CUMANIZ MÜBAREK OLSUN - Sayfa 34 - Papatyam Forum

Papatyam Forum

Go Back   Papatyam Forum > ..::.DİNİ KONULAR.::. > Cuma Sohbeti

Cuma Sohbeti Hayırlı Cumalar, Bütün Cuma Mesajlarınıza Bu Bölümde Yer Verebilirsiniz...

Yeni Konu aç  Cevapla
 
Seçenekler
Alt 24 July 2009, 10:43   Mesaj No:331

umut

Papatyam Editörü
Papatyam Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:umut isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Papatyam No : 1242
Üyelik T.: 19 February 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:İSTANBUL
Yaş:62
Mesaj: 13.567
Konular:
Beğenildi:
Beğendi:
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Ynt: CUMANIZ MÜBAREK OLSUN

Bugünkü hutbemiz Gençliğin Önemi ve Gençliğimizin Problemleri (Vaaz)

Bu hayata doğumla merhaba diyip, hayatımızı belli zaman geçirdikten sonra ölümle karşı karşıya geliyoruz. Yaşadığımız dünya hayatına Yüce Rabbimizin koymuş olduğu kanun bu. Her canlı doğup, gençlik ve yaşlılık hayatını geçirdikten sonra dünyadan ayrılıyor. Bazen hayat yaşlılığa varmadan gençlikte de son bulabiliyor. Bu sebeple ne zaman ayrılacağımızı bilemediğimiz bu dünya hayatında Yaratanın ve insanların razı olacağı davranış şekillerini yapmak suretiyle mutluluğu yakalamamız mümkün olacaktır.

İnsan hayatının en verimli çağı gençliğidir. Her şeyin tadının en güzel alındığı, her zorluğun üstesinden gelebilme gücünün en üst seviyede olduğu, hayatın her renginin insana en canlı geldiği zaman dilimidir gençlik. Gençliğini güzellikler içinde geçiren insanlar bahtiyar, gençliğini yanlışlıklar içinde geçirip gençliğinin kıymetini bilmeyenler ise hep üzüntü içerisine olmuşlardır.

Genç dilimizde, yaşı ilerlememiş olan, ihtiyar karşıtı anlamında kullanılmaktadır. Zihin bakımından yeterince gelişmemiş, toy anlamında mecazi anlamı da mevcuttur. Gençlik ise, insan hayatının ergenlikle orta yaş arasındaki dönemini ifade etmektedir. Tariflerden yola çıkarak, gençlik hem maddi anlamda kişinin bedeninde tezahür eden bir zaman dilimi olarak karşımıza çıkmakta, hem de manevi anlamda ruhsal yapıyı teşkil eden duygularımızı ifade eden bir anlam olarak ta ifade edilmektedir.

Gençlik dönemi ister kendisine sıkıntı getirmesi anlamında isterse kendine mutlu bir gelecek hazırlaması anlamında insanoğlunun en önemli dönemidir. Gençlik o kadar önemli bir dönemdir ki, Yaratanın razı olacağı bir hayat içerisinde olunması halinde müjdelerin en büyüğü vardır. Bu müjdeyi Sevgili Peygamberimiz bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır. “Yedi sınıf insan vardır ki, Yüce Allah hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyamet gününde arşının gölgesinde gölgelendirecektir. Bu yedi sınıftan biride Allah’a ibadet ederek temiz bir hayat içinde serpilip büyüyen gençtir.”[1]

Gençlik dönemi kişinin buluğ çağına ermesiyle daha farklı bir boyut kazanır. Artık kişi kendisinin fizyolojik yapısını keşfetmeye başlamakta, biyolojik değişimlerini daha yakından takip edebilmektedir. Bu sebeple gençliğin başladığı dönem kişinin eğitim ve öğretim hayatının en yüksek seviyede devam ettiği, zihin melekelerinin daha iyi çalıştığı, enerjinin doruğa çıktığı bir dönemdir. Bu sebeple gençlik çağında bulunan evlatlarımızı kontrol altında tutabilmek çok kolay olmamaktadır.

Kültürün aktarılmaya başlandığı, bir milletin geçmişinden getirdiği önemli örf ve geleneklerin insanlara benimsetildiği en önemli dönem gençliktir. Milli ve manevi değerler ışığında kişilerin kimliğinin, karakterlerinin ve kişiliklerinin oturması yine bu döneme rastlamaktadır. Ayrıca ister iyi alışkanlıklar isterse kötü alışkanlıklar olsun bu gençlik dönemi insanoğlunun hayatının birçoğuna aktaracağı alışkanlıkları kazandığı bir çağdır. Arkadaşlık döneminin geliştiği, insanların belki de uzun yıllar hayatlarını ve fikirlerini paylaşacağı insanlarla dostlukların kurulduğu bir dönemdir gençlik. Yine aile yuvasının kurulması, bu yuvanın kurulması neticesinde aile hayatının mutluluk veya sıkıntılar içerisinde devam etmesini sağlayan temeller yine gençlik döneminde atılmaktadır. Saymış olduğumuz ve daha birçok önemli sebeplerden dolayı gençlik hayatı, asla boş verilecek ve umursanmayacak bir dönem değildir. Bunun aksine ihmalin en minimum seviyeye indirilmesi gereken dönemlerin başında gençlik gelmektedir ki, bu dönemin ihmalinin telafisi hem bireylere hem de toplumlara çok yaralar açmakta ve çok zararlar getirmektedir.

İslam Dini gençliğin güzel geçirilmesine çok önem vermiş, bu zaman diliminde insanlığın hayatını sıkıntıya sokacak davranışlar yasaklanmıştır. Bu dönemde yetişen bireylerin görev ve sorumluluklarını tam anlamıyla yerine getirebilme gücünü kazandırma vazifesi başta anne ve babalara, sonra da bütün topluma düşmektedir.

Gençlerimize hem maddi alanda hem de manevi alanda vermemiz gereken birçok önemli hususlar mevcuttur. Manevi hayatlarının gelişmesinde ilk başta vermemiz gereken en önemli sorumlulukların başında inanç gelmektedir. Bu manada Allah’ı, Peygamberimizi, Kitabımızı ve Dinimizi tanımanın kalbe yerleşeceği çağ gençlik çağıdır. İman alanında bireyin sağlam bir inançla donatılması gelecekte hatalara düşmesini engelleyecekken, inanç problemlerinin en çok yaşandığı gençlik döneminde bu problemler bitirilmezse hayatın kalan kısmında dünya ve ahiret açısından sıkıntılar getirecek bir hayat yaşanmaya başlanacaktır. Bu sebeple gençlerimize kazandıracağımız en önemli değerlerin başında iman ve inanç hususları gelmektedir. Sevgili Peygamberimizin ifadesiyle, hiç bir doğan çocuk yoktur ki; (İslam) fıtratı üzere doğmuş olmasın! Sonra annesi; babası onu Yahûdileştirir, Hıristiyanlaştırır ve müşrikleştirirler.[2] Bu sebeple iman açısından ana-babalara çok görevler düşmektedir.

İman ilkelerinden sonra bir başka önemli husus ise, ibadetlerdir. Gençlerimize Allah’ın razı olacağı bir ibadet hayatını kendilerine aktarmalı ve ibadet hayatlarının gelişmelerine yardımcı olmalıyız. İbadetlerin başında ise namaz gelmektedir. Çünkü namazın önemini Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de bizlere şöyle bildirmektedir.

اتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَأَقِمِ الصَّلَاةَ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ

“(Ey Muhammed!) Kitaptan sana vahyolunanı oku, namazı da dosdoğru kıl. Çünkü namaz, insanı hayasızlıktan ve kötülükten alıkor. Allah’ı anmak (olan namaz) elbette en büyük ibadettir. Allah yaptıklarınızı biliyor.”[3] Kendimiz namaz kıldığımız gibi gençlerimize de namaz kılma alışkanlığını kazandırmalıyız. Bu hususta Sevgili Peygamberimiz bir hadiste “çocuklarınız yedi yaşına geldikleri zaman onlara namazı emredin”[4] buyurmuş, namaz kılmayı çocuklarımızın hayatına dahil etmemizi bizlerden istemiştir. Bir başka ibadet ise Efendimizin ifadesiyle kişiye kalkan vazifesi sunan oruçtur. Oruç insanları kötülükten koruyan bir ibadettir. Yüce Rabbimiz bir ayette bu hususa şöyle dikkat çekmektedir. “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı.”[5]

Namaz ve oruç ibadetlerinin farz olunmasındaki hikmetleri daha iyi kavrayabilirsek şunu görmekteyiz ki, namazın kılınması ve orucun tutulması kişiyi kumar, içki, uyuşturucu gibi zararlı alışkanlıklardan, zina gibi fuhşiyattan, hırsızlık gibi haramlardan ve saygısızlık, yalan, hile, aldatma gibi ahlaki kötülüklerden koruyacaktır. Sadece namaz ve oruç değil, Yüce Rabbimizin bizlere emrettiği bütün ibadetlerin insanoğlunun hayatına aktarılmaya başlandığı en önemli zaman dilimi gençliktir. Bu sebeple gençlerimizin ibadet hayatlarını güzelleştirmek için onlara örnek olmalı ve ibadet yapmaları için güzel sözler ve güzel davranış modelleriyle teşvik olmalıyız.

Gençlerimizin hayatına aktarmamız gereken bir başka önemli husus ise ahlaki ilkelerdir. Ahlaksızlık bir insan için en büyük yıkımdır. Bu yıkım hem maddi alanda, hem bedeni alanda, hem de manevi alanda gerçekleşmektedir. İslam Peygamberinin gönderilme amacı olarak ahlaki güzelliklerin tamamlanması ilkesinin ön planda tutulması, Peygamber Efendimizin ahlaki yaşantısının “Sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin”[6] ayetiyle yüceltilmesi unutulmamalıdır. Ahlaki ilkelerin hayata aktarılacağı ve yaşantı haline dönüştürüleceği en önemli çağ gençliktir.

İslam Dini en güzel ahlaki prensipleri ortaya koyan bir dindir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.) Efendimiz tarafından bizlere miras bırakılan başlıca güzel ahlaki ilkeler şunlardır. Doğruluk, sözünde durmak, temizlik, cömertlik, sabır, tevazu, iffet ve haya, tevekkül, kanaat etmek, şükür, çalışma, şefkat, cesaret, nezaket, vefa, hoşgörülü olmak, güler yüzlü, güzel sözlü olmak, sadelik. Güzel ahlakın yanında birde kötü huy ve davranışlar vardır. Bunlar; yalan, iftira, gıybet, kötü zan, alay etme, iki yüzlülük, sözünde durmama, gösteriş, haset, kin, düşmanlık, öfke, kibir, cimrilik, nemelazımcılık vb. Güzel huy ve davranışları gençlerimizin hayatlarına aktarmada elimizden gelen gayreti göstermeli, onların çirkin davranışlara düşmelerine engel olmalıyız. Nitekim Sevgili Peygamberimiz bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır.

مَا نَحَلَ وَالِدٌ وَلَدًا مِنْ نَحْلٍ أَفْضَلَ مِنْ أدَبٍ حَسَنٍ

“Hiçbir baba, çocuğuna, güzel terbiyeden daha üstün bir hediye veremez.”[7]

Gençlerimizin özellikle günümüzde en çok içinde bulundukları tehlike zararlı alışkanlıklardır. Günümüzde sigara kullanımı, alkol tüketimi, fuhuşun yaygınlaşması, esrar, eroin ve extazi gibi uyuşturucu maddelerin kullanımı ve kumar oynama gibi zararlı alışkanlıklara en çok müptela olanların başında gençler gelmektedir.

Günümüzde gençler arasında yaygın olarak kullanılan zararlı alışkanlıkların başında alkollü içecekler gelmektedir. Oysaki alkollü içecekler dinimizde haram kılınmıştır. Bir ayette Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إِنَّمَا الْخَمْرُ وَالْمَيْسِرُ وَالأَنصَابُ وَالأَزْلاَمُ رِجْسٌ مِّنْ عَمَلِ الشَّيْطَانِ فَاجْتَنِبُوهُ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

"Ey iman edenler! İçki, kumar, (tapınmaya mahsus) dikili taşlar, fal okları ancak şeytanın amelinden birer murdardır. Onun için bunlardan kaçının ki muradınıza eresiniz.”[8] Dinimizin haram kıldığı alkollü içeceklerin bedenimize de çok büyük zararları mevcuttur. Alkol, kalp ve cilt damarlarını genişletir. Karaciğer hücrelerinde yağlanma meydana gelmesine, siroz hastalığına sebep olur, Alkollü içkinin hangi çeşidi olursa olsun böbrekleri bozar, zamanla iş göremez hale getirir, mideyi bozar, ağrı yapar, mide hastalıklarından olan gastrit ve ülsere sebep olur. İçki akıl ve hafızayı zaafa uğratır. Sinirler alkole karşı hassastır,sinir hücreleri zedelenir. El titremeleri, tikler, felçlerden tutun, bütün ani ölümlere varıncaya kadar nice felaketlere sebebiyet verir.[9] Dinimizin yasak kapsamına aldığı, tıbbende birçok zararların olduğu alkollü içeceklerden gençlerimizi korumalı, “bir kereden bir şey olmaz, düğündür, eğlencedir, bu zamanda olmayacakta başka ne zaman olacak” gibi çok yanlış sözleri bırakmalı, evlatlarımızın geleceklerini karartmamalıyız.

Bir başka zararlı alışkanlık ise sigaradır. Günümüzde tütün kullanımının gençlik yaşından gerilere çocukluk dönemine kadar indiğini üzülerek takip etmekteyiz. “Bir kereden bir şey olmaz” diye başlanan ve diğer zararlı alışkanlıklardan kurtarılabilse bile kendisinden kurtarılamayan en önemli ve en yaygın zararlı alışkanlıkların başında sigara içilmesi gelmektedir. Oysaki Yüce Rabbimiz bizlere kendi elimizle kendimizi tehlikeye atmamızı tavsiye etmekte ve israfı haram kılmaktadır. İlgili ayetler şöyledir.

وَلاَ تُلْقُواْ بِأَيْدِيكُمْ إِلَى التَّهْلُكَةِ “Kendinizi elinizle tehlikeye atmayın...”[10] “Yiyiniz, içiniz, fakat israf etmeyiniz, Çünkü O, israf edenleri sevmez.”[11] Sigara, kişiyi belki aniden öldürmese bile yavaş yavaş hastalıklara ve sonucunda sağlıksız bir yaşam ve sağlıkla sürdürülemeyen bir hayata ve ölüme sürüklemektedir. Ayrıca hem bedenen hem de mali anlamda israftır. Bunun yanında bedene verdiği zararlar ise saymakla bitmemektedir.

Tıp ilerledikçe her geçen gün sigaranın vücuda verdiği zararlar ortaya çıkmaktadır. Bunlardan bazıları şunlardır. Ülkemizde yılda yaklaşık 100 bin kişi sigara ve bağlı hastalıklardan hayatını kaybetmekte, Sigara dumanının içerdiği karbon monoksit kan dolaşımına girerek pıhtılaşmaya yol açmakta ve atardamarların iç duvarlarına zarar vererek kalp krizlerine neden olmaktadır. Koroner kalp hastalıklarından ve bu hastalıkların yol açmakta, sigara dumanı; katran, karbon monoksit ve nikotine ek olarak, amonyak, arsenik, hidrojen siyanür ve metan gibi son derece zehirli olan 4 binden fazla kimyasal madde içermektedir. sigara kullanımı, insan vücudunun savunma sistemini çökertmekte, akciğer, ağız boşluğu, yemek borusu, boyun, pankreas, mesane, böbrek, mide ve kan kanserine yol açmaktadır. Sigara ayrıca; peptik ülser, kronik bronşit, felç, astım, reflü, erken menopoz, diş eti iltihabı, kemik erimesi ve katarakt hastalıklarına zemin hazırlarken, hamilelerde erken doğum ve düşük doğum ağırlığı risklerini de beraberinde getirmektedir. Sigara içmeyi bir kez deneyen her dört kişiden üçü sigara tiryakisi olmaktadır.[12]

Günümüzde özelikle gençler arasında en yaygın kullanılan zararlı alışkanlıkların başında ise esrar, afyon, eroin, kokain, morfin gibi uyuşturucu maddeler gelmektedir. Ayrıca alkol oranının düşük tutulup sanki zararı yokmuş gibi sunulması gibi, uyuşturucu maddelerden olan ekstasi (ecstasy) gibi haplarda gençlere zararları yokmuş ve bağımlılık yapmıyormuş gibi sunulmaktadır. Oysaki insan hayatında bir kere başladıktan sonra her daim istenilmesine sebep olan ve tıbbi müdahalelere rağmen çoğu zaman bırakılamayan en tehlikeli alışkanlıkların başında uyuşturucu bağımlılığı gelmektedir. Gençlerimizin böyle bir zarara bulaşmamaları için öncesinde gerekli bütün tedbirleri almalıyız.

