bugüne kadar garip ve gizemli bulduğunuz tüm paylaşımlar burada...

Yeni Konu aç  Cevapla
 
Seçenekler
Alt 19 March 2008, 12:31   Mesaj No:31

mavibalik

Papatyam Aktif Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:mavibalik isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Papatyam No : 1260
Üyelik T.: 19 March 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:İstanbul
Yaş:35
Mesaj: 67
Konular:
Beğenildi:
Beğendi:
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Seri Katiller (Serial Killers-Dev Arşiv)

Nekrofili - (Ölü sevicilik)

Richard Von Kraft-Ebing, sapkın davranışları incelediği Psychopathia Sexualis adlı klasik eserinde nekrofiliyi tüm sapkınlıkların en canavarcası olarak niteler. Nekrofili (Yunanca’da “Ölü Sevicilik” anlamına gelir.) Cesetlerle seks yapmak anlamına geldiğinden, bu şaşırtıcı bir niteleme sayılamaz. Aynı şekilde bu en canavarca eylemin, en canavar suçlular olan seri katiller arasında çok rastlanır olması da bizi şaşırtmamalıdır.

Earle Leonard Nelson’dan, Ted Bundy’ ye kadar birçok kötü şöhretli psikopat, ara sıra yeni öldürdükleri kurbanlarının cesetlerine tecavüz etmiştir. Ancak bazı kriminal psikoloji uzmanları, bu tip bir öfke patlaması ile katilin bir kurbana tamamen hükmetmek ve onu aşağılamak şeklindeki habis arzusundan doğar. Gerçek nekrofil, yani ölüme tutku ile bağlı olan ve en büyük zevki bir cesetle seks yapmak olan kişi, arasında fark olduğunu belirtirler. Bu tür bir nekrofil, seri katiller arasında nadir görülür. Fakat bazı kayda değer vakalar da yok değildir.

Jeffrey Dahmer’in ölü nesneler ilgisi çocukken başlamıştır, o yaşlarda en büyük zevki, yollarda bulduğu ezilmiş hayvan cesetlerini toplayı kesmekti. Büyüdüğünde, bu marazi tutku kelimelere sığmaz bir sapkınlığa dönüştü. Dahmer, psikiyatrlara rutin olarak öldürdüğü kurbanların karınlarını kesip iç organları üzerinde mastürbasyon yaptığını anlatmıştır. Ayrıca kurbanlarına anal olarak tecavüz ettiğini de itiraf etmiştir. Dahmer’in Britanyalı eşdeğeri Dennis Nilsen de, Nekrofili güdülerle hareket ediyordu, fakat kurbanlarına daha nazik davranıp yatakta onlara sokularak mastürbasyon yapardı.

Amerikan nekrofilleri arasında en kötü şöhretlisi Ed Gein’dir. Tüm klasik nekrofiller gibi, Gein de kesinlikle canlı kadınlarla ilgilenmezdi. Seks partnerlerini yerel mezarlıklardan bulurdu ve on iki yıldan uzun bir süre bu mezarlıklardan ceset çalmıştı. Genel olarak nekrofiller seri katillerden daha az tehlikeli görülürler, çünkü kurbanları hali hazırda ölüdür. Gein de bir istisna değildi. Yine de zararsız sayılamazdı. Yerel mezarlıklarda istediği türden kadınlar kalmayınca dişine göre bir kurban aramaya çıktı ve onu en sevdiği kadın türüne dönüştür. Yani ölü bir kadına….

“Sutyenini ve külotunu çıkarıp onunla seks yaptım. Sanırım bu benim hayatımın bir parçası oldu, yani ölülerle cinsel ilişkiye girmek.”

HENRY LEE LUCAS, bir tartışma sırasında göğsünden bıçakladığı 12 yaşındaki nikahsız karısı Becky Powell’ın ölümüne verdiği tepkiyi anlatırken.
Alıntı ile Cevapla
Alt 19 March 2008, 12:31   Mesaj No:32

mavibalik

Papatyam Aktif Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:mavibalik isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Papatyam No : 1260
Üyelik T.: 19 March 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:İstanbul
Yaş:35
Mesaj: 67
Konular:
Beğenildi:
Beğendi:
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Seri Katiller (Serial Killers-Dev Arşiv)

PEDOFILI

Pedofilinin klinik tanimi: Eriskin bir kimsenin ayni ya da karsi cinsiyetteki cocuklari cinsel acidan cekici bulmasi ve onlara cinsel egilim duymasidir.
Bir davranisin pedofil olarak tanimlanabilmesi icin cinsel icerikli olmasi gerekir.Pedofilik egilimler yetiskin bireyi cocuklara karsi cinsel suc islemeye yol acabilecegi gibi sadece bir ilgi olarak ta kalabilirler.

Pedofilin seks objesi cocuktur.Genelde erkekler arasinda yaygin olmakla beraber kadin pedofil vakalari da vardir.Bu egilime sahip yetiskinler birincil olarak cocuklara karsi cinsel ve duygusal egilim icindedirler. Cocuklara karsi oksama, kucaklama, koklama, dokunma veya іpme gibi davranislar gіsterirler.

PEDOFILI HASTASININ, suclu mu yoksa hasta mi oldugu konusu tartisilmaktadir.Pedofilin tedavisinde, psikoanalitik ve davranisci teknikler [orgazmik tekrar kosullama-kapali duyarlastirma) kullanilmaktadir.

Orgazmik tekrar kosullama ile pedofilin cinsel ilgisinin kendisine uygun olan objelere(yetiskin kadinlara) yіneltilmesi ve dќrtќlerinin istenildik bicimde sekilenmesine calisilir.. Bu asamada istendik yіnelimler olusturuldugunda, pedofilin davranisinin degistirilmesi asamasina yani kapali duyarlastirma sürecine gecilir.Kapali duyarlastirma da, pedofilin küçük kızlara cinsel uyarilma gosterdigi durumlarda bir itici uyaranla karsi karsiya birakilir.Zamanla bu itici uyarici pedofil egilimin gerilemesine yol acabilir..
Alıntı ile Cevapla
Alt 19 March 2008, 12:32   Mesaj No:33

mavibalik

Papatyam Aktif Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:mavibalik isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Papatyam No : 1260
Üyelik T.: 19 March 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:İstanbul
Yaş:35
Mesaj: 67
Konular:
Beğenildi:
Beğendi:
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Seri Katiller (Serial Killers-Dev Arşiv)

SADIZM, CINSEL SADIZM, SADO MAZOSIZM?

Cinsel Sadizim, seksoloji literatüründe, bir başkasına ya da başkalarına acı çektirerek veya kendine acı vererek cinsel tatmin eğilimlerine verilen adlardır. Krafft-Ebing'in bu deyimleri "tarihin en ünlü sadisti" Fransız Marquis de Sade'ın (1740-1814) ve "en ünlü mazoşisti" Avusturyalı Kont Leopold von Sacher Masoch'un (1836-1895) yapıtlarından esinlenerek kullanmasından bu yana, cinsel sadizm deyimi de karşılıklı acı çektirerek hazza ve doyuma ulaşılan cinsel ilişkiyi tanımlamakta kullanılmıştır. Bu tür ilişkilerin doğasından ötürü cinsellikle sadizim genellikle beraber varolabilir. Görünürde iki insanın birbirine zevk vermesiyle birbirine acı vermesi ters kavramlar gibi gelirse de tüm insan tutkularının birbiriyle ilişkili olduğu bilinmektedir. Nitekim Kinsey, cinsel zevkin doruğunda bulunan bir insanın davranışlarının şiddetli acılar içinde kıvranan bir başkasınınkinden pek farklı gözükmediğini savunur.

Kadınların ve erkeklerin yarisindan fazlasinin sevişme sırasında ısırılmaya olumlu tepki gösterdikleri; kadınların yüzde on ikisinin, erkeklerinse yüzde yirmi ikisinin sadist uyarılmalara karşılık verdikleri saptanmıştır. Bilinen bir gerçek de insan davranışlarının yaşam boyunca saldırganlık ve savunma kutupları arasında gidip gelmekte olduğudur. Kesin kaynağının ne olduğu bilinmemekle beraber, insanın doğasında saldırganlık dürtüsü vardır. Böyle bir içgüdü olmasaydı yaşama anne-babalarının çizdikleri koruyucu sınırlar içinde başlayan çocukların, zamanla bu sınırları aşarak kendi kişiliklerini ortaya koymaları, bireyselliklerini ilan etmeleri mümkün olmazdı. Bu özgür olma, bağımsızlaşma, tek başına güçlü olma arzusunun yanı başında korunmak, birlikte olmak, sevilmek arzusu da insanın yapısında doğuştan itibaren vardır ve bu iki karşıt güdünün ikilemi içinde dalgalanma, yalnızca; çocukluk çağına özgü değildir yetişkinlikte de sürer gider.

Cinsel sadizm, temelde, egemen olma-teslim olma, özgür olma-tutsak olma, mutlak iktidar-mutlak iktidarsızlık ya da çaresizlik ikilemlerini içerir. Marquis de Sade ile Kont Leopold von Sacher Masoch'un sapmaları kadar hayal güçlerinin de büyüklüğünü gösteren öykülerinin fazla etkisinde kalanların sandığı gibi, acı çekme ya da çektirme, cinsel sadizm ilişkide birinci planda değildir. Genel olarak, sapmaların çocukluktaki suçluluk ve aşağılık duygularının yetişkin çağına sarkması sonucu ortaya çıktığı bilinmektedir.Bu özellikle cinsel sadizm için geçerlidir, çünkü sadistçe davranışlar aşağılık duygusunu giderici etki gösterirler. Belirli bir olgunluğa erişmemiş kişiliklere cinsel edimin en korkutucu gelen yanı, cinsel zevke ulaşabilmek için egolarının denetimini yitirme zorunluluğudur. Oysa cinsel sadizmde bir taraf dürtülerinin denetimini tamamen bırakmaktan korkmaz; çünkü kendi iradesinin dışında onu denetim altında tutacak, ona egemen olacak biri vardır. Diğer taraf ise,
karşısındakini tamamen denetimi altına almakla kendi zayıflık hissinden doğan korkularını bastırır.

Sadizim, acı vermenin çok ötesine taşan bir kavramdır; sadistçe fantezilerin çoğu da zaten bağlamakla, hareketsizleştirmekle, ağız tıkamakla doludur. Sapiğin asıl arzusu da acı vermek değil, üstünlük kurarak kendini tatmin etmektir. Bu bağlamda dövmeler, bağlamalar, doğrudan doğruya acı vermek için yapılan hareketler olarak değil, üstünlük kurarak erotik doyuma olanak verecek bir durum yaratmaya yönelik sembolik davranışlar olarak yorumlanmalıdır.Esasinda, bir erkekle kadının sevişmeleri sırasında uygar yaşantılarında bastırmak zorunda kaldıkları saldırganlık dürtülerini özgürce dile getirmeleri son derece doğal ve olağandır. İçlerindeki bu tür dürtülere bir ifade yolu bulamayanlar yapay koşullar altında bu doyumsuzluklarını gidermeye çalışırlar..


Kesin olan Marquis de Sade'ın "Sodom'un 120 Günü" adlı yapıtından bu yana geçen üç, Leopold von Sacher Masoch'un "Kürkler İçindeki Venüs" adlı yapıtından ise yaklaşık iki yüzyıl sonra pornografik literatürün ve daha sonraları sinemanın en çok yararlandığı konulardan biri cinsel sadizm tabanlı ilişkiler olmuştur.
Alıntı ile Cevapla
Alt 19 March 2008, 12:32   Mesaj No:34

mavibalik

Papatyam Aktif Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:mavibalik isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Papatyam No : 1260
Üyelik T.: 19 March 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:İstanbul
Yaş:35
Mesaj: 67
Konular:
Beğenildi:
Beğendi:
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Seri Katiller (Serial Killers-Dev Arşiv)

PARAFILI (CINSEL DAVRANIŞ SAPMALARI)

Freud’a göre, yetişkinlikte görülen cinsel davranış sapmaları, çocuğun Oidipal dönemde karşılaştığı sorunlarla da yakından alakalıdır. Cinsel Davranış Sapmalarının, yani Parafili’nin, birçok psikolog veya psikiyatriste göre farklı sebepleri ve kökenleri vardır. Freud’a göre erken çocukluk yıllarında cinsellikte ortaya çıkan bazı problemler, yetişkinlik döneminde kendini göstererek o yıllara doğru bir gerilemeye yol açar ve bu tarz sapmalar görülür. Kimi psikologlara göre ise, bireyselliklerine kavuşamamış ve otoriter anne imgesinden kurtulamamış kişiler, kimliklerini sürdürememe korkusunu yenmek ve kafalarındaki imgelere karşı bir zafer kazanmak için, bir ilaçmışçasına bu sapmalara yönelirler. Cinsel sapmalar arasında Sadizim ve Mazoşizm de yer alır.

Araştırmalarda, kadının mazoşizme; erkeğin ise sadizime daha yatkın olduğu ortaya çıkmıştır. Freud da, sadist davranışların kökenini aslında mazoşist eğilimlerden aldığı sonucuna ulaşmıştır. Yani bir başka kişiye acı vermekten dolayı yaşanan haz ve doyum, aslında acı çeken o kişiyle özdeşleşme ve mazoşist isteklerin o kişiye yansıtılıp onunla özdeşleşilmesi sonucu yaşanır. Psikolog Gabbard’a göre ise kurulan sadist düşlerin temelinde, çocuklukta kendilerine yönelen cinsel ve bedensel saldırıları tersine çevirme ve öç alma, kontrol kurma duygusunu tatma isteği vardır.

Mazoşizm ve Sadizimin yanında, teşhircilik, röntgencilik, fetişizm gibi davranışlar da cinsel sapmalar arasında yer alır. Aslen Parafili’ler iki ana gruba ayrılır. Bunlardan biri, cinsel davranış seçimindeki anormalliklere göre sınıflandırılmıştır:

Frotterizm: Halk arasında “fortçuluk” olarak adlandırılan “sürtünmecilik” hastalığıdır.

Koprofili: Dışkıdan cinsel haz alma.

Skatoloji: Cinsel ima taşıyan konuşma biçimleri ile cinsel haz alma durumu.

Sadizm ve Mazoşizm: Acı çekmekten veya acı vermekten cinsel haz alma.

Röntgencilik: Bir başkasını çıplak ya da cinsel ilişki sırasında izleyerek cinsel haz alma durumu.

Asiksifili: Bir başkası tarafından boğulma eylemi sırasında cinsel haz alma durumu.

Teşhircilik: Başkalarına cinsel organını onların rızası olmadan göstererek bundan cinsel haz alma durumu.

