11 April 2008, 17:40 | Mesaj No:11 |
Papatyam Editörü
Durumu:
Papatyam No :
1242
Üyelik T.:
19 February 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:İSTANBUL
Yaş:62
|
Ynt: GEYİKLİ'Yİ NİÇİN TANIMALIYIZ?
Hıdıroğlu-merhum-Hacı Hasan Efendi (1300 doğumlu), üç yıl süreyle Kâbe mevkiindeki Osmanlı Kışlasında askerlik yapmış; ‘Mescid-i Haram’ın güvenliğini sağlamada görev almış ve nöbet tutmuştur. Geyikli Halkı, böyle şerefli bir görevde kendi köylüsünün bulunmuş olmasıyla iftihar etmekte; H.Hasan Efendi’ye-bu vesileyle-büyük saygı duymaktadırlar.
__________________
*********ASLA BİRİLERİNİN UMUDUNU KIRMA BELKİDE SAHİP OLDUĞU TEK ŞEY "O" DUR ********** KALEGÜNEY |
11 April 2008, 17:42 | Mesaj No:12 |
Papatyam Editörü
Durumu:
Papatyam No :
1242
Üyelik T.:
19 February 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:İSTANBUL
Yaş:62
|
Ynt: GEYİKLİ'Yİ NİÇİN TANIMALIYIZ?
GEYİKLİ’DEN GÖÇ
Malını-mülkünü satarak, gayr-i menkullerinin senedini ihtiyar heyeti karar defterine geçirerek, noter senedini, tapusunu vererek köyü tamamen terkedip göç etme durumları zaman zaman yaşanmıştır. Daha çok Samsun, Adapazarı, İzmit ve Bolu(Düzce) taraflarına göç olmuştur. Göçün sebepleri A-Arazi Darlığı: Elindeki arazisi kendisine yetmeyenler, başka yerlerden arazi alarak köydeki emlakını satıp göç etme yoluna gitmişlerdir. Sun’i gübrenin yaygın hale gelmesinden önce bu tür göçler daha çok olmuştur. Sılaya geldiklerinde bu şekilde göç edenlerin; “Keşke bizim zamanımızda da böyle olsaydı, göç etmezdik” dedikleri NB-Geyikli'den uzun yıllar önce göç edip Kaynaşlı(Bolu) yöresine yerleşen Cabir Bayraktar Ağa'nın oğul, torun ve akrabasıyla birlikte; Marmara Bölgesi'ndeki Geyikli kökenli dost ve akrabalar, 1999 Haziran'ında Kaynaşlı'da bir kır toplantısında buluşmuş ve hasret gidermişlerdi. '12 Kasım 1999 Depremi' bu sefer onları, acıları paylaşmak üzere buluşturdu... duyulmuştur. Geyikli-1 İlköğretim Okulu eski müdürü Mehmet Türkmen, şimdi rahmetli olan ve 1950’lerde Geyikli’den Samsun Adatepe’ye göç etmiş iken sonradan sılaya dönen Sabri Gülay’dan böyle bir itirafı göz yaşları arasında bizzat duyduğunu söylemiştir. B-Geçimsizlik/Dargınlık: Az da olsa, bu tür göçler de olmuştur. C-Emeklilik: Bazı memur ve işçi emeklileri, beğendikleri yerlerden iş tutarak ve arazi alarak yerleşme cihetine gitmektedirler. Bu tip ayrılmaların ana sebeplerinden biri de, çocuk okutma isteğidir. *** Ne sebeple olursa olsun; Geyikli’den göç edenler, doğup büyüdükleri toprakları asla unutmamışlar ve hep Geyikli’nin hasretiyle yaşamışlardır. Yıllar önce göç ederek Kaynaşlı(Bolu) taraflarına yerleşmiş ve bugün büyük bir köy oluşturmuş olan Cabir Ağa’nın oğullarından Naci Bayraktar, bakınız bu özlemini şairâne bir üslupla nasıl dile getiriyor: <<şiir geyikli'ye hasret>> NaB-Cabir(Ağa) Bayraktar(1900-1985)./Saygın ve güvenilir bir zât idi. Yaşadığı müddetçe, bulunduğu çevrede her türlü davayı mahkemeye intikal etmeden yerinde çözmesi ve sulha kavuşturmasıyla tanınırdı...
__________________
*********ASLA BİRİLERİNİN UMUDUNU KIRMA BELKİDE SAHİP OLDUĞU TEK ŞEY "O" DUR ********** KALEGÜNEY |
11 April 2008, 17:44 | Mesaj No:13 |
Papatyam Editörü
Durumu:
Papatyam No :
1242
Üyelik T.:
19 February 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:İSTANBUL
Yaş:62
|
Ynt: GEYİKLİ'Yİ NİÇİN TANIMALIYIZ?
“Geyikli’ye Hasret
Trabzon’a bağlıdır bizim köyümüz Hep hasretle geçti bunca ömrümüz Şanla-şerefle doludur soyumuz Sözlerim doğrudur, inanın dostlar. Beşikdüzü-Şalpazar yolundan geçtim Ağasar güzeli Geyikli’yi seçtim Şanlı köyümün soğuk suyunu içtim Ben köyüme hayranım, aşığım dostlar! Gidip görmeyene tavsiyem olsun Eşini-dostunu arasın bulsun Emek versin de birazcık yorulsun Boşuna ‘ben buyum’ demesin dostlar. Sancağı hak etmiş Alemdar deden Tarihinden haberin yoktur neden? Koruyalım bu şerefi hep birden Şeref tacı köyümündür ey dostlar! Geyikli üstünde hemen Sis Dağı Yemyeşil çimendir solu ve sağı Kaya gibi olur yengemin yağı İçip de suyuna doymadım dostlar. ‘Pancar’ın yemeği meşhurdur bizde ‘Pakla turşusu’ var mıdır sizde? Keşkek dövülürdü harmanda düzde Bizim yemeğimiz bunlardı dostlar ‘Galdırîk’, ‘ezertere’ ve ‘baldıran’ Yamaç yerlerin süsüdür ‘sırgan’ Bahçelerimizin gülü ‘hoşguran’ Bir de ‘meravucan’ özledim dostlar. ‘Yağlaş’ yapılırdı mısır unundan Ekmeklerimiz mısır hamurundan Çisede yürünmezdi çamurundan ‘Cilim çamuru’nu özledim dostlar. Geyikli altında ‘Âsar Deresi’ Meşhurdur türküsü hem kemençesi Göğsünü kabartır davulun sesi ‘Kaynak’ta Sis’te buluşalım dostlar Kimisi yokluktan göç edip gitti Kaynaşlı, Düzce ve İzmit’i seçti Kimi Akyazı’dan Bursa’ya geçti Geyikli’den yurda dağıldık dostlar. Cabir babam anlatırdı hep sizi Durmadan överdi ‘Âsar’ı, Sis’i Görmeden aşıklar etmişti bizi Ayrılık hasreti bitmiyor dostlar! Dünyayı dolaşsan aslın bu senin Geyikli vatanın, doğduğun köyün Tarihin-geleneğindir bu, övün Gelin aslımıza dönelim dostlar!..”