Diğer bir zararlı alışkanlık ise zamanın boşa geçirilmesine ve haksız şekilde paranın el değiştirmesine sebep olan kumardır. Oysaki kumar haksız bir kazançtır, hakız kazanç ise Yüce Dinimizde haram kılınmıştır. Kumar ve alkolün insanoğluna vereceği ortak zararlar mevcuttur. Kur’an-ı Kerim bu hususa şöyle işaret etmektedir. “Şeytan içkide ve kumarda ancak aranıza düşmanlık ve kin düşürmek, sizi Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık siz (hepiniz) vazgeçtiniz değil mi?”[13] Hayatların baharında ve yaşam enerjisinin en üst seviyede olduğu gençlerimizi, zamanı boş geçirmeye ve bir başkasının parasını haksız yere yemeğe sevk eden kumarın zararlarından korumalı, kendi yaşantımızla onlara örnek olmalıyız.

Günümüzde gençlerin içinde bulunmuş olduğu bir başka problem ise, gayri meşru birlikteliklerin fazlalaşmasıdır. İslam Dini insanların meşru yollardan yani kabul edilen bir nikah akdi ile aile yuvası kurmaları için teşvik getirirken, gayri meşru ilişki olan zinayı ise haram kılmaktadır Yüce Rabbimiz bir ayette şöyle buyurmaktadır.

وَلاَ تَقْرَبُواْ الزِّنَى إِنَّهُ كَانَ فَاحِشَةً وَسَاء سَبِيلاً

“Zina’ya yaklaşmayın. Çünkü o, son derece çirkin bir iştir ve çok kötü bir yoldur.”[14] Yüce Rabbimiz sadece zina yapmayı yasaklamamakta zinaya yaklaşılmamasını murat etmektedir. Yani zina ne kadar tehlikeli bir husus ise, zinaya götüren unsurlarda aynı şekilde insan hayatına sıkıntılar veren bir husustur. Bu sebeple gençlerimizin kabul gören bir nikah çerçevesinde aile yuvası kurmalarını teşvik etmeli ve bu konuda üzerimize düşen görevleri yerine getirmeliyiz. İnsanlara sıkıntı ve külfet getirin maddi zorluklara zemin hazırlanmamalıdır. Maddi olanakları olmayan gençlere ise her kesimden yardım edilmeli, meşru bir aile birlikteliği sağlanmalıdır.

Bir milleti millet yapan temel değerlerin başında milli değerleri gelmektedir. Vatan, bayrak, kültür, dil, marş vb. gibi unsurlar milli değerlerimizi ifade etmektedir. Üzerinde yaşanılan ve kültürün oluşturulduğu topraklara vatan denilmektedir. Vatan sadece toprak parçası değildir. Vatan üzerinde yaşayan insanlar için hürriyet demektir. Esaret altında olmamak demektir. Bir milletin, belli bir topluluğun veya bir kuruluşun simgesi olarak kullanılan, renk ve biçimle özelleştirilmiş, genellikle dikdörtgen biçiminde kumaş, olarak tarif edilen bayrak, sadece kumaştan ibaret değildir. Bayrağa değer veren bir milletin kendisidir. Şanlı bayrağımız ise varlığımızı devam ettirdiğimizin nişanesidir. Al bayrağımızı dalgalandırmak ise hepimize düşen şerefli bir görevdir.

Kültür, toplumların oluşturduğu bütün güzellikleri ifade eden bir kavramdır. Bugün, kendi kültürümüzde olmayan birçok şey kendi kültürümüz gibi yansıtılmaktadır. Düğünlerimizde, eğlencelerimizde, cenazelerimizde toplum yaşantımızın her kesiminde kendi özümüze ait şeylerin yavaş yavaş yıpratılarak hayatımızdan çıkarılmaya çalışıldığına şahit olmaktayız. Kültür bizi birbirimize bağlayan en önemli faktörlerdendir. Kültürün yozlaşması, önceki nesle ait önemli örf ve adetlerin bir sonraki nesle aktarılamaması bizler için büyük sıkıntılar doğuracaktır. Gençlerimize geçmişten getirdiğimiz milli ve manevi değerlerle yoğrulan kültürümüz mutlaka aktarmalı, onlarında bir sonraki nesle bu mirası aktarmalarına yardımcı olmalıyız.

En büyük zenginliklerimizden biri de Türkçe’mizdir. Bugün üzülerek görmekteyiz ki, güzel dilimiz Türkçe yerine yabancı kelimelerin kullanımı çokça fazlalaşmıştır. Bu sebeple gençlerimize dilimizin en güzel ifadelerini aktarmalı, yabancılaştırılmanın etkisinden kurtarmalıyız.

Her milletin kendine özgü bir marşı vardır. Bizim marşımız İstiklal Marşı ise, toplumsal birlikteliğimizden, düşmana esir olmamayı şeref saymaktan, bu vatan uğruna can vermekten, cennet vatanı kimselere bırakmamayı ahdetmekten ortaya çıkmıştır. İstiklal Marşı Mehmet Akif Ersoy tarafından kaleme alınsa da hepimizin ortak düşüncelerinin tezahürüdür.

Gençlik yıllarını güzellikler içinde geçiren insanlar bahtiyar, gençliğini yanlışlıklar içinde geçirip onun kıymetini bilmeyenler ise hep üzüntü içerisine olmuşlardır. Bu sebeple gençlik, Allah katında da kullar nazarında da ömür sermayesinin en kıymetli zaman dilimidir. Kur’an-ı Kerimde bizlere verilen bütün nimetlerden sorguya çekileceğimiz ifade edilmiştir.(1) Sevgili Peygamberimizde bir hadislerinde gençliğin önemini bizlere şöyle bildirmektedir. “İnsanoğlu kıyamet gününde; gençliğini nerede ve nasıl harcadığından… sorguya çekilmedikçe yerinden ayrılamaz.”(2)

Gençler meyve vermeye hazırlanan bir ağaç gibidir. İlgi gösterilirse en güzel meyveleri alma imkanı vardır. Bu sebeple gözümüzün nuru, ailelerimizin neşesi ve toplumumuzun geleceği olan gençlerimize sahip çıkmalı, onlara değer vermeli, görüş ve önerilerine saygı duymalı, milli ve manevi değerlere bağlı bir hayat tarzı benimsemeleri için gerekli tedbirleri almalıyız. Ana-baba olarak bizler başta kendi çocuklarımız olmak üzere, bütün gençlerin ıslahı için çalışmalı, olgun davranış şekillerini kendilerine kazandırmalı, milletimiz ve vatanımız için faydalı birer insan olmalarına gayret göstermeliyiz. Dini bir terbiye almış, milli geleneklerine bağlı insanların kendilerine ve başka insanlara faydalı olacağı da hiçbir zaman unutulmamalıdır.

Bir ülkenin geleceği, en büyük enerjisi gençliktir. Gençliğin başıboş bırakılması, milli ve manevi değerlerden yoksun olarak yetiştirilmesi toplumlar için büyük sıkıntılar doğuracaktır. Bu sebeple gözümüzün nuru olan gençlerimizi ilimle, imanla, güzel ahlakla yetiştirmek için elimizden gelen bütün gayretleri göstermeliyiz. Unutmayalım ki, zararlı alışkanlıklara müptela olmuş, çirkin ahlakla donatılmış, milli ve manevi değerlerden uzaklaşan gençlerin zararı hem kendisine hem ailesine hem de bütün topluma olacaktır.