İkinci grupta ise cinsel obje seçimindeki anormallikler yer alır:

Fetişizm: Cinsel bölge olmayan, belirli bir objeden yoğun bir biçimde cinsel haz alma durumu.

Transvestizm: Kişide biseksüelite ya da homoseksüelite olmadığı halde, kadın elbiseleri giyerek cinsel haz alma durumu.

Pedofili: Bebeklere ve çocuklara cinsel yönden ilgi duyma durumu.

Zoofili: Hayvanlara karşı cinsel istek duyma durumu.

Nekrofili: Ölü insanlara karşı cinsel istek duyma durumudur.

Amerika Psikiyatri Derneği, cinsel davranış sapmalarının kıstaslarını son yıllarda oldukça sınırlamıştır çünkü cinsel tercihlerin yargılayıcısı olmaktan haklı olarak kaçınmaktadır. Bir davranışın cinsel davranış bozukluğu olarak nitelendirilebilmesi için,

- İnsan olmayan objelerin kullanılması,

- Kişinin cinsel partnerine ya da kendisine ciddi anlamda acı vermesi,

- Partnerini ya da kendisini aşağılayıcı davranışlarda bulunması,

- Cinsel davranışların; çocuklara, insan ya da canlı olmayanlara, veya rızası olmayan yetişkinlere yöneltilmesi kıstasları ele alınmaktadır.

Tüm bu Parafililer, yine Freudyen bir bakış açısıyla, Oidipal dönemdeki kimi işleyiş bozuklukları veya çocuklukta yaşanan kimi tatsız olaylarla, veya kimi psikologlar ve psikiyatrlar tarafından “yok olma tehlikesiyle karşılaşılan veya bir anne-baba modeli altında ezilen kimliği ispat etme çabasının yansıması”; ya da “şiddet duygularının cinsel şekle bürünmesi” şeklinde açıklansa da Parafili vakalarına henüz kesin açıklamalar getirilebilmiş değildir.
Alıntı ile Cevapla
Alt 19 March 2008, 12:32   Mesaj No:35

mavibalik

Papatyam Aktif Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:mavibalik isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Papatyam No : 1260
Üyelik T.: 19 March 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:İstanbul
Yaş:35
Mesaj: 67
Konular:
Beğenildi:
Beğendi:
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Seri Katiller (Serial Killers-Dev Arşiv)

KRIMINAL ACIDAN : TECAVUZ

Tecavüz gibi “sadizm” olarak adlandırılan bir cok suc sekli vardir. Taciz, tehdit, goz dagi verme ve teroristik girimsimler sadizm degildir. Ofke ile ortaya cıkan sucların sadizm ile ilgisi yoktur. Bu anlamda tecavuzcu cesitlerini incelemek daha faydalı olur:

Guc edinimi : suclunun saldırısını kendinin arzulanmamasına karsi duydugu guvensizlikten dolayı normal gosteren, agresif olmayan davranıs.
İstismarci: öldürme egilimi bulunmayan ve suclunun içsel guvensizliginden ve korkularından kaynaklanan, agresif olmayan davranıs.
Öfke birikimi: yuksek derecede fiziksel ve cinsel agresif duyguların birikerek cogalmasindan dogan davranıs.
Sadistik: Tecavuzun yaralamak ve acı vermek amacıyla yapıldıgı ve suclunun cinsel zevkine hizmet eden davranıs.

4. tecavuzcu turu sadistik olarak adlandırılsa da, genel olarak tecavüzcu bilimsel olarak sadist degildir. Tum kitaplar sadist bir tacavuzcunun cok nadir oldugunu kabul eder. Tecavüzün islenme nedenleri, genelde bir cok suca yol acan sebeplerle aynıdır. Kendine guvensizlik, ozellikle alkolun ve uyusturucunun etkisi ile kontrolu kaybetmedir. Buna karsilik, sadist ise daima kontrollüdür. Tecavuzculer genelde sadistlerden daha gencdirler. 12-24 yaslari arasinda islenen bir suctur. Sadistler ise genelde 30’lu yaslarda veya daha yaslı ve daha farklı bir davranıs gelisimi gosterirler. Bu nedenle, bazı tecavuzcu taypolojileri 2 cesit gosterir: Güc ve ofke.

Bircok kriminoloji uzmanı, tecavuzun mesru olarak erkekligin kanıtlanmasi ihticından dogduguna inanıyor. Erkekler, kendilerinin kadınlara karsi cinsel olarak saldırmasını toplum tarafindan mal edildigini dusunuyor ve gercekte bazı dusunurlere gore icgudusel olarak kadına sahip olma ve kontrol etme arzusu barındırdıkları one suruluyor. Ayrıca, eski zamanlardan beri bazı kulturel normlar da tecavuzcu kisinin yanlıs fikirlerini beslemektedir.

Tum bunları kavramak belkide tecavuzcuyu anlamada etkili olacaktir: Bunlar; “ceyiz” olarak bilinen orta cag kuralları fakir bir adamin kızına tecavuzu onaylar; Hristiyan. Bilimsel olarak kadını degisken sehvetli ve erotik bi obje olarak gorur; tarihe bakıldıgında, resmi olmayan ordu kuralları dusman tarafın kadınlarını yagma eder; evlilikte tecavuz nedeniyle ayrılma ve bunun genislemesi bildigimiz bir kisinin tecavuzunu mazur gorur; erkek ustunlugune dayalı gelenekler silah saldırısına zorlar; farmakolojinin gelisimi, korunmasız dısarıda yasayan insanların tecavuzunu normal kılar; ve tabiki yasın buyuk olması kanuni tecavuze olanak saglar. Tum bunları icinde bulunulan duruma ekledigimizde ve sucluyu bu sekilde giydirdigimizde tecavuzun mukkemmel bir tanımı ile karsılasıyoruz...
Alıntı ile Cevapla
Alt 19 March 2008, 12:32   Mesaj No:36

mavibalik

Papatyam Aktif Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:mavibalik isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Papatyam No : 1260
Üyelik T.: 19 March 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:İstanbul
Yaş:35
Mesaj: 67
Konular:
Beğenildi:
Beğendi:
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Seri Katiller (Serial Killers-Dev Arşiv)

PSIKIYATRIK DRUGS

Bölüm içeriginde yer alan ve psikiyatride kullanilan ilac gruplari : Anti depresan, Anti konvulzan, Anti Psikotik, Anti Anksiyete (Anksiyolitik), Sedatif-Hipnotikler, Anti Manikler(yeni)

(Bu bolum sadece bilgi verme amaclidir.Doktor tavsiyesi olmadan hicbir ilac kullanmayiniz.)

ANTİDEPRESANLAR İLAÇLAR

Ruhsal çökkünlük (depresyon) insana en çok acı veren, yaşamdan bıktırabilen, her türlü hastalığı, hatta ölümü aratabilen sık görülen bir rahatsızlıktır.Sağaltım görmezse büyük bir acı kaynağı olduğu özkıyımla sonlanabilir. Sağaltımla hastaların çoğu (%70-80) iyileşir. Hastaların önemli bir çoğunluğunda yenilemeler olur. Bu nedenle sağaltım kadar koruyucu yaklaşım da önemlidir.

Ruhsal çökkünlüklerin oluş nedenleri tam açıklanmamış olmakla birlikte tek bir nedenin olmadığı, kalıtımsal, biyokimyasal, psikososyal birçok etkenin bir arada bulunduğu kabul edilir. Nedenlerin iyi aydınlatılmış olmamasına karşın,çağımızda ruhsal çökkünlüklerin sağaltımı için etkili ilaçlar üretilmiştir. Bu ilaçların bulunuşu raslantısal denemeler ya da ampirik araştırmalarla olmuş ve etki düzenekleri de tam aydınlatılamamıştır.

Antidepresan ilaçların henüz tam oturmuş bir sınıflandırması fazla yoktur. Yeni yeni ilaçlar ortaya çıkmaktadır. Heterosiklik, tirisiklik, tetrasiklık tartışmaları şimdilik fazla bir klinik anlam taşıyor gibi görünmemektedir.

1) Trisiklikler

İmipramin ( Tofranil )
Amitriptilin ( Laroxyl , Triptilin )
Klomipramin ( Anafranil )
Opipramol ( İnsomin , İnsidon , Deprenil , Opridon )

2) Trisiklik olmayanlar

a) Tetrasiklik ve atipik trisiklik ilaçlar
Maprotilin ( Ludiomil , Maprotil )
Mianserin ( Tolvon )
Tianeptin ( Stablon )
Trazadon ( Deysrel )
Venfalaksin ( Efexor )
Mirtazepin ( Remeron )
Nefazodon ( Serzone )

b) Seçici serotonin geri alım inhibitörleri
Flouksetin ( Prozac , Fulsac , Depreks , Zedprex , Florak , Seronil )
Fluvaksamin ( Faverin )
Paroksetin ( Seroxat )
Sertralin ( Lustral , Seralin , Serdep )
Sitalopram ( Cipram )

c) MAO inhibitörleri
Moklobemid ( Aurorix )
Fenelzin ( Nardil )
Tranilsipromin ( Parnate )

d) Lityum
Lityum Karbonat ( Lithuril )

e) Diğerleri

Her tür depresyon ve obsesif-kompulsif bozukluklarda kullanılabilir. Ayrıca panik bozukluk, gece işemeleri, uykusuzluk ve bunaltı bozukluklarında, anoreksiya nevroza ve bulimiya nevroza, dikkat dağınıklığı ve hiperaktivitede, erken boşalma ve organik nedene bağlı olmayan sertleşme sorunlarında, uyku apnesi ve bazı uyku bozukluklarında ve okul korkusu gibi durumlarda kullanılırlar.
Genelde uyuklama, sersemlik, baş dönmesi, yorgunluk, dikkati toplayamama, ağız kuruluğu, öfori, taşikardi, iştah artması, görme bulanıklığı, uykululuk, uyku bozukluğu, terleme ve bazı anti-kolinerjik etkilerdir. İlaç seçimi yan etkilere göre yapılmalı ilaç etkileşimlerine dikkat edilmelidir. Kalp hastalarında, yaşlılarda, hamilelerde, prostat büyümesi olanlarda, dar açılı glakomu bulunanlarda ve hipertroidili hastalarda antikolinerjik yan etkileri düşük olan ya da olmayan ilaçlar tercih edilmelidir.

ANTİ-KONVÜLZAN İLAÇLAR

Epilepsi tekrarlayan nöbetlerle karekterize sıklıkla geçici bilinç kayıplarına neden olan bir tür organik beyin hastalığıdır. Ancak sara hastalığında bilinç kaybı her zaman oluşmaz. Genellikle Tip I ve Tip II olmak üzere iki şekilde görülür.

Epilepsinin oluşum nedenleri şunlardır:

1- Beyin tümörleri: Özellikle 35 yaşından sonra başlayan sara hastalığında sıklıkla beyin tümörü tespit edilir.
Beynin içinde büyüyen tümör baskı yaparak beyinin elektrik düzenini bozar ve sara nöbetleri oluşur.
2- Doğuştan oluşan bozukluklar: Beyinin yapısal bozuklukları vardır ve doğuştan gelir. Ailevi, yani kalıtsal özelliklerde etkilidir.
3- Beyin ameliyatlarından sonra sara hastalığı oluşabilir.
4- Çocukluğunda havale geçiren insanların ileriki dönemde sara hastalığına yakalanma riski yüksektir.
5- Beyine yeterli kan gitmesini engelleyen durumlarda beyin dokusundaki besin maddeleri ve oksijen azalır. Bu da beyin hücrelerinde hasara neden olur ve sara krizi oluşur.
6- Tiroid bezinin hastalıklarında sara meydana gelebilir.
7- Beslenme bozuklukları: B6 vitamini eksikliğinde sara krizi oluşabilir.

Epilepsi hastalığının kesin teşhisi, " sara nöbetinin direk olarak hekim tarafından gözlenmesi " ile koyulur. Uzman hekim bayılmanın sara olup olmadığını net olarak anlayabilir.

Teşhisde EEG denilen ve beyin elektrik dalgalarını ölçen bir tetkikden de yararlanılır.
Ancak EEG, %50 oranında kesin teşhis aracıdır. Yani EEG' si normal çıkan bir insanda kesinlikle sara yoktur denemez.

Tedavisi için ülkemizde ve dünyada en çok kullanılan Anti konvüzyonel ilaçlar şunlardır:

BARBEKSAKLON ( Mliasin )
ETOSÜKSİMİD ( Petimid )
FENİTOİN ( Epanutin , Epdantoin , Nidantin , Phenhydan )
FENOBARBİTAL ( Luminal , Luminaletten )
KARBAMAZEPİN (Karazepin , Karbalex , Karberol , Kazepin , Tegratol , Temporal)
KLONAZEPAM ( Rivotril )
LAMOTRİGİN ( Lamictal )
OKSKARBAZEPİN ( Trileptal )
PRİMİDON ( Granmid , Mysoline )
VALPORİK ASİT ( Convulex , Depakin )
VİGABATRİN ( Sabril )

Epilepside görülen her tür nöbetin önlenmesi ve sağaltımı, paroksismal bayılmalar, konversiyon tepkilerinin bazılarında kullanılır.
Saç dökülmesi, postural ince tremor, hiperamoniemi, kilo artışı, menstürel düzensizlikler, uyku hali, yorgunluk, hafıza kaybı, baş dönmesi,ajitasyon, iştahsızlık, ağız kuruluğu, konstipasyon, diplopi, deri reaksiyonları ve sersemlik gibi yan etkileri vardır.
İlaç seçimi yan etkilere göre yapılmalı ilaç etkileşimlerine dikkat edilmelidir. Kalp hastalarında, yaşlılarda, hamilelerde, prostat büyümesi olanlarda, dar açılı glakomu bulunanlarda ve hipertroidili hastalarda antikolinerjik yan etkileri düşük olan ya da olmayan ilaçlar tercih edilmelidir.

ANTİ-PSİKOTİK İLAÇLAR ( NÖROLEPTİKLER )

Psikoz, şizofreni, mani, sanrılı bozukluk ( Paranoid Bozukluklar ) ve değişik nedenlere bağlı başka ağır ruhsal-davranışsal bozuklukları içeren genel bir terimdir.

Antipsikotik ilaçlar genellikle şizofreni, mani, psikotik çökkünlük ve sanrılı bozukluklarda kullanılan ilaçlardır. Bu ilaçlara başlangıçta '' Major Trankilizanlar '' denmişse de; bu terim artık tarihe karışmıştır.