__________________
*********ASLA BİRİLERİNİN UMUDUNU KIRMA BELKİDE SAHİP OLDUĞU TEK ŞEY "O" DUR ********** KALEGÜNEY |
11 April 2008, 17:47 | Mesaj No:14 |
Papatyam Editörü
Durumu:
Papatyam No :
1242
Üyelik T.:
19 February 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:İSTANBUL
Yaş:62
|
Ynt: GEYİKLİ'Yİ NİÇİN TANIMALIYIZ?
Geyikli’de Bir ‘Başöğretmen’ / Ahmet (Sarıkan) Kurtoğlu
AG-Ahmet (Sarıkan) Kurtoğlu. (Geyikli'de öğretmen iken satın aldığı 1952 model radyosu ile). 1947-1960 yılları arasında Geyikli’de öğretmenlik yapan ve yaptığı hizmetlerle adeta anıtlaşan; Geyikli Halkının ulaştığı bugünkü kültür seviyesinde önemli katkıları bulunan; özellikle öğretmenlik mesleğini sevdiren ve 2000 yılı itibariyle Geyikli’den yetişen 138 öğretmenin -bir manada- yetişmesine vesile sayabileceğimiz Sayın Ahmet (Sarıkan) Kurtoğlu’nu 12 Ekim 2000 günü akşamı Beşikdüzü Seyit Ahmet Köyü’ndeki tek katlı, bahçeli, mütevazı evinde ziyaret ettik. Bizi, muhterem eşi Kadriye Teyze ile birlikte kapıda karşıladılar. “Geyikli Halkına kapılarım yirmidört saat açıktır!..” Ziyaretimizden çok mutlu oldukları, her hallerinden belliydi. Bunu, ilk karşılaşmamızda açıkça hissettik. Geyikli Belediye Başkanı Ahmet Yüksel Gülay, ağabeyi Mehmet Gülay ve bendeniz (A. Gülay) her ikisinin de ellerini öperken; “Rahatsız etmedik inşallah” dedik. Bunun üzerine Ahmet Sarıkan Hoca’nın cevabı bizi çok duygulandırdı...Büyük bir içtenlikle şu ifadeyi kullandılar: “Geyikli Halkına kapılarım yirmidört saat açıktır!..” Bu söz, bizler için çok manidardı ve-halkın onlara olduğu gibi-onların da Geyikli Halkına derin muhabbetinin veciz bir vurgusuydu. Daha sonra, ayaküstü kısa bir şakalaşmamız oldu; bana “Seni tanıdım, ‘Teyare Mustafa’nın oğlusun” dedi. Gülüştük... Doğru diyordu; ben ‘Teyare Mustafa’nın oğlu idim. Babamların aile lakabı ‘Teyare’ idi ve-yıllar geçmesine rağmen-unutmamıştı ve kimin oğlu olduğumu hemen farketmişti. Zekasına, hafızasına hayran kaldık doğrusu!..“Babam duymasın; size kızar(!)” dedim; “Bana kızmaz; ben onu dördüncü, beşinci sınıflarda okuttum” dedi. Bu şakalaşma ve tanışmadan sonra bizi içeriye aldılar ve müsait bir yerde oturduk. Ziyaret sebebimizi Sayın Başkan arz etti; “Abdullah Hocamız, 17 yıldır Geyikli üzerine araştırma yapıyor. Tamamlanmak üzere. Sizden bahsetmeden olmazdı. Çoktandır sizi ziyaret etmeyi planlıyorduk; nasip bu geceye imiş. Eski anılarınızla Geyikli’yi bir de sizden dinlemek istedik” dedi. “Eskiden halk, öğretmenlerin gösterdiği yolda giderdi...” Önce ‘öğretmenlik mesleği’ üzerine konuştuk. Cumhuriyettin ilk yılları, 1940’lı-1950’li yılların öğretmenleri ve meslek anlayışları ile içinde bulundukları zorlukları anlattı...Buna rağmen öğretmenlerin nasıl öncü, lider olabildiklerini; nasıl parmakla gösterildiklerini; sözlerinin kanun gibi değerli bulunduğunu; itibar sahibi olduklarını, halkı nasıl arkasından sürükleyebildiklerini anlattı. Bugün ise; -maalesef-tam tersi bir-olumsuz-durum gözlendiğini; öğretmenlerin bu öncülük ve saygınlığını yitirdiğini; itibarının çok zayıfladığını ve bundan üzüntü duyduğunu anlattı. Konuyu şu veciz sözü ile özetledi: “Eskiden halk, öğretmenlerin gösterdiği yolda giderdi; şimdi öğretmenler, halkın gittiği yolu takip ediyor!..” Bu söz, bizi çok etkiledi, düşündürdü ve doğrusu bizleri üzüntüye gark etti!.. Önemli bir gerçeğe parmak basıyordu Sayın Sarıkan...Bu konuda anlattıklarını iki başlık halinde özetlemek mümkündür: Yönetimden kaynaklanan eksiklikler ve öğretmenlerin kendisinden kaynaklanan eksiklikler. Yönetimden kaynaklanan eksiklerin, başlıbaşına ele alınıp üzerinde uzun uzun konuşmak gerektiğini vurguladıktan sonra öğretmenin kendisinden kaynaklanan eksiklikleri için Sarıkan Hoca özetle şunları söyledi: “Öğretmen; bilginin, ilmin taşıyıcısı, öğreticisidir ama mutlaka önce kendisinin ilim sahibi, ahlaklı, kişilikli olması, tavır ve davranışlarında saygın ve asil olması gerekmektedir. Araştırmacı, geliştirmeci olmalıdır. Kahve köşelerinde zaman ve sağlığını öldüren, ‘okuma-yazma’ alışkanlığı olmayan, idealleri bulunmayan, pasif yapılı, halktan uzak, ışık olma özelliğini yitirmiş, kendini yenilemeyen, çağın gereklerinden habersiz ve giyimine dikkat etmeyen birçok öğretmen arkadaşlarımız yok mudur?.. Elbette her meslektaşımız böyle arızalı değil. Ama bu olumsuzluklar, saygın ve başarılı öğretmenlerin de itibarlarını zedelemektedir.” (Aşağıdaki satırları yazmak istemezdim ama kendileri örnek vererek yazmamı istediği için kaydediyorum...) “Mesela; Abdullah Hoca...Ben Rahmetli amcası öğretmen Nuri Gülay zamanından tanırım. Abdullah Hoca; büyük zorluklar, sıkıntılar içerisinde çok başarılı bir hayat çizgisi sergiledi. Kendisini tebrik ediyorum. Şu çalışması, zaten onun kim olduğunu gösteriyor. Vali olsaydım Takdir Belgesi, Plaket verirdim.” (Bu sözü üzerine gülüştük ve ‘Sağ olun, teveccühünüz!..’ dedim).