Yüce Rabbim imanla, irfanla, güzel ahlakla, vatanına, milletine bağlı geçmişten almış olduğu enerjisini geleceğe aktarabilen gençler yetiştirmeyi cümlemize nasip etsin. Zararlı alışkanlıklarına müptela olmuş kardeşlerimizi bu sıkıntılardan kurtarsın. Hayırlı gelecekler görmeyi nasip etsin.

Cumanız mübarek olsun. Allah’a emanet olun.




.
__________________
*********ASLA BİRİLERİNİN UMUDUNU KIRMA BELKİDE SAHİP OLDUĞU TEK ŞEY "O" DUR **********
KALEGÜNEY
Alıntı ile Cevapla
Alt 31 July 2009, 10:17   Mesaj No:332

umut

Papatyam Editörü
Papatyam Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:umut isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Papatyam No : 1242
Üyelik T.: 19 February 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:İSTANBUL
Yaş:62
Mesaj: 13.567
Konular:
Beğenildi:
Beğendi:
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Ynt: CUMANIZ MÜBAREK OLSUN

Gıybet ve Zararları

Yüce Allah, var ettikleri içinde insanı, en mükemmel olarak yaratmış, ona güzel bir fiziki yapı vermiş, hayatını devam ettirebilmesi için iyiyi kötüden ayırma kabiliyeti olan akıl vermiş, kalbindeki duyguları ve aklında kurguladıkları şeyleri ifade etmesi içinde ilahi bir lütuf olan dil vermiştir. Rabbimiz insanların her husus da iyilikler ve güzellikler içerisinde olmalarını arzu ederken, kendilerine yakışmayacak çirkinliklerinde her çeşidinden uzak durmalarını öğütlemektedir. İnsanoğlunun dilinden çıkan ve kendisine dünya ve ahiret sıkıntısı getiren zararlardan biride gıybettir.

Sözlükte "uzaklaşmak, gözden kaybolmak, gizli kalmak" gibi anlamlara gelen "gayb" kökünden türeyen gıybet, dinî bir kavram olarak, bir kimseden, gıyabında hoşlanmadığı sözlerle bahsetmek demektir.[1] Kur’an-ı Kerimde Yüce Rabbimiz gıybeti yasaklamış ve gıybet edenlerin kardeşinin etini yediği benzetmesi yapılarak insanların bu yanlış davranıştan uzaklaştırmak istemektedir. Nitekim Hucurat Süresinde şöyle buyrulmaktadır.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اجْتَنِبُوا كَثِيراً مِّنَ الظَّنِّ إِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ إِثْمٌ وَلَا تَجَسَّسُوا وَلَا يَغْتَب بَّعْضُكُم بَعْضاً أَيُحِبُّ أَحَدُكُمْ أَن يَأْكُلَ لَحْمَ أَخِيهِ مَيْتاً فَكَرِهْتُمُوهُ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ تَوَّابٌ رَّحِيمٌ

Ey iman edenler! Zannın bir çoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.”[2]

Sevgili Peygamberimizde bir hadislerinde gıybeti şöyle tarif etmektedir. "Gıybet nedir, bilir misiniz?" Allah ve Resûlü daha iyi bilir, dediler. Hz. Peygamber: "Gıybet, din kardeşini hoşlanmadığı bir şey ile anmandır" buyurdu. Söylenen ayıp eğer o kardeşimde varsa, ne dersiniz?" diye soruldu. "Eğer söylediğin şey onda varsa gıybet ettin; yoksa, o zaman ona iftira ettin demektir," buyurdu.[3]

Gıybetin en önemli özelliği kişinin hakkında bilgi sahibi olmadığı konu hakkında ileri geri konuşmasıdır. Oysaki Allah-u Teala bir ayette bizlere şu tavsiyede bulunmaktadır.

وَلاَ تَقْفُ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ إِنَّ السَّمْعَ وَالْبَصَرَ وَالْفُؤَادَ كُلُّ أُولـئِكَ كَانَ عَنْهُ مَسْؤُولاً

"Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi, yaptıklarından sorumludur."[4]

İnsan bazen söylediği sözlerin kimse tarafından duyulmayacağı zannına kapılır. Oysaki insanlar tarafından bilinmese bile, insanı yaratan ve dünyada yaptıklarını hesaba çekecek olan Allah-u Teala yarattıklarının neler yaptığını bilmekte ve her insana yapmış olduklarını, konuşmuş olduklarını yazıcı birer melek görevlendirmiştir. Kur’an-ı Kerim bu hususa şöyle işaret etmektedir.

مَا يَلْفِظُ مِن قَوْلٍ إِلَّا لَدَيْهِ رَقِيبٌ عَتِيدٌ

"İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında onu gözetleyen yazmaya hazır bir melek bulunmasın." [5]

İmam Gazali Gıybet hakkında şu önemli bilgileri bizlere aktarmaktadır. Gıybet duyduğu zaman insanın hoşuna gitmeyen, gıyabında yapılan konuşmadır. Söylemiş olduğun şey, ister bedeninde, ister nesebinde, ister ahlâkında, ister fiilinde, ister zihninde, ister bünyesinde olsun hiçbir fark yoktur. Hatta elbisesinde, evinde ve bineğinde bile hoşuna gitmeyen bir eksikliği belirtsen yine gıybet olur. Dil ile söylemek, ancak başkasına Müslüman kardeşinin bir eksikliğini anlattığın ve hoşuna gitmeyen bir vasfını belirttiğin için haram olmuştur. Bu bakımdan ta'rizen kendisinden bahsetmek, açıkça kendisinden bahsetmek gibidir. Bu hususta fiil de söz gibidir. İşaret, îma, dudak bükme, göz kırpma, yazı, hareket ve maksadı belirten her türlü söz, açıkça söylemek gibidir. O halde bunların tümü gıybet ve haramdır. Başkasının durumunu hikâye etmek sûretiyle taklidini yapmak da gıybettir. Aksayarak yürümek veya kişinin yürüdüğü gibi yürümek gıybettir. Yazı ile gıybet de böyledir. Çünkü kalem de bir dildir. Bir kitabın yazarı, belli bir şahıstan bahseden kitabında onun konuşmasını çirkin gösterirse gıybet olur.

Gazali gıybet etmenin sebeplerini şöyle ifade etmektedir. Kızdığı insan için kinini hafifletmek, arkadaşlarına uymak, kendi aleyhine harekete geçeceğini anlayan kişinin atak davranması, kendisine isnat edilen bir kusurdan kurtulma, gösteriş ve övünme isteği, haset, eğlenmek, şakalaşmak, vakitleri eğlenerek geçirmek, hor görmek, şaşkınlığın tezahürü, başkasına acımak ve Allah için gazaplanma görünümü altında gıybet etmek.[6]

Gıybeti mübah kılan sebepler vardır. Bunlar altıdır:

1. Tezallüm: Zulme uğramış bir kimsenin, hükümdar veya hâkim gibi, zâlime karşı kendisine yardımcı olabilecek yetki ve kudrete sahip birine gidip "Falan bana şöyle şöyle haksızlık etti" demesi câizdir.

2. Bir kötülüğün önlenmesi veya bir asînin yola getirilmesini temin için yardım istemek: Kişinin, güçlü olduğunu sandığı bir kimseye gidip sırf bir kötülüğü ortadan kaldırmak niyetiyle, "Falanca şu kötü işleri yapıyor, onu bundan alıkoy" demesi câizdir. Böyle bir niyet taşımazsa, bu yaptığı haramdır.

3. Fetvâ almak: Bir kişinin müftü'ye gidip "Babam, kardeşim, kocam veya falan adam bana zulmetti. Bunları yapmaya hakları var mıdır? Bundan kurtulmamın, hakkımı almamın ve haksızlığı önlememin yolu nedir?" gibi sözler söylemesi, ihtiyaçtan dolayı câizdir. Ancak, "Şöyle şöyle yapan bir kimse veya bir eş hakkında ne dersiniz?" diye üstü kapalı olarak durumu arz etmesi ihtiyata daha uygun ve fazilete daha muvafık olur. Nitekim böyle bir üslupla da maksat hasıl olur. Bununla beraber, inşallah aşağıda zikredeceğimiz Hind'in rivayet ettiği hadiste olduğu gibi haksızlık eden şahsın açıkça söylenmesi de câizdir.