Antiosikotiklerin çoğu nörolojik yan etkilere neden olduğundan, bunlar '' nöroleptikler'' olarakta tanınır. Nörolojik yan etkileri az ya da hiç bulunmayan antipsikotiklerde olmasına karşın '' nöroleptik'' deyimi çok yerde antipsikotik ile eşanlam taşımaktadır. Bir zamanlar ilacın nöroleptik yan etkileri ile iyileştirici etkileri arasında bir koşutluk olduğu sanılmışsa da bunun doğru olmadığı anlaşılmıştır. Ayrıca, her psikotik ilacı '' nöroleptik'' başlığı altında toplayamayız. Örneğin lityum valporat antimanik ilaçlardır, fakat nöroleptik değildirler.

Son yirmi yılda klasik olarak bilinen nöroleptiklerden farklı yapıda ve etki düzenekleri olan ,a tipik olarak nitelenen antipsikotiklere hızla yenileri eklenmektedir.

Nöroleptikler, klorpromazine eşdeğer dozlarına göre Düşük potanslı ( Güçlü ) ve yüksek potanslı olmak üzere ikiye ayrılırlar.

Dünyada ve ülkemizde ençok kullanılan antipsikotik ilaçlar şunlardır:

Fenotiyazinlerden:
Klorpromazin ( Largactil, Thorazine ) -Düşük Güçlü
Tiyoridazin ( Melleril, Mellerettes) - Düşük Güçlü
Trifluoperazin ( Telazin, Stelazin, Stilizan ) - Yüksek Güçlü
Flufenazin ( Moditen ) - Yüksek Güçlü

Butirofenonlardan:
Haolperidol ( Holdol, Norodol, Sedaperidol )
Yüksek Güçlü Melperon ( Buronon ) - Yüksek Güçlü

Tiyoksantenlerden:
Zuklopentiksol ( Clopixol ) - Yüksek Güçlü
Flupentiksol ( Fluanxol ) - Yüksek Güçlü

Benzamidlerden:
Pimozid ( Orap, Nörofen ) - Yüksek Güçlü
Sülpirid ( Dogmatil, Meresa, Sülprid, Zeprid ) - Düşük Güçlü

Kullanım alanlari; Şizofrenik Bozukluklar, Şizofreni benzeri Psikozlar, Sanrılı ( Paranoid ) bozukluklar, Akut psikozlar, Mani nöbetleri, Çocuk psikozları, Gilles de la tourette hastalığı, Bunama ve deliryumda görülen psikotik belirtiler, İnatçı hıçkırık, bulantı ve kusmalarda ( haloperidol ) ve dirençli ağrı durumlarıdır.

Halsizlik ve yorulma, Görme ulanıklığı, Ağız kuruluğu, Kabızlık, Sinüs taşikardisi, Cinsel İşlev Bozukluğu, Sedasyon, Uykulu durum, Ereksiyon ve Ejekülasyon Bozukluğu, Prolaktin Yükselmesi, Ekstraprimidal Hareket Bozuklukları, Bellek Bozukluğu, Postüral Hipotansiyon, Baş dönmesi gibi yan etkileri vardır.

Bu ilaçların güvenlik sınırı genellikle geniştir.Ancak yinede ilaç seçimi yan etkilere göre yapılmalı ilaç etkileşimlerine dikkat edilmelidir. Böbrek yetmezliği olanlarda, kalp hastalarında, yaşlılarda, hamilelerde ve emziren annelerde kontrolsüz kullanılmamalıdır. İlaç seçiminde bireysel farklılıklara mutlak dikkat etmek gerekmektedir.

ANKSİYOLİTİK ( ANTİ ANKSİYETE ) İLAÇLAR

1960'larda majör trankilizanlar olarak da bilinen nöroleptiklerden ayırmak için bunaltı giderici ilaçlara minör trankilizanlar denirdi. Anksiyolitik (bunaltı giderici ) terimi de kullanılmaktadır.

Bunaltı, hafif gerginlik, kaygı ve endişelerden panik derecesine varan değişik ağırlıklarda olabilir. Bunaltı bozukluklarından başka birçok hastalıklara eşlik edebilir. Örneğin depresyonlarda, şizofrenide, deliriyum ve bunama durumlarında, organik durumlarında, organik hastalıklarda ve yaşam zorluklarında bunaltı sık görülür.

İnsanoğlu binlerce yıldan beri bunaltısını yatıştırmak için değişik yöntemler ve ilaçlar kullanmıştır.
Alkol, afyon ve türevleri, uyutucular ve değişik yatıştırıcı ilaçların bunaltı giderici etkileri olsa bile günümüzde kullanılan bunaltı giderici ilaçlar şu başlıklar altında toplanabilir:

1. Benzodiazepinler
2. Buspiron
3. Antidepresanlar ve Nöroleptikler
4. Başka türler

Bu ilaçlar arasında en çok kullanılanlar benzodiazepinlerdir. Barbitüratlar ve antihistaminiklerin ruh hekimliğindeki yeri sınırlıdır. Bunaltı bozuklukları ile depresyonlar arasında yakın bir bağ olduğuna ilişkin yayınların artması ve bazı antidepresanların panik nöbetlerinde etkili olduğunun görülmesi ile antidepresan ilaçların bunaltı giderici olarak kullanılması da artmıştır.

Ülkemizde en çok bilinen anksiyolitik ilaçlar şunlardır:

ARİLPİPERAZİN TÜREVLERİ
Buspiron ( Buspon )

BENZODİYAZEPİN TÜREVLERİ
Diazepam ( Diazem, Lizan, Nervium )
Klorazepat ( Anksen, Trankxilene )
Alprazolam ( Xanax )
Lorezapam ( Ativan )

KARBAMATLAR
Fenprobamatlar ( Gamaflex,Gamakuil, Gamal )

BETA BLOKERLERİ
Atenol ( Nortan, Tensidif, Tensinor)
Pindolol ( Visken )
Propranol ( Dideral )

DİĞERLERİ
Gulitamik asit (Pansan )
Hidroksizin ( Atarax, Vistaril )
Mefenoksalon ( Dorfilex )

Yaygın Bunaltı bozukluğu, Panik ataklar, Gerginlik ve stres durumları, Uyku bozuklukları, Anksiyete ve türevleri, Alkol bırakma sürecinde, Bazı epileptik durumlar, Delirium Tremens sağaltımında ve bazen kas gevşetici olarak kullanılırlar.

YAN ETKİLERİ: Uyku hali, sersemlik, dikkati toplayamama, denge bozukluğu, öfori, bağımlılık riski, kilo alma, seyrek olarak allerji, algılamada yavaşlık, ajitasyon ve bazen öfke nöbetleri yan etkiler arasında sayılabilir.

KULLANIM İÇİN UYARILAR: İlaç seçimi yan etkilere göre yapılmalı ilaç etkileşimlerine dikkat edilmelidir. Alkol kullananlarda, kalp hastalarında, yaşlılarda, hamilelerde ve emziren annelerde kontrolsüz kullanılmamalıdır. Bağımlılık riski olabileceğinden ilaç seçiminde bireysel farklılıklara mutlak dikkat etmek gerekmektedir.

SEDATİF - HİPNOTİK İLAÇLAR

Bazen bunaltı giderici olarakta sıralanan ve uyutucu etkisi bulunan ilaçları bu başlıklar altında toplamak uygun olur. Çünkü bunlar artık zorunlu olmadıkça bunaltı bozukluklarında kullanılmamaktadır.

Ülkemizde en çok kullanılan sedatif - hipnotik ilaçlar şunlardır:

BENZODİAZEPİNLER:
Mirtazepin ( Mogodon ), Flunitrazepin ( Rohypnol )
Flurazepam ( Dalmane )
Temazepam ( Restoril )
Triazolam ( Halcion )

AMİDLER
Zopiklon ( İmovane Tablet)

BARBİTÜRİK ASİT TÜREVLERİ
Fenobarbital (Luminal Ampul Tablet, Luminaletten Tablet )

KLORAL TÜREVLERİ
Triklofos ( Triclory Şurup )

DİĞERLERİ
Doksilamin ( Unisom Tablet)
Etomidat (Hypnomidate Ampul)
Passiflora (Alora ve Pasiflora Şurup )

Uyku kalitesini düzeltmede, Anksiyete ve uyku bozukluklarında, huzursuzluk ve endişe durumlarında ve gerginlik semptomlarında kullanılır.

YAN ETKİLERİ: Bağımlılık yapabilme, geri tepme etkisi göstermeleri, Deri döküntüsü, Porfiri, Rebound uykusuzluk oluşumu ve sindirim kanalının irrite etmesi gibi yan etkileri vardır.

KULLANIM İÇİN UYARILAR: İlaç seçimi yan etkilere göre yapılmalı ilaç etkileşimlerine dikkat edilmelidir. Alkol kullananlarda, kalp hastalarında, yaşlılarda, hamilelerde ve emziren annelerde kontrolsüz kullanılmamalıdır. Bağımlılık riski olmamasına ilaç seçiminde bireysel farklılıklara mutlak dikkat etmek gerekmektedir.

ANTİ-MANİK İLAÇLAR

Genel Bilgiler:

Bu ilaçlar duygudurum düzenleyicileri olarakta bilinir. Duygudurum bozuklukları, çökkünlük, taşkınlık, hipomani ya da bunların karışımı nöbetlerin birbirinden ayrı tek nöbetler, birbirini izleyen nöbetler, tek nöbet ya da yineleyici nöbetlerle belirli klinik gidiş gösteren ruhsal bozuklardır.

Duygunurum düzenleyicileri olan bu özel ilaç kümesi daha çok mani nöbetlrinin sağaltımında ya da iki uçlu duygudurum bozukluklarında hem sağaltım, hem koruyucu amaçla kullanılan ilaçlardır.

Lityum, mani nöbetlerinin sağaltımında ya da bipolar duygulanım bozukluklarında koruyucu etkisi kanıtlanmış bir tuzdur.En çok lityum karbonat daha az yaygın olarak sitrat tuzu kullanılır.

Türkiye'de lityum karbonat ( Lithuril 300 mg, Litinat 150 mg ) kapsül olarak satılır. Yurtdışında lityum karbonatın kana karışan ( retard ) tabletleri ve sitrat şurubu satılır.

KULLANIM ALANLARI: Akut manide sağaltım amaçlı, iki uçlu duygudurum bozukluklarında koruyucu, Siklotimide duygudurum düzenleyici ve ağır saldırgan davranışlarda, suç işleme eğilimi gösteren kişilerde kullanılabilir.

YAN ETKİLER: Lityum uygun dozlarda kullanıldığında fazla yan etkisi olmayan bir ilaçtır. En sık görülen ve hafif geçen yan etkileri arasında; Bulantı, ellerde hafif ya da orta şiddette tremor, fazla su içme ve işeme, iştah artması ve kilo alma sayılabilir.

KULLANIM İÇİN UYARILAR: İlaç seçimi yan etkilere göre yapılmalı ilaç etkileşimlerine dikkat edilmelidir. Böbrek yetmezliği olanlarda, kalp hastalarında, yaşlılarda, dehidratasyon, hiponatremisi olanlarda, hamilelerde ve emziren annelerde, prostat büyümesi olanlarda, dar açılı glakomu bulunanlarda ve hipertroidili hastalarda antikolinerjik yan etkileri düşük olan ya da olmayan ilaçlar tercih edilmelidir.
Alıntı ile Cevapla
Alt 19 March 2008, 12:33   Mesaj No:37

mavibalik

Papatyam Aktif Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:mavibalik isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Papatyam No : 1260
Üyelik T.: 19 March 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:İstanbul
Yaş:35
Mesaj: 67
Konular:
Beğenildi:
Beğendi:
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Seri Katiller (Serial Killers-Dev Arşiv)

Antisosyal kişilik bozukluğu

Aşağıdakilerden en az 3'unun varlığı ile birlikte ,15 yasından beri suren başkalarının haklarını saymayıp, diğerlerinin haklarına saldırı ile kendini gösteren kişilik bozukluğudur.

1-Tutuklanmasına yol açacak davranışlarda ısrar ile kendini gösteren yasalara uygun ,sosyal davranışlara uyamama.
2-Devamlı olarak yalan söyleme, farklı takma adlar kullanma, zevk ya da kişisel çıkarı için başkalarını aldatma gibi dürüst olmayan davranışlar.
3-Aniden sonucunu düşünmeden yapılan davranışlar,gelecek için planlar yapmama.
4-Tekrarlayıcı kavga, dövüş ,saldırılar ile birlikte öfkelilik hali.
5-Kendisi, yakınları ya da başkasının güvenliği ile ilgili umursamazlık hali.
6-Bir isi yürütememe veya parasal sorumluluklarını yerine getirmeme ile giden sürekli bir soru suçluk durumu.
7-Başkasına zarar vermiş, fena davranmış birseller çalmış olmasına rağmen duruma ilgisiz kalıp, kendini hakli göstermeye calisi k ve bundan vicdan azabı duymamak.

-Kişinin en az18 yasında olması ve 15 yas öncesi davranım bozukluğu belirtileri göstermeye başlamış olması gerekmektedir.

Rahatsızlığın olusunda rol alan etkenler:

Ani dürtüsel hareketler ve saldırgan davranışların beyindeki anormal serotonin işlevi nedeniyle olduğu düşünülmektedir. Bu kişilerin genetik yatkınlık durumları olmasa bile , erken çocukluk dönemlerinde anne- babanın maddi ya da manevi yokluğu, ebeveynin cezalandırıcı, aşağılayıcı tavırlar sergilemesi.

Rahatsızlık psikopati ve sosyopati olarak da bilinmektedir.Hastada 15 yas öncesinde davranım bozukluğu belirtileri vardır. (insan ya da hayvanlara yönelik saldırganlık, mala zarar verme, başkalarına ait şeyleri çalma ve sahtekarlıklar yapma(ev-okuldan kaçma,hırsızlık) ve kuralları, disiplini önemli derecede bozma) Bu davranışlar sürekli kendini göstermektedir. Bu kişiler yasadışı isler peşinde koşarlar. Başkalarının düşünceleri onlar için önemli değildir.

Toplumda görülme oranı:

Erkeklerde % 3,kadınlarda % 1 oranında görülmektedir. Madde kullanımı nedeniyle yataklı tedavi görülen kurumlar ve adli mekanlar ya da cezaevlerinde daha yüksek oranda görülmektedir. Çoklukla yalan söyler, çevrelerindekileri aldatır, çıkar elde etmek ya da sadece zevk almak için başkalarını kullanır ya da yanıltırlar. Öfkelerine hakim olamayıp,kavga ederler,esleri, çocukları, ana- babalarını döverler. Ana-baba olmanın gereklerini yerine getiremez, düzenli, sakin bir aile hayati oluşturamazlar. Tehlike oluşturacak etkinliklere atılırlar (hızlı ve zikzaklar yaparak araba kullanma, alkollü araç kullanımı, tekrarlayan kazalar yapma gibi ).