__________________
*********ASLA BİRİLERİNİN UMUDUNU KIRMA BELKİDE SAHİP OLDUĞU TEK ŞEY "O" DUR ********** KALEGÜNEY |
11 April 2008, 17:50 | Mesaj No:15 |
Papatyam Editörü
Durumu:
Papatyam No :
1242
Üyelik T.:
19 February 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:İSTANBUL
Yaş:62
|
Ynt: GEYİKLİ'Yİ NİÇİN TANIMALIYIZ?
CERR'E ÇIKMA
‘Cerr’, Arapça bir kelimedir. ‘Çekmek , sürüklemek, götürmek’ anlamları yanında; ‘medrese talebesi’ anlamına da gelmektedir. Daha çok; ‘Para ve erzak toplamak için sayılı aylarda köylere dağılıp, imamlık ya da müezzinlik yapmak’ anlamında kullanılmaktadır.(“...Padişahlardan birinin torunu çıkageldi, yarı ümmi bir adamla cerre çıkmıştı.” / Refik Halit Karay). “Cerr”; “Para, eşya ve saire çekmek” anlamına da kullanılmaktadır. ‘Cerre çıkmak’ ise; ‘Eskiden medrese talebesinin, mübarek Üç Aylarda köylere dağılıp halka dini öğütlerde bulunmak, namaz kıldırmak veya müezzinlik etmek suretiyle para ve erzak toplaması’ anlamında deyimleşmiştir. Geyikli ve Ağasar genelinde-özellikle yoksulluk dönemlerinde-hafızların cerre çıktıkları bilinmektedir. Ramazan ayına bir hafta kala, köyden ikişerli-üçerli gruplar halinde bir tür gurbete çıkılırdı. Geyikli’deki hafızlar, daha çok Kırşehir’e giderlerdi. Çok az da olsa, başta Samsun olmak üzere; Ordu ve Giresun’un iç kesimlerindeki köylere de gidildiği olmuştur. Bazı hafızların, Adana’ya kadar cerre gittiği anlatılmaktadır. Cerr, özellikle bir dilencilik türü değildir. Ramazan ayı gelmiştir; vakit namazları ve Teravih, daha dikkatli ve düzenli bir şekilde cemaat halinde kılınacaktır. Öğüt/nasihat, bir ihtiyaçtır; dini bilgiler alınacaktır. Ama her köyde, böyle özellikle yetiştirilmiş kişi bulunamamaktadır. Gönüller/ruhlar, Mevlâ’sına yaklaşma arzusu ve açlığı içindedir. Ancak, bir yardımcı bir rehber gerekmektedir. Bundan dolayı hoca aranmaktadır...Halkın içinden yetişmiş hafızlar, ramazan ayı süresince Teravih ve vakit
__________________
*********ASLA BİRİLERİNİN UMUDUNU KIRMA BELKİDE SAHİP OLDUĞU TEK ŞEY "O" DUR ********** KALEGÜNEY |
11 April 2008, 17:51 | Mesaj No:16 |
Papatyam Editörü
Durumu:
Papatyam No :
1242
Üyelik T.:
19 February 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:İSTANBUL
Yaş:62
|
Ynt: GEYİKLİ'Yİ NİÇİN TANIMALIYIZ?
ÂMİN ALAYLARI
Hoca Mektepleri, cuma günleri tatil olurdu. Çünkü hoca, cuma için merkez mahalledeki camie giderdi. Bir diğer tatil günü de çarşamba günü idi. Çünkü çarşamba günü, Şalpazarı’nın alış-veriş günü idi. Yani, pazarı idi. Hoca, eğer ihtiyaç temini için pazara giderse tatil olur; gitmezse eğitim-öğretim devam ederdi. Hafta içi eğitim devam ederek, perşembe günü ikindi ezanına ulaşınca; tatilin de başlangıcı anlamı taşıyan bir uygulama olurdu: Hava müsaitse dışarıda, mektep önünde; hava uygun değilse mektep içinde ayağa kalkılır; bazen halka olunur, bazen ayağa kalkmak yeterli olur, karışık durulur, eller havaya, omuz hizasını geçmeyecek şekilde açılırdı ve hoca yüksek sesle âmin duaları okurdu. Öğrenciler hep bir ağızdan; ‘Aaamiin! Aaamiin! Aaaamiiin!’ diye bağırırlardı. Bu uygulama, çocuklara çok eğlenceli ve zevkli gelirdi... Bu topluluğa “Âmin Alayı”, yaptıkları işe de “Âmin Çığırmak/Çağırmak” denirdi. Dualarda; günahların affı, hataların düzeltilmesi için Allah’tan yardım istenirdi. Bolluk-bereket istenirdi. Toplumun tabiî afet, musibet ve kazalardan korunması talep edilirdi. Devletimiz ve şerefli ordumuz için güç, kuvvet ve başarı niyaz edilirdi. Buna benzer diğer niyazlar sıralanırdı. Çocuklar; sabî, günahsız oldukları için onların dualarının yüce Allah tarafından kabul buyurulacağı ümit edilirdi. Dua bitince hoca; ‘Paydos!’ diye seslenirdi. Bütün çocuklar, bu sözün duyulacağı anı sabırsızlıkla beklerdi. ‘Paydos!’ sözü duyulur duyulmaz, kendi evlerine doğru koşmaya başlarlardı. Yol oyunları, özellikle cirit oyunu oynaya oynaya evlerine giderlerdi. Yol boyunca yapılan yaramazlıklar ve bazen komşulara verilen zararlar da olmaz değildi...Eğer olursa, şikayet hocaya iletilirdi. Hoca da,-çocuk için biraz üzücü olsa da- gereğini yapardı...
__________________
*********ASLA BİRİLERİNİN UMUDUNU KIRMA BELKİDE SAHİP OLDUĞU TEK ŞEY "O" DUR ********** KALEGÜNEY |
11 April 2008, 17:53 | Mesaj No:17 |
Papatyam Editörü
Durumu:
Papatyam No :
1242
Üyelik T.:
19 February 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:İSTANBUL
Yaş:62
|
Ynt: GEYİKLİ'Yİ NİÇİN TANIMALIYIZ?
Belediye öncesi köyün yönetimini, seçimle iş başına gelen, muhtar ve azalar üstlenmiştir.
