|
Deneme & Düz Yazılar Bu Bölümde Türk ve Dünya Edebiyatından Deneme ve Düz Yazılara Yer Verebilir, Yorum Yapabilirsiniz... |
|
Seçenekler |
17 May 2006, 23:24 | Mesaj No:1 |
Durumu:
Papatyam No :
792
Üyelik T.:
24 March 2006
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
|
beklenen SON
beklenen SON Yaşanmışlıkların iliklerimize kadar işleyen, tüm benliğimizi saran izlerini zavallı kelimelerin arasına sıkıştırmak inan hiç kolay değil... O yüzden nasıl başlayacağımı hiç bilmiyorum... Tatlı bir düş gibi yaşanan, masallarda bile okumadığım eşsiz bir sevdayı anlatmak ne kadar zormuş meğer.... Elimin altındaki klavye adeta bana düşman gibi tarifsiz aşkımı anlatacak o gizemli kelimelerini köşe bucak kaçırıyor benden... Sen hiç yaşadın mı? yüzünü hiç görmediğin, rüzgarların ılık nefesinin bile sesini kulağına getiremediği birini delicesine sevmek duygusunu ? Aşkın bir volkan misali yüreğinde patladığı ve tüm ruhunu sardığını hissettin mi hiç ? Kim olduğunu, nerede olduğunu bile bilmeden... Birbirini tanımayan iki insan arasında yazılan her harfle, her heceyle, her kelimeyle tıpkı örümceğin o şaheseri gibi örülen ağı gördün mü ? İnanılması ne kadar zor. Aşılmaz zannettiğim gerçekliğimi yerle bir eden nasıl büyük bir aşk... Yerinden çıkıp sevdiğini bulmak istercesine çırpınan bir yüreği hüzünlerden yılgın bedenine hapsetmeye çalıştın mı? Yazmak, yazmak ve yine yazmak bıkıp usanmadan... Ruhumun fırtınasını anlatmaya çalışmak ona, çırılçıplak soymak yüreğimi ona yazdığım her satırda... Ve beklemek sonra bilinmeyene hasretle kıvrılarak bir köşeye... Bıkıp usanmadan beklemek gelecek cevabı... Sonra defalarca okumak okumak ebedi aşkımın bana yazdığı satırları... Yavaş yavaş yüreğine süzülüşünü seyretmek yazdığı her kelimeden bana olan aşkını... Sevgimin karşılıksız olmadığını bilmenin hazzını solumak her nefeste... Ve artık gökyüzünün sonsuz maviliğinden seyretmek dünyayı... Haykırmak sessizce serin sularına doğru denizlerin yüreğimin fırtınasını.. Sesini duymaya özlemle kavrulurken ruhum, bedenim ve tüm benliğim telefona uzanamayan titrek ellerimle nasıl savaş verdiğimi bilemezsin. Bir yandan yüreğim onun aşkıyla dolup taşarken bir yandan bu rüyanın kabusa dönüşmesinden duyduğum korkularımın pençesinde nasıl acılarla kıvrandığımı anlatamam, ne kelimelerin ne de sözcüklerin diliyle. Mazinin hoyrat eliyle incitilmiş, ezilmiş yüreğimi korumaya çalışırken vefasız ellerden, telefondaki bir sese nasıl teslim edebilirdim ki, herkesten gizlediğim “ben”i... Sonunda ne oldu biliyor musun? Onun sesini duymadan başka ses duymamaya yemin eden kulaklarımın isyanına yenik düştü telefona uzanamayan titrek ellerim. Tüm mantığımın ölümün kollarına kendini öylece bırakışının şahidi oluverdi birden o isyankar kulaklarım.. Ve başladılar onun ahenkle dans eden, aşk dolu nehirlerden kıvrılarak gelen sözcüklerini dinlemeye. İsyanlarına yenik düşmemin onlara verdiği mağrurlukla öylesine dikkatle dinlediler ki o ebedi aşkımın dilinden dökülen her sözcüğü.. Vücudumun tüm hücrelerine işletene kadar, bilinmeyen o sesin esiri yapana dek beni. Öylesine dikkatle dinlediler ki, tasvir