Farklı ve zararlı cinsel ilişkiler ve alkol-madde kullanımı görülebilir. Sorumluluklarını yerine getirmedikleri için isten atılmaları, işverenle tartışmaları fazladır. Herkes gibi düzenli ve doğru yoldan yasayamazlar. Çok is değiştirirler. Yokluk içinde kalıp, sokaklarda yatabilirler. Askerlikleri aldıkları cezalar nedeniyle uzar, uzun sureli hava değişimi raporları alırlar.Yaptıklarından pişman olmazlar.Kibirli bir görünüm sergilerler.

Kimlerde daha çok rastlanmaktadır?

Genellikle sosyoekonomik düzeyi düşük ve kırsal kökenli kişilerde görülmektedir.

Hastalığın seyri:

Eğer kişi yapılan eylemler sonucu ya da kotu yasam koşulları sonrası ölmezse , rahatsızlık 40 yas sonrasında etkinliğini azaltabilir.

Ailesel yatkınlık:

Bu bozukluk hastanın 1. derece akrabalarında genel topluma göre daha çok görülmektedir. Ayrıca bu kişilerin akrabalarında somatizasyon bozukluğu ve madde kullanım bozukluğu da yüksek düzeydedir. Sebepleri:

Çocuklukta dikkat eksikliği- hiperaktivite bozukluğu olan çocuklarda ileri donemde görülme riski yüksektir.

Bağımlı kişilik bozukluğu:

Aşağıdaki belirtilerden en az beşinin varlığı ile birlikte, erişkinliğin erken dönemlerinde başlayan , uysal, adeta başkalarının kuyruğu gibi olmaya ve insanların kendisini terk edeceği korkusuna neden olacak şekilde aşırı düzeyde başkalarının varlığına ihtiyaç duyma ile seyreden kişilik bozukluğu durumudur.

1-Başka kişilerden fikir, öneri, destek almadığında ufak şeylerde bile karar vermekte zorlanma.
2-Hayatin pek çok farklı alanlarında sorumluluk sahibi olmak ve bunları gerçekleştirmek için başkalarının yardımına ihtiyaç duyarlar.
3-Diğerleriyle ayni doğrultuda düşünmese bile onların tepkilerini çekerim ya da dostluklarını yitiririm diye farklı görüşte olduğunu ifade edememe.
4-Planlarını hayata geçirme ya da kendine karsı güvensizliğinden bir isi kendi basına gerçekleştirmekte güçlük hissetme.
5-Etrafındakilerin yanında olup, kendine destek vermesi için , akla gelmeyecek ve uygunsuz şeyleri bile yapmaya çalışmak.
6-Kendi basına bir şeyler yapamayacağı, kendini idare edemeyeceği seklindeki yoğun endişeleri nedeniyle, yalnız basına kaldığında kendini çaresiz, huzursuz ya da rahatsız hisseder.
7-Kendini güvende ve rahat hissettiği , yakın bir arkadaşlık, ahbaplık,dostluk ilişkisi herhangi bir nedenle bittiğinde , hemen kendine bakim ve destek sağlayacak başka birilerini aramaya baslar.
8-Kafası kendi basına ,yapayalnız ve yardımsız bir durumda bırakılacağı seklinde yoğun endişeler ile doludur.

En ufak kararları ve seçimlerini bile başkalarına danışmadan alamazlar ( yiyip içecekleri şeyler, giyecekleri giysiler gibi her konuda ) Pasif kalmaya eğilimlidirler. Sorumluluk almak,, birsele başlamak, herhangi bir aktivitede rol almak için başkalarının destek ve yardımını isterler.

Kararları konusunda es, anne-baba ve dostlarının küçük çocuğu gibi hareket edip, bağımlı hissederler, kendi kararlarını onların vermelerini isterler. Onların istek ve davranışlarına kendilerinden uzaklaşabilecekleri endişeleriyle karsı gelemez, tepki gösteremez, kızamazlar. Bağlantıyı korumak için aşırı tavizler verirler. Bu uğurda sözel, fiziksel ,cinsel tacizlere boyun eğebilirler. Çevrelerinde isleri kendilerinden iyi yapacak başkalarının olduğu düşüncesi ile ise başlamayıp, beklemeyi yeğlerler. Dışarıya kendilerini aciz, beceriksiz, güçsüz, yetersiz olarak sunarlar. Başka bir kişinin sorumluluğu ve etkisi altındayken ise yeterli bir çalışma gösterebilirler. Yalnızca tek kalmamak için önemli gördükleri kişilerin yanından ayrılmazlar, onları izlerler.

Çoğunlukla kötümser bir bakış acısına sahiptirler. Kendi özellikleri , varlıkları ya da becerilerini değersiz görmeye meyillidirler. Kendilerine hakaret anlamında aşağılayıcı yönde kendilerini yargılarlar. En ufak bir olumsuzluğu, eleştiriyi temel alarak bu düşüncelerini desteklemeye çalışırlar.Karar aşamalarında huzursuz, tedirgin, sinirli hissederler. Çevresel ilişkileri bağımlı oldukları az sayıda kişi ile kısıtlıdır.

Beraberinde görülen bozukluklar arasında depresif bozukluklar, uyum bozuklukları, yaygın anksiyete bozukluğu, kişilik bozuklukları ( özellikle sınırda, çekingen ve histrionik k.b.) gelmektedir.

Öz bildirim ölçeği verilerek yapılan bir araştırma sonuçlarına göre % 15 oranında bu rahatsızlığa rastlanmıştır. Kadınlarda erkeklere göre 3 kat daha çok tanı konmaktadır. Ailenin en küçük çocuğunda rastlanma olasılığının daha çok olduğu gözlenmiştir.

Oluş sebepleri:

Aşırı müdahaleci, evhamlı anne- babanın çocuğun bağımsız ve hakkini arayan davranışlarını eleştirici ve cezalandırıcı bir şekilde baskılamaları ile oluştuğu düşünülmektedir. Çocuk sonraları özgürlüğün ailesinin sevgi ve desteğini kaybetmeye yol açacağını düşünmekte ve onlara yapışmaktadır. Gene ayni şekilde annenin aşırı kollayıcılığı da bu duruma zemin hazırlamaktadır. Bağımlı kişilik uzun sureli vücutsal hastalıklar ve çocuklukta sevgi eksikliği yasayanlarda da belirgin olarak fazla görülmektedir. Bu kişilerin aile yapılarında duyguların ifade edilişi kısıtlıdır ve çocuk üzerinde yüksek düzeyde kontrol bulunmaktadır.

Tedaviye gerilim, depresif ve vücutsal yakınmalar ile başvururlar.Bireysel terapiden fayda görürler.

Borderline Sınırda Kişilik Bozukluğu

Aşağıdakilerden en az besinin varlığı ile birlikte ,genç erişkinlik döneminde başlayan , kişilerle olan ilişkilerde, kendilik algısında ve duygulanımda tutarsızlıklar ve ani dürtüsel davranışlarla karakterize bir durumdur.

1-Gerçek ya da varsayılabilecek , olası bir terk edilmeyi önlemek için çılgınca çaba harcamak.
2-Karsısındakileri aşırı büyütüp, göklere çıkarma ve aşırı değersizleştirip, gözden düşürerek, yerin dibine sokma gibi başkalarına aşırı değer.değersizlik verme ile giden tutarsız ilişkiler.
3-Kimlik karmaşası denilen kendini algılayışında, arkadaşlık, cinsel durum ya da önem verilen kültürel- ahlaki değer anlayışında değişkenlikler.
4-Kendine zarar verme olasılığı fazla olan ,2 ya da daha çok durumda sonunu düşünmeden, aniden yapılan eylemler (aniden çok para harcama, madde kullanımı,hızlı ve tehlikeli araç kullanma, birden aşırı yemek yeme, önceden düşünülmeyen uygunsuz cinsel davranışlar)
5-Tekrarlayan bir şekilde intihar girişimleri, intihar tehditleri, kendi kendine zarar verme (bıçak,jilet vs. ile kendi cildini kesme, sigara ile yakma, kafasını , yumruğunu sert yerlere vurma gibi)
6-Duygu durumunda aşırı tepkililiğe bağlı olarak sürekli duygusal değişkenlik hali (saatler içinde değişen surelerde birbirini izleyen öfkelilik, üzüntü, kaygı, sevinç dönemleri)
7-Kişinin kendisini sürekli olarak boşlukta hissetmesi.
8-Öfkeye hakim olamama (kavga etme, yüksek sesle hakaret,çiğlik atma eşya kırma gibi).
9-Stresle ilişkili gelip geçici kendine kötülük yapılacağı düşünceleri ya da dissosiyatif belirtiler.

Rahatsızlığın asal özelliği karşılıklı birebir ilişkilerde , kendilik algısı (kendine bakış , kendini kabul ediş ve kendini sergileyiş) ve duygulanımda tutarsızlık ile ilişkileri etkileyebilen ani hesapsız davranışlardır.

Bu kişilerde sürekli bir ayrılık ve reddedilme fikri yaşandığı için bu gibi bir durumun izlenimi edinildiğinde duygulanım, kendilik hissi ve davranışlarda önemli farklılıklar yaşanır.Ayrılık ya da planlananların oluşmaması durumlarında yoğun öfke ve diğer belirtiler yaşanır. Yalnız baslarına olmaya dayanamaz ve birilerinin varlığına gereksinim duyarlar. Bu yalnızlığı önlemek için intihara yeltenebilirler.

Birebir ilişkilerinde özellikle karsı cinsten kişilere sürekli bağlanma, onları bir eski yunan tanrı ya da tanrıçaları gibi görüp yüceltirler. İlişkilerine çok büyük iddia ve hedeflerle baslar, gerektiğinden fazla özel hayatlarını paylaşır, karşılığında aynisini beklediklerinden duş kırıklığına uğrarlar.Bu kez onları daha önce oturttukları tahtlarından indirip gözlerinden düşürürler. Bu nedenle arkadaşlıkları gelip geçici ve fırtınalı bir seyir izler.

Hedefleri, inandıkları değerler, arkadaş yapıları, cinsel eğilimleri, benimsedikleri görüşler ,mesleki heves ve amaçları değişkendir.

Devamlı olarak kendilerini boşlukta hissettikleri için uğraşıp, oyalanacak bir şeyler arıyor gibidirler. Karsı taraftan beklediklerini bulamadıklarında öfkelerini sergiler, sonrasında bundan dolayı suçluluk, pişmanlık, utanç duyguları yasar ve kendilerini değersiz , zayıf, kotu hissederler.

Bu kişiler için" insanin kendi kendine ettiğini 7 mahalleli etmez "sözü çok uygun düşer.Kendilerine maddi ve manevi acıdan zarar verir, başladıklarını bitiremezler, "yüzüp kuyruğuna gelseler bile".

Yoğun stresli dönemlerde halusinasyon dediğimiz varolmayan ses,görüntü vs. gibi algılar,kendi vücuduna ve çevreye yabancılaşma görülebilmektedir.

Kendileri yada çevreye yabancılaşma yasayabilirler. Kişisel ilişkilerinden ziyade kendilerini terletmeyeceklerini ve gerekli karşılığı alabileceklerini düşündükleri sanal şeyler, cansız nesneler, ya da hayvanlar üzerinden doyum sağlamaya çalışıp, kendilerine güvenli bir liman oluşturabilirler.

Eğitim ve evlilik hayatları fırtınalı bir denizde filikayla yolculuk gibidir. Ayrılık,boşanma ve tekrar bir araya gelmeler görülebilir.

Eşlik eden bozukluklar:
-Depresyon ve distimi
-Alkol-madde kullanım bozuklukları
-Yeme bozuklukları
-Travma sonrası stres bozukluğu
-Dissosiyatif kimlik bozukluğu
-Diğer kişilik boz.

Toplumda görülme oranı:

Genel nüfus içinde % 2-3 oranında görülmektedir. Araştırmalara göre hastanede yatanlar arasında %19 ; ayaktan tedaviyi sürdürenler arasında % 11 oranında olduğu gözlenmiştir.

Rahatsızlığın cinsiyet- kalıtım özellikleri:

Toplum geneli ile karşılaştırıldığında rahatsızlık gösterenlerin 1. derece yakınlarında beş kat daha fazla görüldüğü saptanmıştır.Ailede madde bağımlılığı ,antisosyal k.b. ve depresif bozukluklara karsı da daha yüksek bir risk vardır.

Rahatsızlığın oluş sebepleri:

Rahatsızlıktaki merkezi serotonin işlevindeki azalmanın öfkeli ve dürtüsel davranışlarla ilişkili olabileceği düşünülmüştür.

Bir başka görüşe göre de çocuk gelişmesinde 1,5-2,5 yas arası donemde çocuğun ayrılma ve kendi basına davranışlar sergileyebilme çabalarına annelerinden gelen cezalandırıcı tavırların şiddetli ayrılık korkularına yol açtığı öne sürülmüştür.

Gene benzer bir görüşe göre çocuk- ebeveyn ilişkisinin erken dönemlerindeki bozukluklar ( çocuğun yeterli dikkate alınmayıp, hislerini ve davranışlarını gözardı etmek çocukta uygun, olumlu ve sabit bir benlik hissi oluşmasını önleyecek ,sürekli desteğe gereksinim duyacaktır. Ailede duygusal paylaşımın olmaması , aile içi yoğun çatışmalar, küçük yaslarda ana-baba kaybı, ayrılığı, çocuğun yasadığı fiziksel ve cinsel tacizler rahatsızlığa eğilim oluşturur.

Ailesel özellikleri:

Bu kişilerin ailelerinde erken donemde ebeveyn kaybı,travma tik ayrılmalar ya da her ikisi yüksek oranda bulunmaktadır.
Genellikle her iki ebeveynde de belirgin bir şekilde psikiyatrik sorun vardır. Annelerde karasızlık ve depresyon gözlenirken;babalar ya meydanda yoktur ya da karakter itibariyle yoktur yada bozuktur.
Aileler saldırgan davranışlar, alkolizm, fiziksel ya da cinsel tacizler (ki bunlar hastaya da uygulanmıştır) nedeniyle yıpranmış veya parçalanmıştır. Rahatsızlık boşanmış ya da evlatlık verilmiş ailelerde daha fazla saptanmıştır.