Belediye olmadan önce ihtiyar heyeti, yapılmasını planladığı işlerden cuma günleri cami kapılarında sözlü veya yazılı olarak yaptıkları ilanlarla halkı haberdar eder, direktifler verirlerdi. Böyle bir durumda muhtar, her zamanki yüksekçe yere çıkar ve; “Goñşular, beri gelin!” der ve duyurusunu yapardı. Muhtarlar değişse dahi bu gelenek hiçbir zaman değişmezdi. Şimdi ise, belediye, beldenin her yerinden duyulacak anons sistemiyle halka rahatça ulaşabilmektedir. Ayrıca; yönetimde bulunmuş önceki tecrübelilerin tecrübesine de zaman zaman başvurulur. Bu yararlanma, işbirliği şeklinde devam eder. Halk, eskiden beri, kendince doğru kabul ettiği, inandığı, sevdiği, hakem kabul ettiği kişilere büyük saygı duyar; anlaşmazlıklarda onların hakemliğine başvurur. Böyle saygın kişilerin sayısı iki veya üçü geçmez. Anlaşmazlıkların çözülmesinde etkin kişiler, aslında bu saygın şahsiyetlerdir. Eskiden muhtar ve azaların sözü çok itibar görürdü. Kanun temsilcisi olan bu şahsiyetler, eğer tarafsız davranırlar, adaleti elden bırakmazlarsa itibarları devam eder, aksi halde halk arasındaki saygınlığını kaybederlerdi. Şimdi de yöneticilere karşı aynı tutum devam etmektedir. Belediye öncesi Geyikli’de muhtarlık yaptığı bilinen kişiler * Ali Osman Ağa * Tevfik Gülay(Uzun süre) * Garâsanuu Huşut * Kadir Taşkın(Mustafuu) * Bayraktar Bayraktar * Hüseyin Atalar * Muhammet Bayraktar(Kısa süre) * Arif Demirtaş * Haşim Bayraktar * Asım Beldüz * Hayrullah Bayraktar(Uzun süre) * Ahmet Nuri Beldüz * Mehmet Balta * Mehmet Öngöz(Vekil) * Ali Demirbaş(17 yıl) * Zeynel Şengül * Hayri Gülay
__________________
*********ASLA BİRİLERİNİN UMUDUNU KIRMA BELKİDE SAHİP OLDUĞU TEK ŞEY "O" DUR ********** KALEGÜNEY |
11 April 2008, 17:54 | Mesaj No:18 |
Papatyam Editörü
Durumu:
Papatyam No :
1242
Üyelik T.:
19 February 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:İSTANBUL
Yaş:62
|
Ynt: GEYİKLİ'Yİ NİÇİN TANIMALIYIZ?
Geyikli Köyünün belediye oluşu, biraz sancılı ve tartışmalardan sonra gerçekleşmiş olsa da; halk bugün belediye olmanın avantajlarını idrak etmiş durumdadır. (Sancı ve tartışmalar; belediyenin koyacağı bazı vergiler, sudan ücret alınacağı, ormana ve yaylaya sınırlamalar getirileceği gibi ilk bakışta köylünün çıkarlarına ters görünen hususlardan kaynaklanıyordu).
Belediye olma isteği, 12.10.1988 tarihli dilekçe ile Şalpazarı Kaymakamlığı’na iletildikten sonra 1991 yılının kış mevsiminde yapılan referandum neticesinde; 1205 geçerli oyun, 794’ü ‘evet’(%66) ve 413’ü ‘hayır’(%34) şeklinde tecelli etmiş ve Geyikli Köyü böylece ‘belde’ olmaya hak kazanmıştır. Nihayet, 1580 Sayılı Kanunun 7469 Sayılı Kanun’la Değişik 1.Maddesi uyarınca, 27 Eylül 1991 günü Geyikli Belediyesi resmen kurulmuştur. 07 Haziran 1992 günü yapılan ilk başkanlık seçimlerinde, Ahmet Nuri Beldüz’ün başkan seçilmesinden sonra Geyikli’de 27 Haziran 1992’de kurulan belediye teşkilatı ile birlikte; eskiden tek bir muhtarla idare edilen ve 10’dan fazla mahallesi bulunan köy, 3 büyük mahalleye bölünmüş ve artık her mahallenin bir muhtarı bulunmaktadır. (Gültepe Mahallesi: Ali Osman Gülay / Yeşilyurt Mahallesi: Mustafa Çakır / Yenimahalle: İbrahim Taşkın) Yeni oluşmuş olan mahalleler, şu eski mahalleleri içine almaktadır: A.Gültepe Mahallesi: Cami Mh., Lügütlü Mh., Güney Mh., Konakyanı, Gıran Mh.,Kavacık Mh., Alagâvur Mh., Üst Mh.. B.Yeşilyurt Mahallesi: Uzunevi Mh., Uzunevibaşı ve Kabalak Mh., Karahüseyin Mh., Çanakçıbaşı ve Arpalık Mh., Ademmez ve Dibekyanı Mh.. C.Yenimahalle: Yumurcaktaş Mh., Karaağaç Mh., Bel Mh., Irsakköy Mh.. Belediye sonrası ilk muhtarlar şunlardır: Hayri Gülay, Ali Özgül(Gültepe Mh.); Şevket Gülay(Yeşilyurt Mh.); İsmail Akar(Yeni Mh.).
__________________
*********ASLA BİRİLERİNİN UMUDUNU KIRMA BELKİDE SAHİP OLDUĞU TEK ŞEY "O" DUR ********** KALEGÜNEY |
11 April 2008, 17:57 | Mesaj No:19 |
Papatyam Editörü
Durumu:
Papatyam No :
1242
Üyelik T.:
19 February 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:İSTANBUL
Yaş:62
|
Ynt: GEYİKLİ'Yİ NİÇİN TANIMALIYIZ?
Geyikli’de ilk belediye başkanlığı seçimi, 07 Haziran 1992’de ülkemizde 341 yerde yapılan yerel ara seçimlerle birlikte yapılmıştır. Bu seçim, Geyikli’de; daha bir idialı,heyecanlı ve örnek bir siyasi olgunluk içinde geçmiş ve Geyikli tarihinde önemli bir dönüm noktası olmuştur.