edebilmek benim için imkansız. Artık sesini duymadan yaşayamaz hale gelmiştim. Yenilmiştim, ruhumu okşayan sese ve bırakmıştım inandığım, savunduğum tüm doğrularımı bir kenara. Rüzgarın engel tanımaz hırçın kollarında savrulan bir yaprak gibi çaresizdim artık. Meçhul yarınlara sürüklendiğimi bile bile doyasıya yaşıyordum sevgimi yüreğimde. Ve ona haykırmaktan çekinmiyordum aşkımı HER ŞEYE VE HERKESE rağmen. Yarını olmasa da yaşamalıydım o aşkı doyasıya... Mutluluğa hasretimi söndürmeliydim, başıboş duygularımın erişilmezliğinde. Ve ben de öyle yaptım. Önce gözleri gözlerime değmeden, sıcak nefesini bedenimde hissetmeden soludum onu her nefeste, yaşadım onu tüm benliğimde. Biliyorum şimdi aklında tek bir soru var: peki sonra ne oldu diyorsun değil mi? Evet sonunda gördüm onu, ellerim ellerinin sıcaklığıyla kucaklaştı. Bir Kapadokya gecesinde hem de. Nasıl oldu? Neden oldu? Ellerimiz nasıl birleşti? Bilmiyorum. Ama oldu işte. Kollarım boynuna sıkıca sarıldı ve sesiz sözlerim anlattı ona bu deli sevdamı. Üşüdük. Ama bu üşümek soğuktan mıydı? Yoksa birden bire hissettiğimiz çaresizlikten miydi? Anlayamadık. Haykıramadım sevgimi, çınlatana kadar tüm evreni. Düğümlendi çünkü boğazıma sevgi sözcükleri, bıraktılar beni çaresizliğimle ortada. Ve sadece gözlerinin içine baktım, yüreğimin haykırışını, içimdeki fırtınaları yansıtan bakışlarla... Seyrettim onu doyasıya. Eşsiz bir sanat şaheserini seyreder gibi. Bakışlarımın bile onu incitmesinden korkarak seyrettim öylece... Öptüm önce alnından. Sanki onun alın yazısında kendi alın yazıma isyan edercesine. Gözlerimizdeki o çaresiz bakışmalar sanki çocukluğumuzdan beridir beklediğimiz sevdamızı bulduğumuzu ama hemen kaybedeceğimizi de bilmenin hüznünü taşıyordu. Birleşti dudaklarımız aniden bir otobüs durağının köşesinde. Sanki o an dünya durmuştu. Evren suskunlaşmış, tüm yıldızlar biraz kıskanarak biraz da gıpta ederek seyrediyordu bizi. Sarıldık… Sarıldık… Biliyorduk ki bu ilk sarılmamız aslında son sarılışımızdı. Hem birbirimize hem de kaybedeceğimizi bildiğimiz sevdamıza. Sonra yürüdük sessizce. Konuşamadık. Biliyorduk ki konuşacak bir şey yoktu aslında. Ne diyebilirdik ki başlamadan biteceğini bildiğimiz bu sevda için. Son ayrılık için birleştiğinde dudaklarımız istedik ki o an hiç bitmesin. Sonsuza kadar sürsün. Sürsün ki. Yaşanamayacak bu sevda dolsun içimize taşarcasına. Ama saatler sanki bize inat eder gibi gerçeğin süngüsünü batırıyordu her geçen saniyenin sonunda. Sonra çaresizce ayrıldı ellerimiz. Gecenin soğukluğundan kaçarcasına. O gitti. Ben gittim. Odalarımıza gittiğimizde biliyordum ki aklımız birbirimizde kalmıştı. Ben yastığıma başımı koyarken bütün hayatım geçiyordu gözlerimin önünden. Ama sanki bütün hayatım bu gece yaşadığım birkaç saatten ibaretti. Başka bir anını düşünmek, yaşamak ve bilmek istemiyordum. Sonra sordum kendi kendime sen ne yapmaya çalışıyorsun diye. Bu bir rüyaydı ve ben aptallık edip uyumaya çalışıyordum. Uyumak uyanmanın başlangıcıydı oysa. Uyanmanın da her güzel rüyanın sonu olduğu gibi. Çıktım odamdan. Adım adım, santim santim dolaştım az önce rüyada gezdiğimiz