Hastalığın sureci:

Rahatsızlık gençlik donemi öncesinde konuya dikkat verememe, öğrenme güçlükleri ve toplumsal çekilme, sosyal ortamlardan soğukluk ile kendini göstermektedir. Gençlik döneminde tüm yakınmalar başlamakta, yari sayıda vaka ise 40'larından sonra düzenli bir cevre ve is hayatına kavuşabilmektedir. Bununla birlikte çoğu eğitimini tamamlayamamakta, islerini kaybedip, evliliklerini ya da birlikteliklerini sürdürememektedir.
Rahatsızlıkta intihar tehditleri önemsenmelidir. Bu grup hastalarda % 8-10 oranında intihar sonucu olum görülmektedir.

Tedavi:

Bu kişilerin uzun sureli bireysel psikoterapiden faydalanırlar Bireysel terapide bilişsel- davranışçı terapi yanında duygulanım dalgalanmaları ve ani dürtüsel davranışlar için ilaç tedavileri uygulanabilmekte, intihar eğiliminin olduğu yoğun gerilim dönemlerinde kısa sureli hastanede yataklı tedavi uygun olmaktadır. Kişiler grup terapisinden faydalanabilmektedirler.

Çekingen kişilik bozukluğu:

Aşağıdaki belirtilerden en az dördünün varlığı ile birlikte erişkinliğin erken dönemlerinde başlayan yetersizlik duyguları, sosyal acıdan kendini geri çekme ve başkalarınca olumsuz değerlendirilmeye aşırı duyarlı olma, fazla incinme ile seyreden bir kişilik bozukludur.

1-Başkaları tarafından kabul görmeme, küçümsenme, eleştirilme, dışlanma endişeleriyle sosyal ilişki gerektiren islerden uzak durma.
2-Sevilip, sayıldığına kesin inanmadıkça başkalarıyla iletişim kurmak,görüşmek istemez.
3-Hafife alınıp, dalga geçileceği endişesi ile yakın ilişkilerde rahat davranamaz,bu ilişkilerde tutukluk yasayıp, kendini ve sahip olduklarını ortaya koyamaz.
4-Başkalarının da bulunduğu iletişim gereken ortamlarda düşünce içerikleri yoğun bir şekilde eleştirilme, dışlanma düşünceleri ile kaplanmıştır.
5-Hissettikleri yetersizlik duyguları nedeniyle, daha önce karsılaşmadıkları kişilerle ayni ortamda bulunduklarında istedikleri gibi hareket edememelerine, konuşma ve davranışlarında kısıtlılık hissetmelerine yol acar.
6-Kişiler kendilerini sosyal acıdan yeteneksiz, renksiz, etkisiz ,zayıf veya diğer kişilere göre daha değersiz bireyler olarak görürler.
7-Küçük düşüp, mahcup olacakları seklindeki düşünce yapıları nedeniyle kendi baslarına bireysel girişimlerde bulunamaz ve yeni aktivitelere başlamak ya da başkalarına katılmak istemezler.

Bu kişiler yeni sorumluluk ve dolay isiyle eleştiri alma olasılığı, odak noktası olma,üstlerle daha çok ilişki kurma ve inisiyatif kullanma durumları nedeniyle islerinde daha üst konumlara yükselme tekliflerini reddedebilirler. Başkaları hakkında başlangıçta "beni eleştirir, beni aralarına almazlar" diye düşündüklerinden yeni ilişkilere girmekten kaçınırlar. Kendilerinden bahsetmekte, iç dünyalarını açmaları konusunda yanlış anlaşılma ve reddedilme endişeleri nedeniyle zorluk yasarlar.

Utangaç,ürkek, yalnız, kendini gizlemeye çalışan, sesi soluğu çıkmayan, kendini frenleyen kişilerdir.Olağan şeylerden bile bir çok tehlikenin oluşabileceğini düşünüp, hayatlarını alıştıkları ortam ve kişilerle geçirmeye çalışır, "kozaları içinde yasamaya çalışırlar". Korkulu ,endişeli ve diken üzerinde gibi olan davranışları başkalarınca alay konusu olabilir. Başkalarına kıyasla toplumdan uzak yasamayı yeğlerler, bu nedenle tanıyanları azdır ve iletişimleri de az olduğundan yeterli destek bulamazlar. Buna rağmen sevgi,saygı, yakınlık görmek ister, mükemmel ilişki hayalleri ile yasarlar.

Beraber görülen bozukluklar:
-Sosyal fobi
-Depresif bozukluklar
-Diğer kişilik bozuklukları (borderline , paranoid, sizoid, sizotipal k.b.)

Toplumda %0.5-1 oranında görülmektedir. Çocukluk yaslarında utangaç, yabancılar arasına çıkamayan, yeni durumlar karsısında endişe edip, gerileyen, oyunlara katılmakta isteksiz ya da pasif kalan çocuklardır. Yıllar geçip, ilişki gereği arttıkça daha çok çekingenlikleri ortaya çıkar.

HISTRIONIK KİŞİLİK BOZUKLUĞU

Aşağıdakilerden en az besinin varlığı ile ,erişkinliğin erken evrelerinde başlayan ,aşırı duygusallık ve sürekli kendisiyle ilgilenilmesi cabası ile devam eden bir bozukluktur.

1-Çevrenin ilgi odağı olmadığı hallerde rahatsızlık duyar.
2-Karsısındakilerle ilişkileri çoğunlukla uygun olmayan bir şekilde cinsel yönden tahrik edici ve bastan çıkarıcı davranışlar seklindedir.
3-Duyguları yüzeysel ve çok hızlı şekilde değişkendir.
4-Etrafın ve karsısındakinin ilgisini kendisine çekmek için devamlı olarak fiziksel görünümünü kullanır.
5-Etrafındakileri olağandışı bir şekilde etkilemeyi amaçlayan ama içeriği kuvvetli olmayan ,ayrıntısız bir konuşma sekli.
6-Gösteriş yapmayı amaçlayan yapmacık, sahte, kendisi gibi olmayan davranışlar ve duygularını aşırı abartma halleri.
7-Kolayca başkalarının konuşmalarından ya da olaylardan etkilenir, telkine yatkındır.
8-İlişkilerin normalden çok daha fazla yakın ve fazla içli-dişli olmasını ister.

Çevrelerinin ilgilerini üzerlerinde hissetmedikleri durumlarda kıymetlerinin anlaşılmadığını düşünür ve bunu ifade ederler. Çoğunlukla bir tiyatro eseri sergiler gibi konuşma ve tavırlar içindedirler. Yeni karsılaştıkları kişilerle kırk yıllık dost gibi "can ciğer kuzu sarması" haline gelir, onlara kur yapar konuma gelebilirler. Sürekli bir bohem ,dolce vita hayat, ağustos böceği hayati peşindedirler. İlgi odağı olamadıklarında, çevredekilerin ilgisine odaklanmak için, olmamış olaylar , sahte hatıralardan bahsedip, gösteri amaçlı davranışlar sergilerler.

Üst baslarına, takı ve aksesuarlara gereğinden çok zaman, emek ve para sarf ederler. Elbise dolapları giymedikleri eşyalarla doludur. Diş görünümlerine yönelik iltifat bekler, bu konuda aksi yönde sözlere tahammül edemezler. Hislerini abartılı bir şekilde toplum içinde sergilediklerinden yakınlarını utandırabilirler (ağlama, öfke nöbetleri, aşırı çocuksu sevinç ifadeleri). Bu duygulanım hali çok uzun sürmediğinden çevrelerince yadırganır. Kişilere fazla güvenir, söylenenlere inanır ve kabul eder, başkaldırmazlar .Romantik hayallerle yasayan kişilerdir.

Karsı cinsten arkadaşlarını duygu sömürüleri yaparak ya da cinsel çekiciliklerini kullanarak elleri altında tutmaya çalışırlar. Sürekli ilgi beklentileri ve yaklaşım tarzları nedeniyle çevreleri tarafından yanlış anlaşılıp, terk edilebilirler.

Devamlı surette değişim, şatafat, canlılık peşindedirler. Olağan isler ve durumlar ,onlar için tahammül edilmez şeylerdir. Halk arasında "ayran gönüllü" ya da "maymun iştahlı " denen kişiler gibi büyük heyecanla başladıkları islere karsı heyecanlarını kaybedip, yarim bırakabilirler.

Dostça, canayakın ve hös görülmelerine rağmen samimi olmayıp, kendini on plana çıkaran, düşüncesiz ,isteklerini yaptırmaya zorlayıcı tutum içine girerler. Sürekli olarak sevilip, sevilmediklerini sorup, terk edilmeyecekleri yolunda sözler isterler. İstemedikleri bir duruma yanıt olarak intihar tehdidi ya da girişimi ile cevap verebilirler. Vücutsal hastalıklardan ve ağrılardan şikayetçi olabilirler.

Birlikte görülebilen bozukluklar:
-Somatizasyon bozukluğu
-Majör depresyon
-Konversiyon bozukluğu
-Kişilik bozuklukları (borderline , narsisistik, antisosyal, bağımlı k.b.)

Kimlerde, ne oranda görülmektedir:

Daha çok kadınlarda görülmekte, toplumda % 2-3 oranında görülmektedir.

Narsistik Kişilik Bozukluğu:

Aşağıdakilerden en az besinin varlığı ile erişkinliğin erken dönemleri de başlayan , üstünlük hisleri, beğenilme ihtiyacı ve kendini başkasının yerine koyamayıp, insanlara uygun yaklaşımlarda bulunamama ile seyreden bir rahatsızlıktır.

1-Kendisinin başkalarından çok daha önemli olduğu duygusu içindedir. ( gösterdiği başarıları , sahip olduğu becerilerini çok daha olağanüstü olarak görüp, yeterli bir temeli olmamasına karsın çok değerli ve yüksek bir şahsiyet olarak bilinmeyi bekler.)
2-Düşünceleri ,hayalleri büyük bir güç, engin bir deha, kusursuz bir güzellik ve mükemmel , sonsuz sevgi üzerinedir.
3-Özel, benzeri olmayan biri olup, kendisini ancak çok zeki ve ustun nitelikli kişilerin anlayabileceğini düşünür ve sadece bu kişilerle ilişki kurup, dostlarını bu kişilerden seçmeyi düşünür.
4-Çevresindekiler tarafından çok beğenilmeyi bekler.
5-Hak ettiği duygusu içindedir. Sahsına özel, başvuran diğer kişilerden farklı bir tedavi uygulanacağı düşünceleri ve davranışları içindedir.
6-Diğer insanlarla karşılıklı ilişkilerinde bencilce, çıkar düşünerek hareket eder. Başkalarının zaaflarından yararlanıp, hedeflerine ulaşmayı gözetir.
7-Kendini diğer kişilerin yerine koyup, onların hissettikleri , düşündükleri ya da ihtiyaçları konularını anlamaya ve bunlara saygı duymaya isteksizdir.
8-Genellikle başkalarının başarıları, yaptıkları , değerleri ve onların genel olarak varlıklarını kıskanabilirler. Diğerlerinin de kendilerini kıskandığını düşünürler.
9-Kendini beğenmiş, ukala ve küstahça tutumlar içine girerler.

Kendilerinin çok önemli , vazgeçilemez oldukları seklinde bir düşünce içerikleri vardır. Halk arasında"Büyük dağları ben yarattım" denen tavırlar içindedirler, gösterişçi ve kendini metheden konuşma ve davranışlar içindedirler. Bunların karşılığında bekledikleri ilgi, övgü , hayranlık ifadeleri ile karsılaşmadıklarında hayrete düşüp, hayal kırıklığı ve mutsuzluk dönemleri yasayabilirler. Başkalarının da kendi başarılarındaki katkısını gözardı edip, onları hesaba katmazlar. Otorite ya da üst düzey kişilerle ilesin kurmak için çabalayıp, bağlantı kurdukları bu kişilere abartılı nitelikler atfederler. Bu şekilde kendilerini de bu kişilerden varsayarlar. Daima bir kurumun en yetkilisi ( başhekim, profesör, mudur, komutan, işveren vs.) gibi en yetkili ile iletişime geçip, diğerlerinin fikirlerine aldırmazlar.

Devamlı olarak birselde ne kadar iyi oldukları, oradakilerin kendilerini nasıl el üstünde tutup, değer verdiği, sevgi ve saygıyla karşılandığı üzerinde düşünürler. Çevrelerinden sürekli övgü, alkış beklerler. Sıra beklemek, izin istemek, yol vermek onların sözlüğünde olmayan kavramlardır. Çünkü kendilerine göre hersele hakları vardır ve daima bir öncelikleri olduğu düşüncesi içindedirler. Başkalarından bu konularda destek ve yardim göremediklerinde öfkelenirler. Başkalarını kendi isleri ve keyfi için köle gibi kullanabilir, yakın çevrelerini üst düzey ya da kendilerini pohpohlayacak kişilerden seçerler (en güzel ,en tanınmış kişiyle görünmek, arkadaşlık etmek, bu amaçla o tur kişilerin bulunduğu sosyal klüp, derneklere girip,faaliyetlerde bulunmak gibi).

Diğer kişilerin içinde bulundukları durumlar konusunda aşağılayıcı, eleştirici, ilgisiz ve hafife alır bir tavır sergilerken, kendinin karsılaştıklarını derinlemesine aktarmaya çalışarak cifte standart uygulayabilirler.
Herkesin başarısına haset edip, onların hiç birsele layık olmadıkları, kendilerinin de isterlerse kolayca onu yapabileceklerini düşünürler.

Kendilerine yapılan en ufak yapıcı eleştiri ya da düzeltme,ekleme ve öneri bu kişileri ağır bir şekilde yaralayabilir. Bu durumda küçük duşmuş, mahvolmuş ,ortada bırakılmış hissedebilirler. Bu durumda aniden hiddetlenip, kırıcı olabilirler. Bunlardan ötürü sosyal ilişkileri bozuk olup başarıları devamlı olamaz. Başkaları ile yarışma gerektiren islerde yenilme riski nedeniyle ,bu islere karsı isteksizlikleri is ve sosyal hayatta beklenen düzeyin altına düşmelerine yol açabilir.

Birlikte bulunabilen rahatsızlıklar:
-Majör depresyon
-Distimi
-Anoreksia nervosa
-Madde kullanım bozukluğu
-Kişilik bozuklukları ( histrionik, borderline, antisosyal, paranoid k.b.)

Kimlerde görülebilmektedir:

Vakaların yarıdan çoğunu erkekler oluşturmaktadır. Toplumda % 1 den daha az oranda görülmektedir.

Tedavi:

Bireysel psikoterapi uygulanmalıdır. Tedavide kişiliğe ait abartılı beklentiler, düşünceler ve davranışların uygun ve gerçekçi olanlarla değişimi, kişiler arası yaklaşımların düzeltilmesi ve kırılgan yapı üzerinde çalışılır.