Doğup büyüdüğü köyündeki bu seçim heyecanını bizzat yaşamak üzere İstanbul’dan kalkıp gelen aziz dostum Hakkı Bayraktar, yaşadığı ve gözlemlediği seçim manzarasını, yazı yazdığı haftalık bir haber-aktüalite dergisine, telefonla şöyle aktarıyordu: “Seçim sonuçları ne olursa olsun, benim Geyikli’den aktaracağım izlenimler; alışılmış Türkiye politikasının dışında ve üstünde olması bakımından tarihin kaydetmesi gerekli bir önem ve ilginçlik arz ediyor. Burası Geyikli. Üç bini aşkın nüfusuyla, 1562 seçmeniyle; düzlüklerinin parmakla sayılacak kadar az olduğu, ancak çok geniş ve dağınık bir coğrafi yapı arz eden; sis, çise ve dumanın pek eksik olmadığı büyük bir belde. Haziranın bu günlerinde bile, başı dumanlı ve az da olsa hala karlı olan Sis Dağı’nın hemen dibi. O dağ, benim köyümün ve bu köy, benim köyüm. Burada, insanların üretip satabildiği henüz yeterli bir ürün mevcut değil...Vatandaşın kendine yetecek kadar mısır, patates ve fasulyenin dışında kâra dönüştürecek ciddi bir üretim imkanı bulunmuyor. Hemen hemen her ailenin, geçimini temin için bir gurbetçisi var. İmkansızlıklar içinde yaşamayı beceren Geyikli’nin halkı-özellikle gençleri-gerçekten kültürlü ve medeni...Birçok meslekten yüzlerce memur-âmir ve okumuş insanı mevcut. Geyikli’nin Ortaokulu’nda yaklaşık 500 öğrenci okuyor. Düzensiz ve kesintili de olsa her evde elektrik ve su var. Beldenin orta yerindeki bakkalda bulunan tek otomatik telefona bazı vatandaşlar, evinden ancak yarım saat yürüyerek ulaşabiliyorlar. Ülkemizin birçok köyü gibi burası da, ihmallere uğramış; va’dedilen hizmetler zamanında yapılmamış. İlginçtir; yetkililerin dikkatini çekmek için köyün okumuş ve saygın insanlarından Yayla Bayraktar, 1980’li yıllarda basına şöyle bir başlıkla-yarı asparagas- bir haber vermiş: ‘Geyikli’de yol yokluğundan ayı yuvarlanıp öldü!..’ Gerçekten de ayının biri, bir kaştan yuvarlanıp ölmüştü. Ama insanların gelip geçtiği yollarla bunun ne ilgisi olabilirdi!..Dedik ya, amaç bir probleme dikkat çekmekti. Nitekim, bu haber etkili olmuş ve bazı yetkililer, Geyikli’nin yol meselesiyle biraz daha ilgilenmişlerdi... Şimdi Geyikli Halkı, kendilerini bütün bu sıkıntılardan kurtaracak başkanlarını seçiyor. Burada başkanlığa aday olmak demek, büyük çilelere talip olmak anlamına geliyor. Belediye başkanlığı ve meclis üyeliği seçimleri hususunda Türkiyeden ilginç bir kesit olan Geyikli’de dört parti seçimlere katıldı: DYP, ANAP, MÇP, RP . Bütün adaylar, Geyikli’den yetişmiş kültürlü ve saygın kişiler: Ahmet Nuri Beldüz(66 yaşında): Nahiye eski müdürlerinden ve uzun yıllar Tarım Kredi Kooperatifi müdürlüğü yaptı. Şimdi emekli ve DYP’den aday. Yayla Bayraktar (51 yaşında): İlahiyatçı ve eğitimci. Milli Eğitim Bakanlığında üst düzey görevlerde bulundu ve Almanya’da eğitim ateşeliği yaptı.Şimdi emekli ve RP’den aday. Aslan Özgül(53 yaşında): Astsubay emeklisi. İstanbul’da özel bir işyerinde yöneticilik yapıyordu. Şimdi ANAP’tan aday. Hasan Ali Karahasanoğlu(36 yaşında): Uzun yıllar yaptığı devlet memurluğuna Şalpazarı Kaymakamlığında, özel kalem müdürü olarak devam ediyordu. Şimdi MÇP’den aday. Bu güzide başkan adaylarının seçim çalışmaları esnasında gösterdikleri örnek davranışları, mümkün olsa da canlı yayınlarla bütün dünyaya gösterebilseydik!..Siyaseti kavga zannedenlere de belki örnek olurdu... Evet, Geyikli’de seçim çalışmaları sırasında, her aday tanıtım ve propagandanın gereklerini tam anlamıyla yerine getirmişti. Ancak görünen; kin, nefret ve kavga değildi. Adaylar ve farklı görüşe sahip seçmenler arasında hoşgörü, kardeşlik ve hatta dayanışma hakimdi!. Başkan adayları, sık sık karşılıklı ziyaretlerde bulunuyorlar ve çay sohbetleri yapıyorlardı. Özellikle, Yayla Bayraktar ile Aslan Özgül’ün bazen kolkola dolaşmaları; birlik beraberliğe, -hangi görüşten olursak olalım- ortak faydalar için dayanışmaya her zamankinden daha çok muhtaç olduğumuz bu günlerde göz yaşartıcı bir manzara oluşturuyordu!.. Bu arada, halkın gönlünü daha bir yumuşatan ve bütün partilileri aynı duygular etrafında birleştiren ‘ilahi bir tecelli’ vuku’ bulur. Bu tecelli; belki de seçimi kavgaya dönüştürmek isteyenlerin emellerini suya düşürür ve halkın daha çok dayanışmasına vesile olur: 03 Haziran ’92 Çarşamba gecesi, Trabzon-Söğütlü beldesinde yapılan seçim mitinginden saat 24:00’de dönen üç genç, gece yarısından sonra gezmek için Geyikli’den aynı seçim minübüsüyle tekrar geri dönerler. Şalpazarı-Beşikdüzü yolunda, Yeşilköy altından geçerken virajı alamayarak 60m. bir uçuruma uçarlar...Saat; 02:00 sularıdır. O anda, tuvalet ihtiyacı için dışarı çıkan bir köylü vatandaş, kazayı fark eder ve gençleri uçurumdan çıkararak Vakfıkebir Devlet Hastanesi’ne yetiştirir. Ancak kazazedelerin Trabzon’a nakledilmesi gerekir. Ambulans hazırdır ama şoförü izindedir, köyüne gitmiştir... Hastalar, bir yolcu minübüsü ile Trabzon Nümune Hastanesi’ne sevk edilir. Acil müdahale yapılır. Birinin çene ve burnunun kırılması dışında hayati bir tehlike yoktur. Kaza haberi duyulur duyulmaz, bütün Geyikli Halkı ve istisnasız bütün başkan adayları aynı üzüntüyü yaşar ve hastane yollarına düşerler. Guruplar halinde ziyaretler yapılır; ‘Allah korumuş, geçmiş olsun!.’ dua ve temennisinde bulunurlar. Ne güzel kaynaşma ve ne güzel bir dayanışma! Hangi politik çıkarlar, bu insanları birbirinden koparabilir?!. Bu olaydan sonra seçim çalışmaları, daha temkinli ve daha samimi bir hava içerisinde devam eder. Seçim çalışmaları süresince Geyikli, milletvekillerinin de akınına uğrar. Spordan sorumlu devlet bakanı M.Ali Yılmaz(DYP); Geyikli Spor Kulübüne 15 milyonluk bir çek yazar; cami için iki minare, ortaokul için bir kat, beldeye bir futbol sahası, hastane, PTT, kepçe, dozer ve kamyon va’deder...Zaten bir aydanberi; iki dozer, bir kreyder ve birkaç gündür de; yolları çakıllamak için 3-5 kamyon çalışmaktadır. Haa! bir de, sokak direklerindeki ampüller yenilenmiştir.Çalışan araçların seçim sonrası -eğer hükümet partisinden olan aday kazanmazsa- geri çekileceği şantajı da yaygın. Çünkü şimdiye kadar hep böyle olmuş. ‘Kim kazanırsa kazansın; dozerin önüne yatarız ve araçları, işini bitirmeden göndermeyiz’ diyesi gelen gençler de var... Koray Aydın(MÇP), Kemalettin Göktaş(RP), Fahrettin Kurt, Eyüp Aşık(ANAP), Geyikli’yi seçim münasebetiyle sık sık ziyaret edenlerden. Bütün siyasi ziyaretçiler, Geyikli Halkının misafirperverliğinden ve kültür seviyesinin yüksekliğinden dolayı memnuniyetlerini izhar ediyorlar. 06 Haziran ’92 Cumartesi. Yarın seçim var ve propaganda yasakları başlamak üzere. Geyikli’nin meydan bir yerinde Trabzon milletvekili Eyüp Aşık ile halkın huzurunda bir röportaj yapıyorum. Sorularımız üzerine; Geyikli Beldesi’ne neler yapılabileceğini anlatıyor... Ve bazı hassas memleket meselelerini konuşuyoruz... Yarım saatı aşkın ‘meydan röportajı’ sona eriyor ve Eyüp Aşık, Geyikli’den uğurlanan en son politikacı oluyor. 07 Haziran ’92 Pazar. Oy verme işlemleri Geyikli’de büyük bir sükunet ve siyasi olgunluk içerisinde tamamlanıyor. Nihayet sandıklar açılıyor ve-kimilerine göre sürpriz-sonuçlar ilan ediliyor: Ahmet N.Beldüz, oyların yaklaşık %60’ını alarak Geyikli’nin ilk belediye başkanı olma şerefine nail oluyor. H.A.Karahasanoğlu, ikinci; Y.Bayraktar, 20 oy farkla üçüncü ve başındanberi–doğrusu-fazla iddialı görünmeyen A.Özgül de dördüncü oluyor. Yine kin, nefret ve kavga yoktu; kaybedenler de kazananlar da, seçilmiş başkanı tebrik ediyorlardı. Bana sorarsanız; asıl kazanan, Geyikli’nin asil insanlarıydı...Hoşgörü, kardeşlik ve birlik-beraberlikti kazanan! Hayırlı olsun!..”
__________________
*********ASLA BİRİLERİNİN UMUDUNU KIRMA BELKİDE SAHİP OLDUĞU TEK ŞEY "O" DUR ********** KALEGÜNEY |
13 April 2008, 16:23 | Mesaj No:20 |
Papatyam Editörü
Durumu:
Papatyam No :
1242
Üyelik T.:
19 February 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:İSTANBUL
Yaş:62
|
Ynt: GEYİKLİ'Yİ NİÇİN TANIMALIYIZ?
Kore’den diri, Fransa’dan ölü geldi
Geyikli beldesi, neredeyse Türkiye’nin var olduğu her yerde var oldu. Türkiye’nin var olduğu Kore savaşında da Geyikli vardı. Efendû Hasan Diner amca, Köralû Hacı Muhammed Gören amca ile vardı. Hasan Diner amca Kore’den diri geldi. Ama, gittiği Fransa gurbetinde Kader-i İlâhî farklı tecellî etti. Bir iş kazası sonucu Geyikli’ye rûh bedeni terk etmiş olarak dönebildi. 2003 yılıydı. Gazetecilik mesleğimi icra ettiğim grubun çıkardığı İcmal dergisinin Eylül/Ekim 2003 tarih ve 199. sayısında Geyikli beldesi ve Sisdağı’nı konu edinen tam 10 sahifelik, bol fotoğraflı bir inceleme-araştırma yazısının altına imza atmıştım. Yazının başlığını da “Topraktan vatana bir mikro Türkiye” şeklinde koyma ihtiyacı hissetmiştim. Bununla beldemiz Geyikli topraklarının sıradan bir yer, sıradan bir toprak olmadığını, topraklıktan vatanlığa terfi etmişlikten nasibini almış bulunduğunun altını kalın çizgilerle çizdikten sonra ülkemiz Türkiye’nin küçük bir prototipi olduğuna dikkat çekmek, Türkiye’nin ülke olarak sahip olduğu her şeye birkaç istisna dışında belde olarak Geyikli’nin de sahip olduğuna işaret etmek istemiştim. Gerçekten de ülke olarak Türkiye’de ne varsa Geyikli’de de vardı ve adeta Geyikli, Türkiye’nin küçültülmüş bir modeli olarak orta yerde duruyor, bana da bu tespiti tarihe kazımak düşüyordu. Tam bir mikro Türkiye Geyikli sadece Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakan, Milletvekili, Genelkurmay Başkanı gibi çok üst düzey görevlerde bulunan insan çıkaramamıştı. Ama Geyikli, başbakan görmüş, bakan görmüş, milletvekili görmüş, büyükşehir belediye başkanları görmüştü. Geyikli üst düzey bürokrat çıkarmıştı. Geyikli subay-astsubay çıkarmıştı. Geyikli doktor, hakim, mühendis, komiser, polis, sanatçı, belediye başkanı, sarı basın kartlı gazeteci-televizyoncu, bilgisayarcı, tüccar, sayılabilecek daha nice meslek erbabı çıkarmıştı. Gurbet ve Alamancı rüzgârı da bu beldeye oldukça uğramıştı. “Burası Yemen’dir/ Çayır çimendir/ Giden gelmiyor acep nedendir?” türküsünde de payı vardı Geyiklilinin; “ya istiklâl ya ölüm”de ifadesini bulan varlık-yokluk savaşında da... 1699 Karlofça anlaşmasından beri sürekli geri adım attığımız tarihimizin bu sayfasında ilk ileri