4. Müslümanları şerden sakındırmak ve iyiliklerini istemek (nasihat): Bunun çok çeşitli uygulaması vardır:

a) Hadis râvilerinden ve şahitlerden kusurlu olanları cerhetmek. Bu, müslümanların icmâı ile câizdir. Hatta yerine göre vâcip bile olur.

b) Bir kimse ile dünürlük, ortaklık, komşuluk, alış-veriş vs. yapılmak, emânet bırakmak istenildiği zaman ve benzeri durumlarda kendisine danışılan kişinin bildiğini gizlememesi, aksine, büyük bir hayırhahlıkla bildiklerini olduğu gibi söylemesi gerekir.

c) Dini ve din bilimlerini öğrenmek isteyen birinin, bid'atçı veya günahkâr (fâsık) bir hocadan ders aldığına şâhid olup zarar göreceği endişesine kapılan kimsenin, o öğrenciye öğüt verip hocasının halini açıklaması gerekir. Bu da yine sırf öğüt vermek maksadına yönelik olmalıdır. Bu iş tehlikeli ve yanılgıya açıktır. Çünkü uyarıda bulunan kişi çekememezlik duygusuna kapılmış olabilir. Şeytan onu yanıltabilir. Bu noktada çok uyanık ve dikkatli olmak gerekir.

d) İster ehli olmadığı için, ister günahkâr olduğu için isterse başkaları tarafından yanıltıldığı için yahut daha başka bir sebepten dolayı üstlendiği görevi gerektiği şekilde yapmayan bir yetkilinin durumunu daha üst bir yetkiliye bildirmek suretiyle o görevlinin dürüst hareket etmesini sağlamasını veya onu görevden uzaklaştırarak lâyık olan bir başka kişiyi görevlendirmesini sağlamaya çalışmak, onu buna teşvik etmek câiz ve gereklidir.

5. Fıskı ve bid'atçılığı âşikar olan kimsenin, meselâ açıkta şarap içmek, insanların malına el koymak, haksız öşür almak, haraç kesmek, zorla baş olmaya, başa geçmeye çalışmak, kötü ve gayri meşrû işlere yönelmek gibi tavırlar gösteren kimsenin hakkında konuşmak câizdir. Çünkü kendisi kötülüğünü açığa vurmuştur. Ancak onun açığa vurduklarının dışındaki başka ayıplarının anılması -onların da söylenmesini gerektiren daha başka sebep veya sebepler yoksa- haramdır.

6. Tarif etmek: Bir insan şaşı, topal, sağır, kör ve buna benzer başka lakaplarla biliniyorsa, onu sırf tarif edebilmek için bu lakapları kullanmak caizdir. Ancak bu lakapların, kişinin değerini düşürme amacıyla takılması haramdır. Böyle lakaplarla bilinen kişilerin bu lakaplar söylenmeden tarif ve tanıtımı mümkün olduğu sürece bunları kullanmamak daha doğrudur.[7]

Gıybet dile getirmek dinimizde nasıl yasak kılınmışsa gıybet dinlemekte aynı şekilde yasak kapsamına alınmıştır. Nitekim Yüce Rabbimiz müminlerin vasıflarını bizlere şu şekilde bildirmektedir. “Mü'minler, boş ve faydasız şeylerden yüz çevirirler.”[8] Bir başka ayette ise şöyle buyrulmaktadır.

وَإِذَا سَمِعُوا اللَّغْوَ أَعْرَضُوا عَنْهُ وَقَالُوا لَنَا أَعْمَالُنَا وَلَكُمْ أَعْمَالُكُمْ سَلَامٌ عَلَيْكُمْ لَا نَبْتَغِي الْجَاهِلِينَ

“Boş sözü işittikleri vakit ondan yüz çevirirler ve, “Bizim işlerimiz bize, sizin işleriniz de size. Selam olsun size (bizden size zarar gelmez). Biz cahilleri istemeyiz” derler.”[9]

Gıybet edildiği zaman aynı ortamı paylaşan insanlar, gıybet edenin yapmış olduğu şeyin hatalı olduğu dile getirilmeli ve bu hatalı şeye devam edilmesini engellemelidirler. Hz. Peygamber (s.a.s) Efendimizde bir hadislerinde gıybet edenin gıybetini susturmanın kişiye getireceği kıymeti şöyle ifade etmektedir.

منْ ردَّ عَنْ عِرْضِ أخيهِ، ردَّ اللَّه عنْ وجْههِ النَّارَ يوْمَ القِيَامَةِ

“Kim, (din) kardeşinin ırz ve namusunu onu gıybet edene karşı savunursa, Allah da kıyamet günü o kimseyi cehennemden korur.”[10]

Yukarıda gıybet ile ilgili yapmış olduğumuz izahatlar ışığında gıybetin zararlarını şöyle ifade edebiliriz.

1.Gıybet toplumun huzur ve güvenini zedeleyen bir unsurdur. Toplumda fertlerin birbirlerinin arkalarından konuşmaları sebebiyle kişiler arasında güven ortadan kalkar. Birbirine güvenmeyen fertlerin meydana getirdiği toplumda da asla huzur ve güven olmaz.

2.Bir insanı arkasından çekiştirdiğimiz zaman, kendisi yanımızda olmadığından dolayı kendisini savunamaz. Nasıl ki bir ölü kendini savunamazsa yanımızda olmayan bir insanda kendini öyle savunamaz. Bu sebeple ayet-i kerimede “sizden biriniz ölmüş kardeşinizin etini yemek ister mi” ifadesiyle bu husus hatırlatılmaktadır. İşte gıybet de bir ölünün etlerini parçalayıp yemek gibi çok çirkin bir davranıştır.

3.Gıybet kişiye dünya ve ahiret sorumluluğu getirmektedir. Dünyada arkasından gıybet ettiğimiz kişiden helallik almakla mükellefiz. Eğer helallik alınmazsa kul hakkına girileceğinden dolayı, ahirette Sevgili Peygamberimizin bizlere bildirmiş olduğu “Müflis” edenlerden olunacaktır. Ahirette kul hakkının karşılığı ya kazanılan sevabın ödenmesi yada eğer sevap yoksa hakkını yediğimiz insanın günahlarını almamızla olur ki, gıybetin sonucunda kul hakkı, kul hakkının sonucunda ise dünya ve ahiret sıkıntısı vardır.

4.Gıybet, hakkında bilgi olunmayan bir şeyin peşine düşmek demektir ki, buda insana fayda yerine zarar getirecektir.

5.Kur’an-ı Kerim’de her konuşulan şey kayıt altına alındığı ve kayıt altına alınan şeylerden hesaba, sorguya çekileceğimiz bizlere bildirilmektedir. Ahirette sıkıntı çekmemek için dünyada dilimize sahip çıkmalıyız. Dünyada kendisine sahip çıkılmayan bir dilin sıkıntısı ise ahirette çok büyük olacaktır.

6.Kişinin gıybet etmemesi dilini koruması Allah’a ve ahiret gününe imanının tam ve kamil ifadesidir. Sevgili Peygamberimiz bir hadislerinde bu hususa şöyle dikkat çekmektedir. "Allah'a ve âhiret gününe inanan, ya hayır söylesin ya da sussun."[11] Şunu da ifade etmekte fayda var ki, hayır söylemek veya sükut eylemek, imanın aslının değil, olgunluğunun göstergesidir.