OBSESİF KİŞİLİK BOZUKLUĞU:

Aşağıdakilerden en az dördünün varlığı ile ,erişkinliğin erken dönemlerinde başlayan , kişisel ilişkileri, kişinin verimliliğini etkileyen bir şekilde aşırı düzenlilik, mükemmeliyetçilik, içsel ve dışsal kaynaklı olayları ve ilişkileri kontrol üzerine aşırı yoğunlaşma ile giden bir kişilik bozukluğudur.

1-Kişi yaptığı bir iste ayrıntılara o kadar dalar, kurallar, listeler programlamalar, hesaplar ve bağlantılar ile öyle uğraşır ki, neredeyse yaptığı şeyin gerçek amacını, hedeflerini unutur.
2-Yaptığı isi bitirmesini güçleştirebilecek, engel olabilecek aşırı bir mükemmeliyetçilik içindedir.
3-Kendini dostlarından ve hoşça vakit geçirebileceği etkinliklerden ayrı, uzak bırakacak derecede ve ekonomik durumla açıklanamayacak bir şekilde hayatini is ya da bir şeyler üretmeye adar.
4-Kültürel ve dinsel özelliklerle açıklanamayacak bir şekilde ahlak, doğruluk, dürüstlük, manevi değerler, sadakat, şeref, prensip gibi konularda vicdaninin sesini aşırı derecede dinler ve gerekli hoşgörü, anlayış ve esnekliği göstermez.
5-Kendisi, ailesi ve çevresi için özel bir anlam ve değeri olmasa bile eskiyip, yıpranmış ya da değeri olmayan şeyleri atamaz, elden çıkaramaz.
6-Başkalarının da tam anlamıyla kendisi gibi düşünüp, hareket etmedikçe, ayni yöntemi kullanmadıkça, onlarla ortak bir çalışma içine giremez.
7-Para harcama (kendine ya da başkasına hediye alma, bir şeyler ısmarlama, gerekli şeyleri alma gibi) konusunda kendisi ve başkalarına yönelik cimri bir tutum içindedir.

Para gelecekte belki hiç olmayacak şeyler için elde tutulması gerekli bir şey olarak düşünülür.

8-Kuralları konusunda son derece kati ve inatçıdır.

Bu kişiler aşırı dengeli, olculu ve yaptıklarını tekrarlamaya meyilli kişilerdir. Yanlış yapmamak için defalarca kontrol eder, kontrolün kontrolünü yaparlar. Bu nedenle bitirmeleri gereken sureyi asarlar, öğrenci olanlar sınav kağıdını en geç teslim edenlerdir. Detaylarla uğraşmaları ve aşırı kontrolleri dolayısıyla gecikmeleri nedeniyle başkalarının kendilerine öfkelenmelerine yol acarlar. Zamanlamaları kotudur. En iyisini, en beğenilecek durumu gerçekleştirme düşünceleri seklindeki mükemmeliyetçilikleri nedeniyle gerilim içine girip, kolayca yapılabilecek şeyleri içinden çıkılamaz hale getirebilirler.

Zevk alınabilecek etkinlikleri (hobilerle uğraşmak, tatil yapmak gibi) sürekli bir başka zamanda yapmaya karar verdiklerinden, düzen sürekli is yapmak üzerine kuruludur. Böyle bir tatile zorlandıklarında ise zevk alamaz, o esnada da is yapmaya çalışır ya da tatili aşırı programlı ve yakınları için katlanılamaz hale getirebilirler.

Bu durumdaki kadınlar her gün, her an temizlik pesindedir. Evleri adeta bir laboratuar ya da ameliyathane gibi sürekli aşırı bir temizlik içindedir. Bundaki ufak bir değişiklik kişinin toz bezini tekrar eline almasına yol acar. Her gün pencereler, duvarlar, yerler silinir, halılar her gün alt komşunun başından aşağı silkelenir. Evde yapılacak tamir, boya , eve gelecek çocuklu bir misafir vs. bu kişilerin ev düzenini bozacağından adeta bir kabustur.

Her şeyin önceden kararlaştırıldığı gibi, prensiplerine, kitabında yazılanın harfi harfine uygun olarak, fazladan kesinleştirdikleri ahlak boyutlarında yapılmasına başkalarını ve kendilerini zorlarlar. Otoriteye kati bir uyum içindedirler. Babalarından, üstlerinden öğrendikleri gibi, esneklikten yoksun bir şekilde davranırlar ve davranılmasını isterler.

Atmaya, değiştirmeye, hediye etmeye ilimli bakmazlar. Evleri, masalarının üzeri gereksiz, değersiz, eskimiş evrak, eşya vs. ile doludur. Mutlaka bir sure sonra gerekli olabileceği düşüncesi içindedirler.

Daima kendi yaptıklarının en doğru olduğuna inandıkları için başkalarının yardim ve önerilerini dikkate almazlar.

Para onlar için ekonomik darlık içinde olmamalarına karşın, iyi, sağlıklı bir şekilde yasamak için değil; ileride yaşanabilecek sağlıksız, kotu günlerde harcanması gereken bir sigorta gibidir. Bu nedenle ufak şeyler için bile para harcamazlar. Kendileri de ileride bir şey ısmarlamak zorunda kalacakları için başkalarının kendilerine bir cay ısmarlamalarını bile istemezler.

Her davranışları, isleri, ilişkileri dakikalar çerçevesinde programlıdır. İşlerin öncelik sıraları konusunda ikilemlere düşebilir, karar vermekte zorlanabilirler. Çevreleri üzerinde kontrol sağlayamadıkları durumlarda sinirlenir, ancak bu sinirlilik hallerini dolaylı yollardan gösterirler ( istenilen şeyi geç yapmak, hizmet karşılığı gereken ücreti vermemekte direnmek gibi).

Duygularını belli etmemeye çalışır, karikatürize bir İngiliz tipi gibi belli bir duygu aralığı içinde kalırlar. Duygusal alışverişin yoğun olduğu ortamlarda rahat davranamazlar. Çevrelerindekilerin bu tur duygu yüklü davranışlarını anlayamaz ve hoş görmezler. Duygularını gösteremeyip, her zaman mantığı on plana alırlar.

Toplum genelinde % 1; psikiyatriye başvuranlar arasında % 3-10 oranında rastlandığı gözlenmiştir. Erkeklerde kadınlara göre iki kat daha çok görüldüğü gözlenmiştir. Ailenin daha büyük yastaki çocuklarında, detaylara dikkat, tekrarlama, olay ve inceliklere dikkat gerektiren islerde çalışan kişilerde daha çok görüldüğü saptanmıştır.

Oluş nedenleri:

Bir görüşe göre çocuğun 2-4 yaşları arasında "anal donem" denilen diski kontrolünün kazanılmaya başlandığı donemde tuvalet eğitimi sırasında yapılan baskı, onaylamama ve bu eğitimi çok erken vermenin bu tur bir kişilik yapısına yönelttiği düşünülmektedir.

Bunu izleyen başka bir görüşe göre ise çocuğun gene ayni dönemlerdeki kendi başına bir şeyler gerçekleştirme ile utanç çatışmasının yaşandığı bu evrede, çocuğun duygu, düşünce ve dürtülerin ifade edişine ebeveynlerce uygulanan aşırı kontrol ve takdirsizliğin çocukta bu yönde bir yapı oluşturabileceği düşünülmüştür.

Birlikte görülebilen psikiyatrik bozukluklar:

Diğer kişilik bozuklukları (özellikle kaçıngan ve paranoid k.b.)

Majör depresyon.

Tedavi:

Bireysel ya da grup terapi etkili olmaktadır.

PARANOID KİŞİLİK BOZUKLUĞU:

Aşağıdakilerden en az dördünün olduğu ,genç erişkinlik döneminde başlayan ,başkalarının davranışlarını kotu niyetli şeklinde yorumlayıp, devamlı olarak güvensizlik ve kuşku duyma halidir.

1-Yeterli bir temele dayanmaksızın başkalarının kendisini sömürdüğünden , aldattığından ya da kendisine zarar verdiğinden kuşkulanır.
2-Dostlarının ya da is arkadaşlarının kendisine olan bağlılığı ya da güvenilirliği üzerine yersiz kuşkuları vardır.
3-Söylediklerinin kendisine karsı kotu niyetle kullanılacağından yersiz yere korktuğundan dolayı sır vermek istemez.
4-Sıradan sözlerden ya da olaylardan aşağılandığı ya da gözdağı verildiği biçiminde anlamlar çıkartır.
5-Devamlı kin tutar, haksızlıkları, görmezden gelinmeyi ya da onur kırıcı davranışları affetmez.
6-Başkalarınca hissedilmeyen ama kendisince algılanan , karakterine ya da saygınlığına saldırıldığı seklinde bir yargıya vararak, öfke ya da karşı saldırı ile birden tepki gösterir.
7-Haksiz yere, esinin ya da arkadaşının sadakatsizliğiyle ilgili kuşkulara kapılır.

Bu kişiler is arkadaşları veya dostlarının güvenilirliği ya da kendilerine bağlılıkları konusunda yersiz kuşkulara sahiptirler.Başkaları ile paylaştıkları konuların kendilerine karsı kullanılacağından korktuklarından dolayı çevrelerindekilere güvenmeye ya da yakınlaşmaya isteksizdirler. Kendilerine yöneltilen kişisel soruları bu nedenle yanıtlamayı reddedebilirler. Kendilerine yapılan iltifatları bile yanlış yorumlayıp, zıt anlamda kabul edebilirler. Kendilerine yapılan yardim önerilerini “yetersiz görülme”olarak algılayıp,geri çevirirler. Kıskançlık düşüncelerini destekleyen önemsiz kanıtlar toplayabilirler.İhanete uğramamak için yakın ilişkilerinde kontrolü ellerinde bulundurmak isterler. Sürekli esinin yada arkadaşının nerede olup,ne yaptığını izlemeye çalışır.

Bu kişilerin davranış tarzları:

Genelde geçinmesi zor kişilerdir. Birebir ilişkilerinde çoğunlukla sorunlar yasarlar, kuşkuları nedeniyle uzak dururlar,soğuk görünebilirler,sevgi göstermeyebilirler. Kavgacı ve kuşkucu nitelikleri karsısındakilerde de sert tepkiler doğurabilir, bu da onların beklentilerini gerçekleştirir. Güvensizlikleri nedeniyle kendi baslarına yeterlilik gereksinimleri yüksektir. İlişkide olduklarını sürekli kontrollerinde tutma ihtiyacındadırlar. Eleştiriye aşırı duyarlı olup,cephe alabilir, işbirliğine girmezlerken kendileri diğerlerini eleştirmeye,yakınmaya eğilimlidirler.

Kendi yaptıkları yanlışlıklarda bile kendilerini suçsuz görüp, başkalarını suçlarlar. Farz ettikleri tehditlere karsı yasal yollara başvurabilirler. Başkalarına da bazı kişi ve durumların bu ur algılanan özelliklerini onaylatma ihtiyacı içindedirler. Kişilik yapılarının altında gerçeklere uymayan,hayali aşırı büyüklük, güçlülük düşünceleri vardır. Kendilerine yakıştıramadıkları eksiklik ve yanlışlıkları yansıtma ( projeksiyon) denen bir savunma mekanizmasıyla karsılarındakilere yansıtırlar.

Toplumda farklı sosyokültürel gruplar, değişik etnik gruplar ya da başka sosyoekonomik düzeydeki kişilere yönelik olumsuz önyargılı düşüncelerle hareket edebilirler. Benzer paranoid düşünceleri olan ya da kolay ikna olan kişilerle bir araya gelip,gruplar ya da inanç sistemleri oluşturabilirler.

Bu kişiler başkaları tarafından plancı, içlerini açmayan, kapalı kutu, pireyi deve yapan, kıskanç,tartışmacı kişiler olarak görülebilirler. Sürekli gergin olup, kendilerini rahat ve gevsek bırakamazlar.Çevrelerinde huzursuzluk yaratırlar.Aşırı temkinli davrandıklarından girişkenlikleri kısıtlıdır.

Birlikte görülebilen psikiyatrik bozukluklar:
-Majör depresyon
-Saplantı-zorlantı boz. (obsesif- kompulsif boz.)
-Alkol-madde bağımlılığı.
-Diğer kişilik bozuklukları ( en çok sizotipal k.b.olmak üzere ayrıca narsisistik,kaçıngan ve borderline k.b.)

Çocukluk veya gençlik döneminde görünümü:

Tek basına kalma, benzer yastakilerle arkadaşlıklarının iyi olmaması, kalabalık ortamlarda kaygı duyma, ders notlarının düşüklüğü, aşırı duyarlılık, tedirginlik, giyim,konuşma, düşünce itibari ile kendini kısıtlama, farklı hayaller ile kendini gösterebilir.

Toplumda görülme derecesi:

Genel toplumda % 0.5-2.5 arasında , ayaktan tedavi ile psikiyatri yataklı kurumlarında yatanlarda % 1 oranında görülmektedir.

Kalıtımsal özellikler:

Daha çok erkeklerde görülmektedir.Bu kişilik bozukluğunun ailesinde kronik şizofreni olanlarda daha çok görüldüğü gözlenmiştir. ayrıca ailede sanrısal (deluzyonel boz.) paranoid tipin varlığı ile de ilişkili olduğu düşünülmektedir.

Paranoid düşüncelerin varlığı:

Mahkumlarda, mültecilerde, yaslılarda, işitme kaybı olanlarda da paranoid fikirler zaman zaman artış gösterir.

Paranoid K.B.nin olası sebepleri:

Ailenin mantıkdışı ve aşırı baskıcı ezici nitelikteki öfkesinden etkilenen çocuğun bu duygularla özdeşip, sonrasında bu saldırgan dürtülerin farkında lığından kaçınmak için bu dürtülerin kendinde değil, karsısındakilerde olup,kendine yöneldiği seklinde bir yansıtma mekanizması ile gerçekleştiği düşünülmektedir. ayrıca bu kişilerin yetersiz, aşağılanmış ve kendilerine yardim edilemez hissettikleri, bu duyguların etkisini hissetmemek için çevreyi suçladıkları düşünülmektedir

Tedavi:

Kişilerde güven ilişkisi kurmaya yönelik başlayan terapiler uzun sure ile sürdürülebildiği takdirde basarili sonuçlar vermektedir. Psikotik bozulma dönemlerinde küçük dozlarda antipsikotik grup ilaç tedavisi geçici olarak kullanılabilmektedir

Şizotipal Kişilik Bozukluğu:

Aşağıdaki belirtilerden en az 5 adedinin varlığı ile giden, genç erişkinlik döneminde başlayan düşünsel ya da algısal çarpıklıkların ve olağandışı davranışların yani sıra yakın ilişkilerde aniden rahatsızlık duyma, sıcak ilişkilere girme becerisinde azalmanın olduğu sosyal ve kişiler arası yetersizlikler durumudur.