adımı özelliği taşıyan Kıbrıs Barış Harekâtında da vardı. Bu ileri adımdan 20 yıl önce ülkemize ne kazandırdığı hususu çokça tartışılan Kore savaşında da vardı Geyiklili. İşte o iki Geyikliliden biri de Hasan Diner’di. Efendû Hasan amcaydı. Geyikli’ye uğrayan Kore rüzgârı Hasan Diner amcayı, Konakyanı’nda kendisine çokça rastladığımda gördüğüm gülümseyen yüzü, akraba olmanın getirdiği müşfik tavırlarıyla, “annene-babana selam söyle” sözleriyle hatırlıyorum. Yine hatırladığım kadarıyla Hasan amca, dereyolda bulunan Geyikli Sağlık Ocağı’nda sıhhiye olarak çalışıyordu. Genellikle iş dönüşünde Konakyanı yolunu tercih eder ve biz de sığır otlatmaktan dönerken biraz daha oyalandığımız burada kendisine rastlardık. Sonra Avrupa’ya, Fransa’ya gurbete gittiğini ve bir de gurbetten cenazesinin geldiğini duyduk. Aradan takriben 30 yıl geçtikten sonra, 2006 yılında, duyduklarımızdan biri de yeri-zamanı geldiğinde çok konuşulması-hâlâ tartışılması bir yana, Müslüman Türk’ün cengâverliğini, mertliğini bir kez daha dünyaya duyurduğu Kore savaşına sonradan intikal eden Türk askerleri arasında Hasan Diner adının da yer almasıydı... Gideni-geleni-gelmeyeni ile Kore’de Müslüman Türk’ün adını dosta-düşmana duyuran Türk askerleri arasında yer alan bu isimsiz kahramanın geride bıraktığı nesline, Kore gazisi hatırası olarak bir madalya, bir flama, birliğini temsil eden bir bayrak, siyah-beyaz resimler ve saf-arı-duru bir Anadolu çocuğunun kaleminden çıktığı her halinden belli cümleleri ihtiva eden 50 yıllık bir not defteri bırakmış olmasıydı. Yolun başında bile anavatan özlemi “İzmir’den Kore’ye yolculuğumuz” notuyla başlayan, daha sefer başlar başlamaz, daha yolculuğun başında bile “anavatan”a duyulan özlemin, vatanlaşmış bu topraklara duyulan hasretin işaretlerinin görüldüğü bu defterde özetle bakınız neler vardı: “10 Haziran 956 günü İzmir’den saat ikide vapura bindik. Anavatanımızdan binlerce kilometre uzaklarda bulunan Kore hükümetinin istikbali için anavatanımızdan ayrıldık. 12 Haziran günü Portsait şehrine geldik. 4 saat Portsait şehrinde kaldık... 25 Haziran günü Singapur şehrine vardık. Şehire baktığımız zaman İstanbul ve Adalar’ı bize hatırlatıyordu. Çok güzel bir şehirdi. İnsan görünce hayret ediyordu. 28 Haziran günü Siyam hükümetinin Bangkkok şehrine geldik... Bangkok’tan Siyam Hükümetinin 200 kişilik bir bölük asker aldık. 5 Temmuz günü Hinçon limanına saat 09.30’da geldik, saat 11’de vapurdan inmeye başladık. Nayet karaya 25. gün üzerinde çıkdık. 6. kafilenin merasim bölüğü bizi karşıladılar.” “Saat 12’de trene bindik. İki saat sonra Sevul (Seul-Şimdi Güney Kore’nin başkenti) denen şehri yeni geçerek Musanni istasyonundan trenden indik. 6. kafilenin cemseleri gelmiş. O cemselere binerek bataryamıza 5 Temmuz günü saat 05.30’da intikal ettik. 17 Temmuz Kurban Bayramını yaptık. 30 Ağustos günü Ağustos bayramını tugayda yaptık.” “5 Eylül günü bir dehşetti. Bir fırtına oldu. Benim çadır yırtılarak başımıza düştü.” 14.9. (1956) günü Kansas bölgesinde ilk yürüyüşe gittik. 28.9.1956 günü kademe atışına gitdik... 29 Ekim’de Cumhuriyet Bayramını top taburunda yaptık... 12 Kasım günlerinde şiddetli bir karışma ihtimali vardı. ( Hasan Diner amca buralarda hep belli tarihlerde atışa gittiklerini yazıyor.)” Sürekli gece eğitimi “21 Aralık’ta Seul’e izine gittim...... 10 Ocak’ta 57 nolu mevziye 1. Bt ve Kh. Bl. Beraber atışa gidecektik. Kar yağdı. Geri kaldık. 15 Ocak’da Birleşmiş Devletlerle Kominislerin arasında anlaşamamazlık dolayısı ile bu Kore muhitinde bulunan silahlı kuvvetler ayağa kalkmış vaziyette idi...” “5 Martta alarm vurdu. Bulunmuş olduğumuz mevziden 40 kilometre geri çekildik. Çekildiğimiz bölgede böyük bir dağın eteğinden 6 saat dolaşdık. Muhabere ekibi, ve gözetleme ekibi, irtibat ekibi, bu üç ekip 6 saat ciplerle dolaşdık. Topçularımız da nereye gidecekleri için gözetleme ekibinden emir bekliyorlardı. 6 saat dolaştık. Topçu bataryalarının nereye mevzileneceği hakkında kati olarak bir emir alamadık. Nayet (nihayet) akşam üstü oldu. Tugayımızın 10 kilometre kadar ilerisinde tabur kumandanımızın cipi iki yol kavşağında durdu. Arka arkaya bizim ciplerimiz de durdu. Bütün bizim piyade taburlarımız da bütün tezzatları (teçhizatları) ile sağ tarafa ayrılıp giden patika yol istikametinde yürümekte idiler. Sonra tabur kumandanımız tabur eğitim subayı ile beraber Amerikan 23. tümen topçu kumandanlığına gittiler. Sebebi şudur: ‘Bugün öğleden beri perişan vaziyetteyiz. Taburumuzun ana mevziden geri çekilmesi için emir aldık. Lakin nereye mevzileneceğimiz için hiçbir taraftan emir alamadık. Nayet (nihayet) sizlere başvurmayı uygun gördük.’ Tabur kumandanımız 2 saat sonra aynı yere geldi. Şu emri almış: ‘Tugayımıza giden yolun solunda piyade atış bölgesi topçuların atış mevziidir’, dedi. Hemen derhal bataryalara bir cip gönderdi. Bataryalarımız gece saat sekizde yeni mevziye intikal etti.. O gece mevzide kaldık. Yarın saat sekizde gözetleme ekipleri piyade taburlarına gittik. O gün akşam geri bataryamıza döndük... Akşam yemeğinde toplandık... Bir kaşık yemek yemeden ben sancılandım. Arkadaşlar nöbetçi subayına haber vermişler. Beni hemen cipe atarak sıhhiye takımına götürdüler. Bana orda ilaç içirdiler. Orda 3-4 saat kadar kaldım. Tekrar geri bataryaya getirdiler. O alarmda 3 gün arazide kaldık. 