7. Müslüman’ın en önemli özelliği ise, en üstün vasfı ise dilinden emin olunmasıdır. Gıybet edildiği zaman kişilerin birbirine olan güveni ortadan kalkmaktadır. Sevgili Peygamberimiz bir hadislerinde kendisine hangi Müslüman en üstündür sorusuna "Dilinden ve elinden müslümanların emniyette olduğu kimse" cevabını vermiştir.[12]

8.Gıybet eden kişi söylediği söze pek dikkat etmeden söz söylemektedir. Önemsenmeyen bir söz ise, kişiye birçok sıkıntılar getirebilir. Bir hadislerinde Hz. Peygamber (s.a.s) şöyle buyurmaktadır. "Kul, Allah'ın hoşnut olduğu bir sözü söyler, fakat onunla Allah'ın rızâsını kazanacağı hiç aklına gelmez. Halbuki Allah, o söz sebebiyle, kendisine kavuştuğu kıyamet gününe kadar o kimseden hoşnut olur. Yine bir kul da Allah'ın gazabını gerektiren bir söz söyler fakat o sözün kendisini Allah'ın gazabına çarptıracağını düşünmez. Oysa Allah, o kimseye o kötü söz sebebiyle kendisine kavuşacağı kıyamet gününe kadar gazap eder."[13]

9.Dilin korunmasının önemi çok büyüktür. Çünkü dilin korunmaması kalbi katılaştırır. Çok söz söyleyenlerin ise dilini koruma imkanı yoktur. İşte gıybet gibi hususlar kalbin katılaşmasına sebep olmaktadır.

10.Dil kalbin ve aklın aynasıdır. Kişinin maddi ve manevi hayatının tesirlerinin ortaya çıkmasıdır. Bu sebeple dile hakim olmak kalbe ve akla hakim olmak demektir. Bir başka ifadeyle kalp ve akıl ne kadar düzgünse dilde o kadar düzgün olur. Peygamber Efendimiz bu hususu çok güzel bir örnekle zihinlerimize sunmaktadır. "İnsan sabahlayınca, bütün organları dil'e baş vurur ve (âdeta ona) şöyle derler: Bizim haklarımızı korumakta Allah'dan kork. Biz ancak senin söyleyeceklerinle ceza görürüz. Biz, sana bağlıyız. Eğer sen doğru olursan, biz de doğru oluruz. Eğer sen eğrilir, yoldan çıkarsan biz de sana uyar, senin gibi oluruz."[14]

11. Çok konuşan çok yanılmaktadır. Konuşulan şey hakkında konuştuğumuz kişide varsa onun adı gıybettir. Eğer yoksa iftira etmiş oluruz. İkisi de tehlikeli ve sıkıntılı bir durumdur. İftiranın getirdiği zararlar ise, gıybetten daha kötüdür.

12.Gıybet, hüküm olarak haramdır. Bu sebeple gıybet yapmamızın karşılığında kul hakkını yememizin karşılığı olan günahın yanında birde haram bir fiili işleme günahını kazanmış olacağız.

Sonuç olarak şunu ifade edebiliriz ki, kendimiz için istemediğimiz bir şeyi başkası için yapmamız hiç hoş bir davranış şekli değildir. Çünkü bir insanı arkasından, onun bulunmadığı yerde, kendisinde olan ve fakat duyduğu zaman asla hoşlanmayacağı bir şeyle anmak ve çekiştirmek çok çirkin bir davranıştır. Böyle bir davranış şeklinin bize yapılmasını asla arzu etmeyiz. Bu sebeple bizlerde gıybet denilen bu hastalıktan kurmalı, yapmış olduğumuz gıybetler için Yaratanımızdan tövbe dilemeli ve hak yemişsek ödeşme yeri olan ahiret bırakmadan bu dünyada helallik almalıyız.

Yüce Rabbim bizleri dilimize sahip çıkanlardan, gıybet etmeyenlerden eylesin. Yapmış olduğumuz hataları dergah-ı izzetinde af eylesin.

Allah’a emanet olun. Cumanız mübarek olsun.

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Dini Kavramlar Sözlüğü, DİB Yayınları, “Gıybet” maddesi

[2] Hucurat, 49/12

[3] Müslim, Birr 70

[4] İsra, 17/36

[5] Kaf, 50/18

[6]Daha fazla bilgi için bkz. İhya-u Ulumi’d-Din, İmam Gazali, c.III, s. 315-348

[7] Riyazü’s-Salihin, c.VI, s.471-472

[8] Mü’minun, 23/3

[9] Kasas, 28/55

[10] Müslim, Birr, 20

[11] Buhârî, Edeb 31

[12] Buhârî, Îmân 4

[13] Riyazü’s-Salihin, Hadis No:1519

[14] Tirmizi, Zühd, 61

__________________
*********ASLA BİRİLERİNİN UMUDUNU KIRMA BELKİDE SAHİP OLDUĞU TEK ŞEY "O" DUR **********
KALEGÜNEY
Alıntı ile Cevapla
Alt 14 August 2009, 12:33   Mesaj No:333

umut

Papatyam Editörü
Papatyam Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:umut isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Papatyam No : 1242
Üyelik T.: 19 February 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:İSTANBUL
Yaş:62
Mesaj: 13.567
Konular:
Beğenildi:
Beğendi:
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Ynt: CUMANIZ MÜBAREK OLSUN

CUMANIZ MÜBAREK OLSUN

Uğur Kepekçi


İslam inancına göre günlerin en faziletlisi, en kutsalı ve bayram niteliğindeki günü Cuma günüdür. Cuma günü, öğle vakti kılınan namaz, Cuma namazıdır. Bu namazı kılmak hür ve buluğa ermiş, erkek Müslümanlara farzdır. Cuma suresindeki ayetle farz olmuştur.


“Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrıldığınızda hemen Allah’ı zikre koşun ve alışverişi bırakın. Bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır “ (9. ayet).


Burada Müslümanlara, Cuma ezanını duyar duymaz her türlü çalışmayı ve alışverişi bırakmaları emredilmektedir. “Bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır” denilmekle, Müslümanları, cazip olan alışveriş meşguliyetinden, daha kârlı olan Allah zikrine (namaza) teşvik etmekte; böylece onları disipline etmektedir.


“Namaz bitince yeryüzüne dağılın. Ve Allah’ın fazlından isteyin. Ve Allah’ı çok zikredin ki, felaha eresiniz “ (10. ayet).


Bu âyet de, İslâm dininin dünya–ahiret dengesini koruduğunu ispat etmektedir. İfade çok açık: Namazınızı kılınız ve hemen dünyalık kazancınıza,


işinize devam ediniz denilmektedir. Gerçi insan geçim peşinde koşarken de Allah’ı anabilir, hatta geçim için yaptığı faaliyeti, “Eli kârda, gönlü yarda” olursa, ibadet haline getirebilir. Bu ayet–i kerimede namazla Allah’ı zikir, birlikte anılmıştır. Allah’ı çokça zikredenlerin kurtuluşa ereceğinden bahsedilmiştir.


“Onlar bir ticaret veya bir oyun ve eğlence gördükleri zaman seni ayakta bırakarak oraya yöneldiler. De ki; Allah’ın katında olan, oyun ve eğlenceden de, ticaretten de daha hayırlıdır. Ve Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır” (11. ayet). Cabir (r.a.) der ki: “Biz Rasûlullah(s.a.s.) ile namazımızı kılarken birden yiyecek mal taşıyan bir kervan çıkageldi. Herkes ona koştu. Peygamberin yanında, aralarında Hz. Ebu Bekir ve Ömer (r.a.)’in bulunduğu oniki kişiden başka kimse kalmadı. Bunun üzerine yukardaki âyet nazil oldu” Buhari, Tefsîr Sûretü’l–Cum’a; Müslim, Tefsîr).


Âyet–i Kerîme bize; Rasûlullah (s.a.v.)’ın ashabının gönlünde İslami hayat tarzını nasıl ilmek ilmek dokunduğunun ispatı açısından çok manidardır.


Cuma günü madem ki Allah’ın kıymet verdiği özel bir gündür; o zaman bizler de Cuma gününe daha fazla önem vermeliyiz.


Geçerli bir mazeretimiz yoksa Cuma namazını terk etmemeliyiz


“Her kim önemsemediği için üç Cuma’yı terk ederse, Allah onun kalbini mühürler” (Ebû Davûd, Salât 210) buyurulmakla, insanlar uyarılmıştır

Cuma namazına gitmeden önce, eğer mümkünse mutlaka gusül abdesti almalıyız. Önemini yine Allah Resulünden öğreniyoruz:


“Bir kimse Cuma günü gusleder, elinden geldiği kadar temizlenir, yağ veya koku sürünür, sonra mescide gider bulduğu yere oturur ve namazını kılar, hutbeyi dinlerse; geçen Cuma’dan o Cuma ya kadar işlemiş olduğu günahları affolunur” (Buhârî, Cuma: 6).