1-Referans fikirleri(olayların ve bazı durumların kendisi ile ilişkili olduğu,özel ve olağandışı bir anlamının olduğu seklinde yanlış yorumlar) .
2-Davranışlarını etkileyecek boyutta, yetiştiği kültürel değerlerle uyumlu olmayan garip inanışlar ya da büyüsel düşünce (örneğin gaipten haber vermeye inanmak, falcılık ve medyumlarla temas,ruh çağırma seanslarına katılmak,altıncı his, telepati gibi)
3-Olağandışı algi yaşantıları (illüzyonlar gibi)
4-Garip bir düşünüş biçimi ve konuşma (konudan uzaklaşan, belirsiz, fazla ayrıntıcı gibi)
5-Kuşkuculuk, paranoid düşünceler
6-Yüz ifadelerinin kişinin içinde olduğu duygusal durumunu yansıtamaması, bunun kısıtlı olması ya da uygunsuz (duyguya zıt bir yüz ifadesi gibi) olması
7-Acayip ,alışılmadık ,kendine özgü davranış ya da görünüm
8-Birinci derece akrabalar hariç yakın dostların olmaması
9-Yakın ilişki ile de azalmayan aşırı sosyal kaygı, paranoid korkular

Bu kişiler olaylar oluşmadan önce bunları bilebileceklerini, özel yetenekleri olup, başkalarının düşüncelerini okuyabileceklerini düşünebilirler. Olayların gerisinde kimsenin anlayamadığı özel manalar olduğunu düşünebilirler. Başkalarına karsı büyüsel kontrol uygulayabileceklerini düşünebilirler. Farklı olağandışı algıları olabilir. Yanlarında görünmeyen birinin varlığı, görüntü ve mırıldanmalar işitme, bunu kullanarak medyumluk ve vantriloklukla para kazanan kimseler vardır. Başkalarıyla sert, kısıtlı, sosyal ilişki acısından uygunsuz bir tarzda iletişim kurarlar. Başkaları ile sadece gerektiği anda iletişime girerler. Birlikte geçirilen sure uzadıkça başkalarından farklı olarak rahatlayacakları yerde daha tedirgin ve kuşkucu olurlar.Uygun olmayan şekilde giyinip, insanların dikkatini çekebilirler.

Görülme oranı:

Genel nüfusta %3-5 oranında rastlanmaktadır. Erkeklerde hafifçe daha çok görülmektedir.

Eslik eden psikiyatrik bozukluklar:

-Majör depresyon( bu bozukluğu olup kliniğe başvuranlarda % 30-50 oranında saptanmıştır)
-Özellikle paranoid k.b. olmak üzere sizoid,çekingen ve sınırda kişilik boz.

Ailesinde şizofreni olanlarda bu kişilik bozukluğunun olma riskinin genel nüfusa oranla daha yüksek olduğu gözlenmiştir. Bir çalışmaya göre % 10 kadar vakanın intihar ettiği saptanmıştır.

Tedavi:

Psikoterapi yanında, depresif belirtiler belirdiğinde antidepresan; hezeyanlar varlığında antipsikotik tedavi eklenebilir.

SIZOID KİŞİLİK BOZUKLUĞU:

Aşağıdaki belirtilerden en az dördünün varlığı ile genç erişkinlik döneminde başlayan , devamlı suretle kendini belli eden toplumsal ilişkilerden kopma ve kalabalık ortamlarda kısıtlı bir duygu ifadesinin olduğu bir kişilik sorunudur:

1-Ailenin bir üyesi gibi davranamama, yakın ilişkiye girmeme ya da girmekten zevk almama, 1-2 kişiden fazla yakın ilişkileri yoktur.
2-Çoğunlukla tek bir etkinlikle uğraşmayı yeğlerler
3-Başkalarıyla cinsel deneyim yasamaya ilgi ya yoktur ya da çok azdır
4-Genelde aktivitelerden zevk almaz , alsa bile çok az etkinlikten zevk alır
5-Birinci derece akrabaları haricinde yakın arkadaşları ya da sırlarını paylaştıkları dostları yoktur
6-Başkalarının kendilerine yönelttikleri övgü ya da eleştirilere karsı ilgisiz görünürler
7-Duygusal olarak soğuk, uzak, monoton bir duygulanım gösterirler. Sıcaklık ve sevecenlik hissi uyandırmazlar.

Bu grup kişiliğin asal özelliği sosyal ilişkilerden uzaklaşma ve başkaları ile birlikteyken duygu ifadelerindeki kısıtlılığıdır. Kendi baslarına vakit geçirmeyi tercih ederler.

Başkaları ile irtibat gerektirmeyen tek bir uğraş ya da etkinlikle uğraşırlar (bilgisayar, matematik oyunları, astronomi, bulmacalar,yap-boz oyunları,pul koleksiyonu gibi soyut,mekanik islerle uğraşırlar. Sosyal hayatin gerektirdiği bazı durumlara beklenen uygun karşılıkları veremezler.

Toplumsal becerilerden uzak, içine kapanık kişiler olarak yasarlar. Karsılaşmalar esnasında gülümseme, tokalaşma, basla selamlama gibi davranışlar nadirdir.Üzerlerine gidilip, kışkırtılsalar bile öfke ve gerginliklerini göstermekte güçlük çekerler. Hayatları amaçsız, rüzgarda sürüklenen bir yaprak gibi görünebilir.Genellikle evlenmezler.Ailelerine bağımlı olarak hayatlarını sürdürebilirler. Yoğun stres altında çok kısa sure ile psikotik bir donem yasayabilirler.

Görülme oranı:

Genel nüfusun %0.5-7 'sinde bulunmaktadır.Erkeklerde kadınlara oranla daha çok görülmektedir.

Rahatsızlığın oluşma sebepleri:

Erken çocukluk döneminde soğuk, ihmalkar, tatmin edici olmayan ilişkiler yasayan çocuklarda ileri dönemlerde ilişki ve kişiler arası bağlantıların önemli ya da gerekli olmadığı seklinde bir düşünce tarzı gelişimi ile ilişkili olduğu düşünülmektedir.

Eşlik edebilen psikiyatrik bozukluklar:
-Majör depresyon
-Distimi
-Sosyal fobi
-Agorafobi
-Kişilik bozuklukları (sizotipal, paranoid, çekingen k.b. ile)

Çocukluk cağında görünümü:

Yalnız başınalık, benzer yastakilerle arkadaşlığında bozukluk, derslerinde düşüklük ile belirebilir.

Tedavi:

Kişilerin kendileri nadiren başvurmaktadırlar. Genellikle yakınları tarafından tedaviye getirmektedirler. Bireysel terapi yanında grup terapilerinden de yararlanabilirler.
Alıntı ile Cevapla
Alt 19 March 2008, 12:33   Mesaj No:38

mavibalik

Papatyam Aktif Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:mavibalik isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Papatyam No : 1260
Üyelik T.: 19 March 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:İstanbul
Yaş:35
Mesaj: 67
Konular:
Beğenildi:
Beğendi:
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Seri Katiller (Serial Killers-Dev Arşiv)

PSIKOZ, HISTERIK PSIKOZ, CİNNET, DELİRMEK, ÇILDIRMAK

PART 1: PSIKOZ ; dipten gelen dalga...

Bilinçdışı, ruhun karanlık yüzünde yer alır. Burası, kendine özgü kuralları olan, bilince yabancı ve yasak bir dünyadır. Kapısında, bilincin nöbetçileri bekler. Bu nöbetçiler, bilinçdışına atılmış yasak arzuların ve toplumsal yaşamla bağdaşmayacak hayallerin bilince çıkmasına engel olurlar. Örneğin, yakın akrabalar arası cinsel ilişki toplum kuralları ile yasaklanmıştır. Dolayısıyla, kan bağı olan birisine yönelik cinsel yakınlaşma duyguları bastırılmalı ve bilinçdışında tutulmalıdır. Çünkü, bu duygular bilince çıkarsa, kişiyi yasak bir eyleme kışkırtacak, onun ve yakınlarının yaşamını altüst edecek gelişmelere neden olacaktır. Aynı durum, başkalarına yönelik şiddet ve saldırganlık eğilimleri için de geçerlidir. Toplumsal yaşamla bağdaşmayacak cinsel ve saldırgan eğilimler bilinçdışında hapsedilmeli, ortaya çıkmaları engellenmelidir...

Çocuklarda, bilinçle bilinçdışı arasındaki duvar derme çatma bir çiti andırır. Bu dönemde, yasak arzular ve hayaller bilince gelip giderler. Ancak, yıllar geçtikçe duvar yükselir ve kalınlaşır. Giderek aşılması olanaksız hale gelir. Erişkin bir kişide, artık bir taraftan diğerine geçmek tümüyle olanaksızdır. Ancak, bilinçdışı arzular ve hayaller, bilince çıkmasalar da bulundukları yerden kişinin yaşamını etkilemeyi sürdürürler. Bu işi iki yolla yaparlar.

Birinci yol bilinçdışından, kişinin bilinçli yanına, manyetik güç dalgasını andıran dalgalar gönderilmesidir. Bilincin ışığıyla aydınlatılmış bir dünyada günlük olağan yaşamını sürdüren bir kişi, bilinçdışının derinliklerinden çıkıp gelen böyle bir dalganın etkisine girdiğinde beklenmedik bir davranışta bulunur. Örneğin, çok iyi bilinen bir ismin unutuluvermesi, tanıdık birine başka bir isimle seslenilmesi ya da yanlışlıkla o sırada hiç akılda olmayan birinin telefon numarasının çevrilmesi, bilinçdışının etkisi altında kalınarak yapılan davranışlardır. Bazen de kişi, daha uzun süreli bir etkilenme altında kalır ve mantıklı bir açıklaması olmayan bir davranışta ısrar eder. Bazı kişilere karşı sürdürülen anlamsız düşmanlıkların ya da belirli bir nedene bağlanamayan tutkulu yakınlaşmaların altında genellikle böyle bir bilinçdışı etkilenmenin bulunduğu düşünülür.

Bilinçdışı arzular için ikinci firar olanağı düşlerdir. Uykuda, bilinçle bilinçdışı arasındaki kapıda bekleyen nöbetçilerin dikkati dağılır ve bilinçdışı arzular kılık değiştirerek bilince çıkma olanağı bulurlar. Bu nedenle, düşlerde olup bitenler, uyanık durumdaki mantıklı düşüncemizle anlaşılması güç olaylardır. Bir kişi ansızın bir başka kişiye dönüşür. Evimizin salonunda otururken kendimizi bir deniz kıyısında ya da başka bir kentin sokaklarında buluveririz. Yıllar önce ölmüş bir arkadaşla karşılaşmak, hatta kendi cenaze törenimize katılmak bile düşlerde olanaklıdır.

Bazı durumlardaysa, düşlerde ve dil sürçmelerinde kısmen aralanan kapı, büyük bir patlamayla dağılır ve bilinçle bilinçdışını ayıran duvarda gedikler açılır. Yıllardır bilinçdışında kapalı tutulmuş arzular ve hayaller bilince doluşurlar. Düş günlük yaşama karışmış, kişi gerçekle gerçek olmayanı ayırt edemez hale gelmiştir. İç konuşmalar dışarıdan gelen yabancı sesler olarak işitilebilir. Zihinde canlandırılan hayaller çevrede dolaşan gerçek yaratıklar olarak algılanabilir. Tıpkı düşlerde olduğu gibi, psikoza giren kişi için de, mantıkla açıklanamayacak bir çok durum olanaklı hale gelmiştir. Tanrı ya da peygamber olduğuna, CIA tarafından takip edildiğine, beyin dalgalarıyla uzaydaki uyduları yönettiğine inanabilir. Radyo ve televizyondan kendisine yönelik mesajlar geldiğini ya da yakınlarının onu zehirlemeye çalıştıklarını düşünebilir. Bazı durumlarda kişinin konuşması da anlaşılmaz hale gelir. Sanki, ruhu yabancı bir güç tarafından ele geçirilmiş gibidir.

PART 1/A: Psikozun nedenleri?

Neden bazı insanlar psikoza girerler? Bilinçdışını denetim altında tutan duvarı yıkan nedir? Bu sorular yıllardır yanıtlarını bekliyor. Henüz kesin bir neden belirlenebilmiş değil. Ancak, yine de bilinen bazı etkenler var. Bunlardan ilki kalıtım. Bazı kişilerde söz konusu duvar daha ince ve dayanıksız. Dolayısıyla, yaşanan olumsuz olayların yarattığı basınç karşısında kolayca yıkılıveriyor. Doğum sırasında oksijensiz kalmanın ve çocukluk döneminde geçirilmiş olan bazı virus enfeksiyonlarının da bu yönde bir yatkınlık yarattığı ileri sürülüyor. Kimi zamansa, bazı bedensel hastalıklar ya da bir zehirlenme veya bir kaza sırasında beyinde meydana gelen zedelenme psikoza yol açabiliyor.

PART 2: Psikoz türleri

Psikoz adı verilen ruhsal bozukluğun değişik türleri var. Bunlardan başlıcaları şöyle sıralanabilir:
1. Şizofreni: Halk arasında en iyi bilinen psikoz türüdür. Genellikle genç yaşlarda başlar. Tuhaf düşünceler, hayaller ve kişinin kulağına boşluktan sesler gelmesi sık görülen belirtilerdir. Bazı tiplerinde kişi garip bir pozisyonda heykel gibi saatlerce durabilir ya da anlamsız ve amaçsız bir hareketlilik gösterebilir.
2. Paranoya: Aşırı şüpheciliğin hakim olduğu bir ruhsal bozukluktur. Daha ileri yaşlarda ortaya çıkar. Kişi eşinin kendisini aldattığını ya da yakınlarının onu öldürmeye çalıştıklarını ileri sürebilir. Yaşamını bu gerçek dışı düşüncelere göre düzenlemeye başlar. İşi gücü bırakıp bütün gün eşini takip edebilir. Evdekiler tarafından zehirlenmemek için sürekli dışarıda yemek yer ya da yemeklerini kendisi pişirir. Gerçek dışı tehlikelerden korunmak için silah taşımaya başlayabilir. Bazı hastalar, haksızlığa uğradıkları inancıyla, sürekli dava açarak, yıllarca mahkemelere gidip gelirler.
3. Kısa psikoz: Şizofreni ve paranoya genellikle yıllarca, hatta yaşam boyu sürebilen ruhsal bozukluklar. Bazı psikozlar ise aniden başlayıp bir kaç hafta içinde düzelebiliyor. Genellikle, ağır hakarete uğrama, aldatılma, ırzına geçilme, işkence görme gibi yıkıcı bir olaydan sonra gelişen bu tür psikozların seyri şizofreni ve paranoyaya göre çok daha iyi.
4. Paylaşılmış psikoz: Bu bozuklukta, aslında psikotik olmayan bir kişinin, psikotik bir kişinin düşüncelerini paylaşması söz konusu. Hasta olan kişinin gerçek dışı inanç ve düşünceleri diğer aile üyeleri tarafından da gerçek olarak kabul edilmeye başlanıyor. Örneğin, komşusunun evlerine elektronik aygıtlar yerleştirdiğini ve bu yolla evlerini dinlediğini düşünen şizofrenik bir hastanın eşi de, aslında hasta olmadığı halde, giderek kocasının fikirlerini benimsemeye başlıyor.