yerleri. Onu sordular bana az önce bizi kıskançça seyreden yıldızlar. Ağaçtaki baykuş sanki gözümden akan yaşları silmek istercesine acıyarak, hüzünle bakıyordu umutsuzluğuma. Yanında öpüştüğümüz otobüs durağı “ben saklardım sırrınızı. Neden yalnızsın” diye sordu bana. Bir ömürlük bir sevdayı birkaç saatte yaşadığımıza şahitlik eden peribacaları bin yıllardır gördükleri binlerce sevdayla birlikte bizimkini de koyuyorlardı sanki oyulmuş kovuklarına. Gün ışıyordu yavaş yavaş. Doğan güneş kimbilir binlerce yıldır nice bitmiş sevdaların üstüne doğuyordu. Yoksa bu kadar mağrur, bu kadar vurdumduymaz bakabilir miydi yaşanmadan biten çaresizliği haykıran gözbebeklerime. Derken sabah oldu tüm mahmurluğuyla. Korkuyordum. Ben uyumamıştım. Ama belki de o uyumuştu. Korkuyordum. Ya gördüğümüz rüyadan uyanmışsa. Korkuyordum. Ya bu sevdayı ben onsuz yaşamışsam. Bütün bu korkularımla karşıladım onu. Ürkek, utangaç ve suç işlemişliğini saklamak isteyen bir çocuğun acemi bakışlarıyla. Yok yok o da aynı ürkeklikle bakıyordu gözlerime. Otobüse binip uzaklaşırken biten sevdamızı yaşadığımız yerlerden gözlerimi kapattım. Kapattım ki bu bir veda olmasın sevdamıza şahitlik eden gökyüzüne, ağaçlara ve otobüs durağına. Üzüleceklerini bildiğim, kimbilir kaç sevdaya şahitlik eden ve arkamızdan el sallayarak ağlayan peribacalarına. Sonra… sonra bitti... Hem de başlamadan. Yüreğimde sevgisini yanan bir ateş gibi bırakarak, onun da yüreğinden sevgisi taşa taşa bitti... Bir daha hasretle kucaklaşacağımız günün özlemiyle bitti. Unutmamak ve unutulmamak sözleri karıştı yolların boğazıma çöken kasvetine. Ne zordu bilemezsiniz o ayrılık anı. Yarınlara dair umutlarla ayrıldık o gün birbirimizden bakışlarımızda. Saatler, aşkımıza ihanet ediyordu koşar adımlarla ilerlerken. Nereye geç kalmıştı ki, nedendi bu telaşı anlayamadık. İşte o an, mutluluk ve hüzün öylesine iç içe geçmiştik ki, herhangi birinden sıyrılıp kurtulmanın imkanı yoktu artık. Nefesini tuttun ve bekliyorsun değil mi şimdi bu hikayenin sonunu? İşte bunu sana söyleyemem. Çünkü, ben de bilmiyorum. O beklenen “SON” hala zamanın kollarındaki derin uykusundan uyanmadı. Anlayacağın bu hikaye henüz bitmedi...
__________________
mzalar sifirlanmistir, lütfen yeni imzanizi belirleyiniz |
18 May 2006, 11:14 | Mesaj No:2 |
Durumu:
Papatyam No :
810
Üyelik T.:
29 March 2006
|
tşk
Bahara Dogru
Günaydın gelincik, nasılsın? Neden boynun bükük yaprakların sarı Seni vuran yağmur mu yoksa soğuk mu? Yoksa toprakların mı kurak Ya da adını bilmediğin diyarlardan Hüzün mü saldılar damarlarına? Ağlama be gelincik Kanatma yüreğimi Ben, sonbaharken yeterince yağıyorum Sen bari gökyüzüme umut ol. Yapraklarına can gelsin Hayatımıza neşe Ben sonbaharken, Sen hep o narin gelincik kal Yapraklarında gülücük, Mevsiminde hep bahar olsun
__________________
mzalar sifirlanmistir, lütfen yeni imzanizi belirleyiniz |
18 May 2006, 12:12 | Mesaj No:3 |
Durumu:
Papatyam No :
792
Üyelik T.:
24 March 2006
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
|
beklenen SON
Hayatın hiç acıması yok bazı yaralara karşı, kapanmasına asla izin vermiyor onların...