Bildiğiniz gibi salavat okumak, Peygamberimizin şefaatine hak kazanmak için çok önemlidir. O zaman, diğer günlere nazaran Cuma günü salavat okumaya daha fazla önem vermek gerekmektedir.


“Sizin en faziletli günlerinizden biri Cuma günüdür. Cuma günü bana bolca salat u selam getiriniz. Çünkü sizin salatınız bana ulaşır” (Ebu Davud 1162. hadis).


Geliniz, bugüne kadar kıldığımız ve kılamadığımız namazlarımızı yeniden gözden geçirelim. Eksiklerimizi tamam etmeye çalışalım. Gayret edelim ki; “namazımız mirac, gönüllere ilaç olsun.”
__________________
*********ASLA BİRİLERİNİN UMUDUNU KIRMA BELKİDE SAHİP OLDUĞU TEK ŞEY "O" DUR **********
KALEGÜNEY
Alıntı ile Cevapla
Alt 28 August 2009, 13:44   Mesaj No:334

umut

Papatyam Editörü
Papatyam Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:umut isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Papatyam No : 1242
Üyelik T.: 19 February 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:İSTANBUL
Yaş:62
Mesaj: 13.567
Konular:
Beğenildi:
Beğendi:
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Ynt: CUMANIZ MÜBAREK OLSUN

BUGÜNKÜ HUTBEMİZİN KONUSU RAMAZAN VE ORUÇ

Muhterem Müslümanlar!

İslam'ın şartlarından biri de Ramazan ayında oruç tutmaktır. Oruç, Hz. Adem (a.s.)'dan beri bütün Peygamberlere ve ümmetlerine farz olan kadim bir ibadettir. Hz. Nuh (a.s.) bayram günlerinin haricinde bütün sene boyunca, Hz. Davut (a.s.) ise gün aşırı olarak oruç tutarlardı. Orucun farz oluşu ayet ve hadislerle sabittir. Allah (c. c.) Kur'an-ı Kerim'de mealen şöyle buyurmaktadır:

"Ey iman edenler, günahlardan korunmanız için sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de sayılı günlerde oruç, farz kılındı."[1]

Muhterem Mü'minler!

Oruç tutmaktan maksat dini bir vazifeyi ifa ederek Allah'ın emrini yerine getirmektir. Bununla beraber orucun sıhhî, ahlakî ve içtimaî bir takım faziletleri ve hikmetleri vardır.

Bunları şöyle hülasa edebiliriz:

Oruç sıhhat kazandırır. Zira mütemadiyen çalışarak yorulan mide ve diğer hazım organları faaliyetlerini azaltarak dinlenirler. Nitekim Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:

"Oruç tutunuz ki, sıhhat bulasınız"[2] İbni Mace'nin rivayet ettiği bir başka hadiste Allah Rasulü:

"Her şeyin bir zekatı vardır, vücudun zekatı da oruçtur. Oruç sabrın yarısıdır."[3] buyurmuştur.

Oruç, zenginlerin şefkat ve merhamet duyguları ile fakirlere bağlar. Oruç tutmakla, zenginler fakirlerin halini anlarlar, kibir ve gururdan vazgeçerek onlara yardım ederler.

Muhterem Müslümanlar!

Oruç tutmaktan maksat, nefsin terbiye ve ıslahı ile Allah'dan korkup, günahlardan ve fenalıklardan çekinmektir. Nefsimizi yemekten, içmekten ve diğer arzulardan men ettiğimiz gibi, orucumuzun makbul olması için şu hususlara riayet etmemiz gerekmektedir.

1. Gözümüzü Allah'ın men ettiği şeylerden, dilimizi yalan, gıybet, koğuculuk gibi kötülüklerden korumalıyız. Yüce Peygamberimiz bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Bir kimse oruçlu olduğu halde yalanı, dedikoduyu, yalanla iş görmeyi bırakmazsa Allah'ın, onun yemesini, içmesini terk etmesine ihtiyacı yoktur."[4]

2. Oruçlu iken her türlü münakaşadan ve kavgadan kendimizi korumalıyız. Nitekim Peygamber (s.a.v.); "Sizden biriniz oruçlu olduğu zaman çirkin ve kinci söz söylemesin. Cahiller gibi hareket etmesin. Her kim kendisine sataşır, çirkin söz söyler, dövüşmek isterse, ona ben oruçluyum desin"[5] buyurmaktadır.

Hutbemizi bir Hadis-i Kudsi ile bitirelim.

"Adem oğlunun işlediği her hayır ve sevabın ecri on mislinden yedîyüz misline kadar artırılır. Fakat oruç böyle değildir. Oruç, sırf benim nzam için yapılan ibadettir. Onun mükafatını ancak ben veririm. Çünkü kulum yemesini, içmesini ve bütün arzularını rızam için terketmiştir."[6]
O halde orucumuzu en güzel şekilde tutalım, böylece Ramazan'ı n feyzinden ve bereketinden müstefid olalım.
__________________
*********ASLA BİRİLERİNİN UMUDUNU KIRMA BELKİDE SAHİP OLDUĞU TEK ŞEY "O" DUR **********
KALEGÜNEY
Alıntı ile Cevapla
Alt 25 September 2009, 10:46   Mesaj No:335

umut

Papatyam Editörü
Papatyam Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:umut isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Papatyam No : 1242
Üyelik T.: 19 February 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:İSTANBUL
Yaş:62
Mesaj: 13.567
Konular:
Beğenildi:
Beğendi:
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Ynt: CUMANIZ MÜBAREK OLSUN

BUGÜNKÜ HUTBEMİZİN KONUSU ALAY ETMEK KÖTÜ BİR HUYDUR

Aziz Mü'minler!



İstihza (alay), söz, davranış veya yazı ile bir insanla eğlenmek, onunla alay etmek, onun haysiyet ve şerefini rencide etmek demektir. İslam, müslümanların gerek kendi aralarındaki münasebetlerinde ve gerekse başkalarına karşı olan davranışlarında mânevi hayata zarar verecek ve hakaret anlamı taşıyacak söz ve davranışları şiddetle yasaklamış ve bunlardan kaçınmalarını emretmiştir. "Ey mü'minler, bir topluluk diğer bir topluluğu alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da başka kadınları alaya almasınlar, belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi ayıplamayın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın; inandıktan sonra yoldan çıkmış olmak ne kötü bir isimdir. Tevbe etmeyenler, işte onlar zalimlerdir."[1]


Muhterem Müslümanlar!


Bir insanla alay etmek, onu değersiz görmek demektir. Halbuki insan, saygıdeğer bir varlıktır. Allah'ın ahsen-i takvim üzere yaratarak yeryüzünün halifesi kıldığı insanı hakir görmek yanlıştır. Kaldı ki, Allah, alay edilen kimsenin Allah katında alay edenden daha değerli olduğunu bildirmekte, alay edenler hakkında da şöyle buyurmaktadır.


“Senden evvelki Peygamberlerle de istihza edilmişti de istihza edenlerin yaptıkları maskaralıklar kendi başlarına gelmişti."[2]

Peygamberimiz de "Bir kimseye günah olarak müslüman kardeşini küçük görmesi kafidir"[3] buyurarak insanları bu kötü huydan kaçınmaya davet etmiştir.


Ayrıca Kur'an-ı Kerim, müslümanlarla alay eden münafıkların durumunu tavsif ederek şöyle buyurur :



“Bu münafıklar mü'minlerle karşılaştıkları vakit biz de iman ettik derler.Kendilerini saptıran şeytanları ile başbaşa kaldıklarında ise, biz sizinle beraberiz, biz mü'minlerle sadece alay ediyoruz derler. Gerçekte Allah onlarla istihza eder de azgınlıklarında onlara fırsat verir. Bu yüzden onlar bir müddet başıboş dolaşırlar. Îşte onlar, hidayete karşılık delaleti satın alanlardır. Ancak onların bu ticareti kazançlı olmamış ve kendileri de doğru yola girememişlerdir."[4]


Değerli Mü'minler!