PART 3: Psikoz'un mantıgı..

Nasıl oluyor da, bir insan kendini Napolyon ya da Sezar zannedebiliyor? Ya da, Tanrının, televizyon spikerleri aracılığıyla kendisine mesajlar gönderdiğine inanabiliyor? Kendi halinde bir adamın, peygamberliğini ilan etmesine yol açan nasıl bir düşünce sistemidir? Hangi mantık oyunları, kişinin, CIA tarafından takip edildiğine ve evine dinleme cihazları yerleştirildiğine inanmasına neden oluyor?

Bu tür tuhaf düşüncelerin kaynağında öncelikle şiddetli bir istek yer alıyor. Kişi, önemli bir devlet adamı, bir dini lider, büyük bir sanatçı ya da sporcu olduğuna inanmak istiyor. Ancak, bu tür istekler yalnızca akıl hastalarına özgü değil. Hepimizin gerçekleşmesi olanaksız hayallerimiz var. Hastaları ayırt eden özellik, onların bu hayalleri gerçek zannetmelerine izin veren bir düşünce sistemine sahip olmaları.

Hayallerin gerçek zannedilmesine izin veren mantığın üç temel özelliği var. Bunlardan ilki, yalnızca bir ortak yanı olan iki nesnenin aynı kabul edilebilmesi. Örneğin, bu sistemle düşünen birisi için, 'Başbakan gözlüklü, ben de gözlüklüyüm, öyleyse ben de başbakanım' diye akıl yürütmek olanaklı. Ya da 'Peygamberin sakalı vardı, eğer sakal uzatırsam ben de peygamber olabilirim' düşüncesi akla uygun bulunabilir. Yine aynı mantık sistemiyle, yeni tanıştığı birisini, göz rengi aynı olduğu için, annesi olarak kabul edebilir. Ya da, tam tersine, annesinin bakışlarını televizyonda izlediği uzaylı yaratığınkine benzeterek, onun uzaydan geldiğini iddia edebilir.

Psikoza izin veren mantığın ikinci özelliği, doğa ve toplum kurallarına göre işleyen süreçlerin, kişisel güç ve niyetlere dayandırılarak açıklanması. Örneğin, psikotik bir hasta, Bengaldeş'teki sel felaketine, Kobe depremine ya da uzay mekiği kazasına kendisinin neden olduğunu ileri sürebilir. İçindeki kötü düşüncelerin ya da birisine yönelik nefret duygusunun bu olaylara yol açtığına inanabilir.

Psikotik mantığın üçüncü özelliği, önce yargıya varıp sonra kanıt toplanması. Örneğin; kişi, Cumhurbaşkanının ona önemli bir mesaj iletmeye çalıştığı yargısına sahiptir. Televizyonun karşısına geçip haberleri izlemeye başlar. Bu noktadan sonra artık tüm olup bitenleri kafasındaki yargıyı doğrulayan birer işaret olarak görmeye hazırdır. Onun şapkasını sallaması, kameraya doğru bir bakışı ya da konuşurken bir an duraklaması, hep kendisine mesaj iletme çabasının açık belirtileri olarak kabul edilir.

Psikotik mantığın özellikleri aslında bize hiç yabancı değil. Onu düşlerden ve küçük çocukların düşüncelerinden tanıyoruz. İlkel insanların düşüncesine egemen olan da yine aynı mantık. Bu mantık sağlıklı erişkin insanda bilinçdışında bastırılmış olarak bekliyor ve bazı kişilerde psikozla birlikte yeniden ortaya çıkıyor.

PART 4: Sınırı aşmak, cinnet geçirmek? HISTERIK PSIKOZ...

Yazılı ve görsel basında sıklıkla karşılaştığımız "cinnet geçirerek..." diye başlayan haberler hepimizin tüylerini ürperten sonuçlar doğurabilmektedir. Asıl ilginç olan nokta, genellikle daha önce herhangi bir psikiyatrik sorunu olmadığı düşünülen, bu tür bir davranışın hiç beklenmediği kişilerden bu davranışların kaynaklanabilmesidir. Bu nedenle pek çok kişi " acaba ben de aniden kendimi kaybederek böyle yapar mıyım?" şeklinde korkulara kapılabilmektedir.

Aniden ve dramatik bir şekilde gelişen bu durumun başlangıcı öncesinde genellikle çok üzücü olaylar bulunabilmektedir. Kişiler bu durumda varsanılar (halüsinasyon) ( gerçekte olmayan sesler duyma, görüntüler görme, kokular duyma ya da tensel dokunmalar hissetmek şeklindeki algılar) yaşayabilmektedirler. Sanrılar (hezeyan, delüzyon) yani gerçekte olmayan ama olduğuna kesin bir şekilde inanılan düşünceler içinde olabilmektedirler. Bazen de depersonalizasyon ( kişinin kendisini ya da kendi bedeninin bölümlerini kendisine yabancı hissetmesi) ya da derealizasyon ( kişinin etrafındakileri yabancı hissetmesi) gözlenebilmektedir. Kişiler olağandışı, kendi özelliklerine uymayan davranışlar gösterebilirler. Bu durumdaki kişilerin duygusal durumları ve görünümleri gerçek psikozlar gibi donuk değil, uçarı ve değişkendir. En önemlisi, bu düşünce ve davranım bozuklukları ile giden durum birkaç saat ile birkaç hafta arasında değişebilen bir sürede düzelmektedir.

Histerik psikozun tarihi süreci: "Histerik psikoz" olarak adlandırılıp, acil psikiyatrik tedavi ve hastanede yatış gerektiren bu durum, yüzyılın başlarında "histerinin bir çeşidi" olarak tanımlanmıştı. Avrupa ve Amerika'da yaygın bir biçimde kullanılmaktaydı. ilk olarak Moreau de Teurs 1845 yılında bu durumun karakteristik görünümlerini incelemiştir. 1868 yılında Andreas Hoek bu durumun temelinde travmatik yaşantılar olduğunu belirtmiştir. Freud 1894'te bu yaşantının kişinin hissettiği dayanılamayan fikirlerin ve beraberindeki kaygı ve suçluluk hissinin sonucunda, benliğin kendini koruma çabası şeklinde oluştuğunu ileri sürmüştür. Aynı yıl Pierre Janet histerik psikozun dissosiyatif yapısını göstererek, tedavide hipnozu kullanmıştır. Bu dönemde histerik psikoz konusunda en önemli otorite Pierre Janet olmuştur. Freud ve Breuer'in histeri ve histerik psikoz üzerine ilk görüşleri Janet'den güçlü bir şekilde etkilenmiştir. Ancak Babinski'nin de desteklediği, organik temeli yok şeklindeki histeriye karşı yürütülen kampanya ve Bleuler'in şizofreni kapsamını aşırı genişleterek, aslında şizofreni olmayan bu durumu da şizofreni içine katması sonucu "histerik psikoz" kavramı unutulmaya başlandı. Bu kişilere yapılması gereken uygun tedaviler yerine, farklı yaklaşımlar uygulanmaya başlandı. Bleuler'in etkisi o kadar güçlü oldu ki, 1911 yılından sonraki dönemde, Freud dahil çoğu psikiyatr histerik psikoz tanısını koyamadı. Fenichel'in 1945 yılına ait eserlerine göre, gerçeklik dayanılmaz hale gelirse, kişi histerik psikoz ile gerçeklikle ilişkisini keser ama durum tekrar dayanılır hale getirilir demiştir.

Bu reaksiyonun çocuk sahibi olma, operasyon geçirme gibi stres etkeni diğer durumlarda da görülebileceğine dikkat çekmiştir. Hissedilen belirtilerin sıklıkla, eksikliği hissedilen isteklerin doyumu şeklinde olduğunu düşünmüştür.

Hollander ve Hirsch 1964 yılında histerik psikoz kavramını formüle edip, tekrar canlandırdılar. Yaşanan belirtilerin içinde olunan kültür tarafından anormal karşılanmayan bir strese karşı dayanma davranışı şeklinde kabul edilip, tolere edilebileceğini belirtmişlerdir. Bu esnada durum öncesi yaşanılanların dramatize edilerek, başkaları ile olası çatışmaların önlenebildiği, yardım ve destek arayışına girildiğini öne sürmüşlerdir. Bu reaksiyonun cephedeki askerler arasında ya da sivil hayatta trafik kazaları ve cerrahi operasyonlar sonrasında görülebileceğini belirtmişlerdir.
Bu sorun kültürel olarak yaşandığı Yeni Gine'de Bena Bena yerlileri aile kurma aşamalarında bu durumu yaşanabilmekte ve kültürel olarak doğal karşılanabilmektedir.

Van der Hart travmaların etkisi ile oluşabilen dissosiasyonun (kişinin kendisi, etrafı ve olaylara karşı değişik bir farkındalık hali içine girmesi) önemli rol oynadığını belirtmiş, histerik psikoz yerine "reaktif dissosiyatif psikoz" teriminin kullanılmasını önermiştir.
Alıntı ile Cevapla
Alt 19 March 2008, 12:34   Mesaj No:39

mavibalik

Papatyam Aktif Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:mavibalik isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Papatyam No : 1260
Üyelik T.: 19 March 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:İstanbul
Yaş:35
Mesaj: 67
Konular:
Beğenildi:
Beğendi:
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Seri Katiller (Serial Killers-Dev Arşiv)

Cinayet sayısı

1.Pedro Alonso Lopez (300+)
2.Henry Lee Lucas & Ottis Toole (6-200+)
3.H.H. Holmes (200+)
4.Gilles de Rais (140+)
5.Luis Alfredo Gavarito (140)
6.Dr. Jack Kevorkian (130)
7.Hu Wanlin (100+)
8.Pee Wee Gaskins (100+)
9.Javed Iqbal (100)
10.Delfina & Maria de Jesus Gonzales (91+)
11.Bruno Ludke (80)
12.Michael Swango (60 +/-)
13.Andrei Chikatilo (52+)
14.Anatoly Onoprienko (52)
15.Ahmad Suradji (42)
16.Gerald Stano (41)
17.Richard "Iceman" Kuklinski (40+)
18.Erszebet Bathory (40+)
19.Moses Sithole (38+)
20.Donald Harvey (34+)
21.Fernando Hernandez Leyva (33-135)
22.John Wayne Gacy (33)
23.Vasili Komaroff (33)
24.Jane Toppan (31+)
25.Gerard John Schaefer (30+)
26.Karl Denke (30+)
27.Micajah & Wiley Harpe (30+)
28.Patrick W. Kearney (28+)
29.Wayne Williams (28)
30.Fritz Haarmann (27+)
31.Roger Andermatt (27)
32.Dean Corll (27)
33.Juan Martin Cantu (26)
34.Leonard Lake & Charles Ng (11-25)
35.Juan Corona (25)
36.Marcel Petiot (24+)
37.Bela Kiss (24)
38.Helene Jegado (23+)
39.Ted Bundy (22+)
40.Arnfinn Nesset (22+)
41.Earl Nelson (22+)
42.Norman Afzal Simons (22)
43.Carl Panzram (21)
44.Thierry Paulin & Jean-Thierry Mathurin (20+)
45.Phoolan Devi (20+)
46.Charles Sobhraj (20)
47.Lucian Staniak (20)
Alıntı ile Cevapla
Alt 19 March 2008, 12:36   Mesaj No:40

mavibalik

Papatyam Aktif Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:mavibalik isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Papatyam No : 1260
Üyelik T.: 19 March 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:İstanbul
Yaş:35
Mesaj: 67
Konular:
Beğenildi:
Beğendi:
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Seri Katiller (Serial Killers-Dev Arşiv)



Henry Lee Lucas

İnsanlık tarihinin gördüğü en korkunç canilerin muhtemelen birincisi. 20 yıl önce yakalandığında Amerika'nın Atlantik kıyısından Pasifik yakasına çeşitli köy, kasaba ve kentlerde 600 kişiyi tek başına öldürmüş. Mezbahadaki celeplere taş çıkartan Henry Lee'yi sorgulayan Dallas polisleri ‘‘Böylesini ne duyduk ne de gördük. İfadesi haftalarca sürdü, kimi nerede, nasıl öldürdüğünü tek tek sıraladı. Kurbanlarının çoğunun adını hatırladı’’ diyor.

1979 yılında işlediği suçlardan 6 kez müebbed hapis, 2 kere 75 yıl, 9 defa 60 yıl mahkumiyetle cezaevine gönderilen Lucas'ın ölüm cezasına çaptırıldığı tek cinayeti ise aynı yıl Teksas'ta öldürdüğü bir kadın. Kimliği tesbit edilemediği için ‘Sarı Çoraplar’ diye kayıtlara geçen cinayet için 2 hafta önce savunma avukatları ‘‘O tarihte Henry Lee Teksas'ta değil Florida'ydı’’ diyerek 30 Haziran gecesi zehirli sıvıyla idamın durdurulmasını Af Kurulu'na kabul ettirdiler.

Adam yalnızca katil değil idam mangası ama başta anayasa olmak üzere Amerikan hukuk sistemi hak ve özgürlüklere sığınıp yasa boşluklarını zekice kullanan azılı bir caniyi 600 kişiyi öldürmüş olsa dahi kolayca darağacına gönderemiyor.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks

Konuyu Toplam 2 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir)
 

Yeni Sayfa 1

www.papatyam.org Ana Sayfa

Tefekküre Davet Köşesi

Papatyam Sosyal Medya Guruplarımıza Katılın

                       Instagram         

Papatyam alemdarhost.com sunucularında barındırılmaktadır.