3 gün sonra geri bataryamıza intikal ettik...” “10 ve 11 Mart’ta 6. ve 51. mevziye taburca 18.nci atışa gitdik ve bir gece arazide kaldık. 21. ve 22. Mart’ta 24. ve 53. No mevziye taburca 19.ncu atışa gittik. O gece arazide kaldık. 28 ve 29 Mart’ta 57 ve 24 no mevziye 20.nci atışa gittik. Bir gece arazide kaldık. 2 ve 3 Nisan’da 51 ve 24 no mevziye taburca 21.nci atışa gittik. Bir gece arazide kaldık.” (Geyikli beldesinden Kore’ye giden diğer askerimiz Hacı Muhammet Gören de, kendisi ile görüşmemizde Kore’de asker iken sürekli gece eğitimine gittiklerinin altını çiziyordu.) Yolun sonunda da aynı özlem Yaptıklarını kayda geçirdiği not defterinde Hasan Diner amca dönüş yolculuğu hakkında da, “anavatan”a özlemin, hasretin varlığının yine görüldüğüne tanık olduğumuz haliyle şunları dikte etmişti: “20 Temmuz günü saat 12’de Hincan limanından General Ettinge gemisine bindik. Aynı gün saat 02’de gemi hareket etti. 27 Temmuz 1957 günü Tayland limanından Tayland askerleri saat 11’de indiler. Gemimiz orda iki saat kaldı. 29 Temmuz 957 günü Malaka boğazı denen yere geldik. Malaka’da Singapur denen bir şehir var amma hakiki şehirdir. Boğazın iki tarafı şehirdir. Yani insana İstanbul’u ve Adalar’ı hatırlatıyor. Bu şehri gemi tam 50 dakkada çıkabildi. 2 Ağustos 957 günü gemimiz saat 12’de Seylan adasının Kolubbo şehrine vardı. Tam rıhtıma yattı. Gemi orda 14 saat kaldı. Subaylar şehire izine gittiler. Ben bizim yüzbaşıya para verdim. Bana bir kat elbiselik kumaş getirdi. Bu şehir çok güzel bir şehirdi. Yalnız insanları vahşilere benziyor. Gemi orda ikmal yaptı... Kolombo’dan Aden’e 5 gün 6 gecede geldik. Umman denizinde vapur dalganın önünde bir çamaşır teknesi kadar kalmıyor... Aden körfezine girince dalga kesildi. Yani yeniden dünyaya gelmiş gibi olduk. Aden boğazından Kızıldeniz’e girince dehşetli sıcak başladı... 12 Ağustos günü gemi saat 11’de Söveyiş (Süveyş) kanalına girdi... Ana vatanımıza sınır olan yeşil Akdeniz’e beri vatan hasretliği ve sevinç ile yurdumuza doğru ilerliyorduk. Akdeniz’in mübarek suyu geminin önünde yarılıp gemimize ve bize yol veriyordu. Anadolumuzun mis kokulu havası ile ciğerlerimize tenefüs etdiriyordu heybetli Akdeniz. (13 Ağustos 957) 14 Ağustos 957’de Akdeniz’i bitirerek Ege denizine inpak (intibak) ettik.” Deftere düşülmüş bir not Hasan Diner amcanın bu 50 yıllık not defterine bir asker arkadaşı da not düşmüş, duygularını şöyle dile getirmişti: “Günlerden beri hasretini çekerken 25 Ağustos 1957 günü anavatana ayak basma sevgine ben de candan iştirak eder işlerinde başarılar ve can sağlığı dilerim. Hatıra diyemem, belki unutursun bu yazım sizde bulunsun. Selamlarımla. 30 Ağustos 1957 Cuma, sizleri unutmıyan talihsiz kardeşiniz Zikri Özkılıç.” Gurbetten diri gelemedi Geyikli beldesinin tam bir mikro Türkiye, tam bir Türkiye prototipi olduğunu, yani Türkiye nerede var ise Geyiklilinin de orada var olduğunu gösteren işaret taşlarından biri sayılabilecek Kore savaşı gerçeğinin içindeki isimlerden birisi olan Hasan Diner amca konusunda edindiğimiz bilgiler çerçevesinde aktarabileceklerimiz bunlar olup sözlerimizi hayattaki kızkardeşi İfaget Diner’in ağabey özlemiyle derin bir “ahh!” çekerek söylediği şu sözlerle bitirelim: “Hasan, buradan iki kere gitti. Bir kere gitti, geldi. İkinci gidişinde gelemedi. Kore’den dirisi geldi. Ama Fransa’dan ölüsü geldi.” Yayın tarihi: 23.11.2006 Bu defter sayfası da Hasan Diner amcanın Kore’de görev yaptığı bölük mevcudunun isim isim listesini gösteriyor. Geyikli’nin Türkiye’nin var olduğu hemen her yerde var olduğunun önemli kanıtlarından biri olan Hasan Diner amcadan geriye kalanlardan biri de Kore Savaşında Müslüman Türk’ün adını dünyaya duyuran Türk tugayının adını taşıyan bu bayraktı. Hasan Diner amcanın oğlu, medical-sağlık sektöründe başarılı işadamı Zafer Diner, Kore gazisi babasının adını yaşatmak için oğlunun adını Hasan Mert koyduğu gibi, BM imzalı madalyası, bölük flaması, bölük mevcudunu isim isim gösteren bir sayfa, 50 yıllık not defteri, siyah-beyaz fotoğraflardan oluşan baba emanetlerinden evinde bir köşe de oluşturmuş.
__________________
*********ASLA BİRİLERİNİN UMUDUNU KIRMA BELKİDE SAHİP OLDUĞU TEK ŞEY "O" DUR ********** KALEGÜNEY |
Bookmarks |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Papatyam Forum Ana Kategori Başlıkları |
Cevaplar | Son Mesajlar |
NİÇİN KENDİNİ KANDIRIYORSUN? | umut | Çözüm Kuran Ahlakı | 0 | 28 February 2009 15:46 |
NİÇİN KENDİNİ KANDIRIYORSUN? | umut | Çözüm Kuran Ahlakı | 0 | 17 January 2009 13:34 |
CİN OLDUKLARINI NİÇİN SAKLIYOLAR | umut | Ölüm ve Sonrası | 0 | 01 July 2008 16:50 |
ERKEKLER NİÇİN EVLENMELİ | umut | Gülmece | 0 | 27 June 2008 17:22 |
KADINLAR NİÇİN EVLENMELİ | umut | Gülmece | 0 | 27 June 2008 17:20 |
Tefekküre Davet Köşesi |
|
Papatyam Sosyal Medya Guruplarımıza Katılın |