Her ne şekilde otursa olsun, başkalarıyla eğlenmek, onu sevmediği ve hoşlanmadığı takaplarla çağırmak, ahlaki bakımdan çok çirkin bir harekettir. İnsan istihza ve alayın dışındaki her şeyi unutabilir, fakat bu gibi tavır, davranış ve hareketleri asla unutmaz. Bu sebeple İslam, insanları bu kötü huydan şiddetle men etmiştir. İslam, istihzayı, insanlara açıktan açığa sövüp saymayı, onları yazılı ve sözlü olarak tahkir ve tezyif etmeyi hoş görmez. Çünkü bu tür davranışlar insanın manevi hayatına tecavüz etmek manasını taşır ki, bu da ahlak yokluğundan, terbiye eksikliğinden ileri gelir. Böyle olan kimseler de ahlaki faziletlerden, insani meziyetlerden yoksun sayılırlar. İslamda değil insanlara, hayvanlara bile kaba ve çirkin sözler söylemek yasaklanmıştır. Yaratılan yaratanı bilse, yaratılan yaratanın yaratıklarını nasıl incitir, onları nasıl üzer. Yunus ne güzel demiş:


Elif okuduk ötürü

Pazar eyledik götürü

Yaratılmışı hoş gördük

Yaratandan ötürü


--------------------------------------------------------------------------------

[1] Hucurat 11
[2] Enam 10, Enbiya 41
[3] Riyazüs-salihin 3/156
[4] (Bakara 14-16)

__________________
*********ASLA BİRİLERİNİN UMUDUNU KIRMA BELKİDE SAHİP OLDUĞU TEK ŞEY "O" DUR **********
KALEGÜNEY
Alıntı ile Cevapla
Alt 15 October 2010, 05:14   Mesaj No:336

agasar

Guest
Avatar Otomotik
Durumu:
Papatyam No :
Arkadaşları:
Cinsiyet:
Mesaj: n/a
Konular:
Beğenildi:
Beğendi:
Takdirleri:
Takdir Et:
Standart Ynt: CUMANIZ MÜBAREK OLSUN

Herkese hayırlı cuma'lar olsun
Alıntı ile Cevapla
Alt 18 April 2014, 13:54   Mesaj No:337

PESTEMAL

Papatyam Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:PESTEMAL isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Papatyam No : 145
Üyelik T.: 16 February 2005
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 3.815
Konular:
Beğenildi:
Beğendi:
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Ynt: CUMANIZ MÜBAREK OLSUN

Hayırlı bereketli cumalar
__________________
mzalar sifirlanmistir, lütfen yeni imzanizi belirleyiniz
Alıntı ile Cevapla
Alt 20 June 2014, 11:37   Mesaj No:338

PESTEMAL

Papatyam Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:PESTEMAL isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Papatyam No : 145
Üyelik T.: 16 February 2005
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 3.815
Konular:
Beğenildi:
Beğendi:
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Ynt: CUMANIZ MÜBAREK OLSUN



Cuma Duası

Lailahe illallah Cuma’nın sebebiyle, Muhammedün Resullullah gerek yüzün gölgesiyle dünya ve ahiret muradımı ver.

Melekler duasıyla, Ya vedüdüm, entel maksudum, Kulhüvellahü ehad, bin bir kere ya samed, cennet kapılarını aç, benim günahımdan geç.

Benim günahım varsada senin gibi halikim var. Muhammed Aleyhisselam dostum var.

İlahi kabre vardığım gece lütfeyle, yalnız kaldığım gece bilmediğimi bildir. Kabrimi nur ile doldur. Kevser şarabına daldır, ulu cemalini göster.

Gece gündüz yalvarırım sana dünya ve ahiret muradımı ver bana.

Rabbim Allah, fikrim zikrullah, kalbimin nuru Resullullah, evvelim Allah, ahirim Allah, La ilahe illallah Muhammedün Resullullah.

Cuma gibi günümüz var. İslam gibi dinimiz var. Muhammed gibi şahımız var. Allah dedim, dostum dedim, 99 ismine mühür vurdum, üstüne.

Sırrım sübhanım Allah, derdim dermanım Allah, gafil kuluna gam düşmüş, yetiş imdadımıza ya Muhammed.

Kulhüvellahü ehad, bin bir kere ya samed, ya Allah, ya Muhammed umarız senden şefaat.

Lailahe illallahtır özüm, Muhammed Mustafadır sözüm, ihlas-ı şerif ile yıkadım yüzüm. Ayetele kürsü için sen kabul eyle sözüm.

Bugün Cuma günüdür. Dinim İslam dinidir. Dinimin İslam dini olduğuna, yetmiş binin nısfına, mühürledim üstüne.

Lailahe illallah üç muradım var, biri cennet, bir ırmak diyarını görmek. Aç cemalini göster diyarını.

Ya Resullullah! Aman yarabbi ya rabbena her halimiz malumdur sana, gece gündüz yalvarırım sana. Her zaman sana muhtacım, cemalini göster bana.

Cennetine davet et Allahım kabrimizde rahatlık, sıratta selamet, tatlı canımız sana emanet, son nefesimizde selametler ihsan eyle.

Kabir suallerimiz ahsan eyle, cennetinle cemalini cümleyle beraber bana da nasip eyle.

Lailahe illallah selalar duası için, Muhammedün Resullullah arşı ala gölgesi için hastalara şifa, dertlilere deva, borçlulara edalar ihsan eyle Ya Rabbim.

Elif Allah, Nur Muhammed tez selamet.

Ya Celil, etme zelil, gönder delil. İlahi Yarabbi hacetimi rahmet deryasını ulaştır, duaya açılan elleri icabete eriştir.

Allahım senden başka kimsemiz yoktur. Lailahe illallah arşı alaya Muhammedün Resullullah şükür Mevlaya.

Yarabbi yarabbena her halim malumdur sana, cenneti alada cemalini göster bana.

Lailahe illallah günahlarımız af eyle, Muhammedün Resullullah makamımı nur eyle.

İlahi Yarabbi son nefesimde kendime malik olmadığım zaman bu duamı sana emanet ederim.

Selatü selaya yolladım Mevlaya, sen cümlemizin muradını ver gelecek Cuma’ya.

Lailahe illallah ve cellehü edası ile, Rabbim muradımızı ver melekler duası ile.

Lailahe illallah kalbimizi karartma, rızkımızı azaltma, kabrimizi, daraltma, senden başka kapı aratma, muhannete muhtaç etme.

Lailahe illallah imanla sabır, Muhammedün Resullullah azapsız kabir.

Allahım beni af eyle, her derdimi def eyle, rızkımızı bol eyle, kabrimizi nur eyle, sual meleklerinin cevabını muktedir eyle.

Evvelim Allah, ahirim Allah, kalbimde beytullah Lailahe illallah Muhammedün Resullullah. “Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhû ve rasûlühü” diyerek çene kapatmak nasip eyle Yarabbi.

Allahım şeytanın şerrinden, kabirdeki yılanlardan, çıyanlardan, ölümün dehşetinden, kabirin azabından, sıratın zulmetinden muhafaza eyle Allahım.

Ölümün hayırlısını, üç ayların birisini, Yasinin yarısını okurken ölmeyi nasip eyle Yarabbi.

cuma gününüz mübarek olsun.
__________________
mzalar sifirlanmistir, lütfen yeni imzanizi belirleyiniz
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks

Konuyu Toplam 2 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir)
 

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Papatyam Forum Ana Kategori Başlıkları

Cevaplar Son Mesajlar
Cumanız Mübarek Olsun umut Cuma Sohbeti 0 21 February 2014 14:34
CUMAMIZ MÜBAREK OLSUN umut Cuma Sohbeti 0 08 November 2013 11:22
CUMANIZ MÜBAREK OLSUN İNŞAALLAH umut Cuma Sohbeti 0 13 June 2013 23:02
cumamız mübarek olsun umut Cuma Sohbeti 0 03 May 2013 12:52
CUMANIZ MÜBAREK OLSUN umut Cuma Sohbeti 0 08 July 2011 11:37

Yeni Sayfa 1

www.papatyam.org Ana Sayfa

Tefekküre Davet Köşesi

Papatyam Sosyal Medya Guruplarımıza Katılın

                       Instagram         

Papatyam alemdarhost.com sunucularında barındırılmaktadır.