Sen ne kadar çabalarsan çabala, sana izin verdiği kadar güçlü olabiliyorsun yaşamın ve onun izin verdiği kadarı diniyor acılarının... Ayrıldık... Çok acıydı... Bir daha asla unutmayacağım ve iyileşmeyecek bir yaranın sahibi olduğumu bilmiyordum o zamanlar... Sadece ağlıyordum sana ve bana... Ve yarım kalan, yaşayabilecekken vazgeçilen günlere... Baktığım, gördüğüm, dokunduğum her şey canımı yakıyordu... Bir türlü sonu gelmeyen gözyaşlarımla birlikte bu acıdan öleceğim günü bekliyordum... Üstelik de bu günün gelmesini deli gibi istiyordum... Ayrıldık Acıydı Sonra geçti Her şey gibi. Ya da bana öyle geldi... Bir gün bir yerlerde, hem de hiç beklemediğin bir anda - ve özellikle de en güçsüz olduğun anda - hayat bir yerlerden sakladığı acını çıkarıp vurur yüzüne... Her şeyin geçip gittiğini sanırken, daha az önemsediğini ya da artık tamamen bittiğimi düşünürken sen, aniden bir duvara çarparsın... Ve her şey tuzla buz olur... Aslında hiç unutmadığını ve gerçekte hiç de o kadar güçlü olmadığını yüzüne vurduğunda hayat, sen çoktan acılarınla yeniden başbaşasındır... İşte o yara yeniden açılmıştır, yeniden kanıyordur. Üstelik o kan istemesen de hayatına bulaşmaya başlamıştır yeniden... Unutmak diye bir şey yok... İnsan hiçbir şeyi unutmuyor... Büyük bir maharetle geçmişe gömdüğünü sandığı şeyleri hayat bir anda çıkarıp önüne koyuyor... Yüzleşmek imkansız acımla, ayrılıkla ve seninle...
__________________
mzalar sifirlanmistir, lütfen yeni imzanizi belirleyiniz |
18 May 2006, 12:21 | Mesaj No:4 |
Durumu:
Papatyam No :
834
Üyelik T.:
11 April 2006
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:istanbul
Yaş:39
|
beklenen SON
ELLERİNE SAĞLIK BELİZCİM....
Keşkleri Çıkardım Hayatımdan Keşkeleri çıkardım hayatımdan eyvallahlar bana göre değil artık bana göre değil pişmanlıklar keşkeleri çıkardım hayatımdan. ben seni unuturum sevdiğim ela gözlerini bir bardak rakıya gömerim anıları içime yıllar önce bir temmuz gecesinde zamansız bir yağmur altında başlayan o zamansız aşkımızı unuturum ben seni unuturum sevdiğim zaten hayat bir yalan. gece ağır ağır sırtını vermekte sabaha üzerimde eskiden kalma bir sevdanın yorgunluğu yüreğimin kara kaplı defterinde sararmış sayfaların arasında bir adamın yıllar arkasında kalmış suskunluğu var ve küskünlüğü hayata o ki kapanmış bir kapı umutlarıma çaresizliğe bir geçit durma hadi gözlerimden de çekip git çek git gecelerimden bir daha girme düşlerime kanıma girme artık yeter git. kimseler bilmez geceden başka yine yalnızım sokaklar dolusu insan içinde bir ben bir ben yalnızım. gece ağır ağır sırtını vermekte sabaha ne fırtınalar kopar yine içimde bu sevda yakar yüreğimi yıkar derinden susar içimdeki ağıtlar geceler inadına susar ben susarım. an gelir zamanlar dolusu ağlarım ağlarım çocuk gibi ihanet karası gecelerde kıvrandırır bir sancı kahpe bir kurşun gibi arkadan vurur yalnızlık sabahlara kadar ağlarım ağlarım ölesiye. neden içi karanlıktı bu kadar gecelerin neden geceler umut taşımaz sabaha ve neden ağlatır beni bu uzun yolculuklar yeter artık yeter buraya kadar keşkeleri çıkardım hayatımdan eyvallahlar bana göre değil bana göre değil yerli yersiz ağlamak madem ki bir kez yaşanıyor bu hayat kılıcımı çektim kınından kuşandım cesareti ve bitirdim esareti gömdüm denizlere. keşkeleri çıkardım hayatımdan eyvallahlar bana göre değil artık anladım ki insan her an sevebilir mevsimsiz açan bir çiçek gibi dirilir yeniden keşkeleri çıkardım hayatımdan. geleceksen bugün gel yarın çok geç olabilir.
__________________
[url=http://imageshack.us]http://img208.imageshack.us/img208/1...ooooooojl5.gif |
Bookmarks |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Papatyam Forum Ana Kategori Başlıkları |
Cevaplar | Son Mesajlar |
BEKLENEN YAĞMUR | gozdem | Öyküler & Hikayeler | 0 | 08 April 2008 15:14 |
BEKLENEN YAĞMUR | pamukKALE | Öyküler & Hikayeler | 0 | 07 March 2008 20:25 |
Tefekküre Davet Köşesi |
|
Papatyam Sosyal Medya Guruplarımıza Katılın |