CİNLER GÖKTEN NASIL SÜRÜLÜR - Papatyam Forum

Papatyam Forum

Go Back   Papatyam Forum > ..::.DİNİ KONULAR.::. > Ölüm ve Sonrası

Yeni Konu aç  Cevapla
 
Seçenekler
Alt 01 July 2008, 15:10   Mesaj No:1

umut

Papatyam Editörü
Papatyam Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:umut isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Papatyam No : 1242
Üyelik T.: 19 February 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:İSTANBUL
Yaş:62
Mesaj: 13.567
Konular:
Beğenildi:
Beğendi:
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart CİNLER GÖKTEN NASIL SÜRÜLÜR

CİNLER GÖKTEN NASIL SÜRÜLÜR

Cinler Gökten Nasıl Sürülür?


Cinlerin gökten sürülmesi Kur’an’ın dikkat çekici konularından biridir. Burada önce konuyla ilgili ayetleri nakledecek, sonra da bu ayetlerden çıkan sonuca değineceğiz.

Bilmek gerekir ki, ayetlerden anlaşıldığı üzere bu meselede cin ve şeytan aynı şeydir. Aralarında bulunduğunu düşünebileceğimiz tek fark, şeytanların, cinlerin isyankarları olmasıdır. Cin, genel olarak her iki türü de kapsamaktadır.

İlgili ayetler şöyledir:

1. “Doğrusu göğü yokladık, fakat onu bekçilerle ve alevlerle doldurulmuş bulduk. Oysa biz, orada dinleyebilmek için oturma yerlerinde otururduk. Ama şimdi kim dinleyecek olsa kendisini izleyen bir alev bulur. Doğrusu bilmiyoruz, yeryüzünde olanlara kötülük mü isteniyor, yoksa Rableri onlara bir hayır mı diliyor.” (Cin 8-10)

Bu ayetler, daha önce cinlerin, kulak misafiri olmak için gökte birtakım yerleri bulunduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Daha sonra gördüler ki gökyüzü, bekçiler ve alevlerle doludur. Alev de kulak misafiri olan onlara pusu kurmuştur. Birbirlerine şöyle derler: Acaba Allah, bu gelişmelerin neticesinde yeryüzü ahalisi için gelişme ve ilerleme mi irade etti, yoksa onlara bela mı ulaşacak, hiç bilmiyoruz.

Ehl-i Beyt’ten gelen rivayetlerde şöyle nakledilmektedir: Bu gelişme Rasûl-i Ekrem’in (sav) doğumundan sonra meydana gelmiştir. Ehl-i Sünnet’in rivayetlerinde ise bunun Rasûl-i Ekrem’in (sav) peygamber olarak görevlendirilmesinden sonra gerçekleştiği nakledilir. Mecmeu’l-Beyân’da Hicr suresinin 18. ayeti açıklanırken İbn Abbas’tan; Cin suresinde de Belhî’den böyle rivayet edilmiştir.

Sâfî’de Cin suresinde, İhticâc’da Hz. Sâdık’ın şöyle dediği rivayet edilir: “Bu yasaklama, yeryüzünde, gökten vahiy benzeri bir başka haber bulunmaması ve Allah katından gelenle karışmaması içindi.”





Şunu eklemeden geçmeyelim: Bu ayetler, yaratılışın sırlarını ve yeryüzünde gelecekte ortaya çıkacak şeyleri öğrenmek için gökte birtakım yerler bulunduğuna ve cinlerin de bu yerlere yakın durduklarına delil teşkil etmektedir. Acaba burada kasdedilen, meleklerin kendi aralarındaki konuşmaları mıdır? Acaba meleklerin konuşması uydu gezegenlerinki gibi midir?

2. “Şüphesiz dünya göğünü bir süsle, yıldızlarla süsledik. İnatçı bütün şeytanlardan koruduk. Yüce topluluğu asla dinleyemeyezler, heryerden kovulurlar. Uzaklaştırılırlar. Onlara kesintisiz bir azap vardır. Ancak çalan olursa onu da delip geçen yakıcı bir alev izler.” (Saffat 6-10)

“Koruduk (hıfzen)”, Mecmeu’l-Beyân’da geçtiği gibi, takdir edilmiş fiilin mef’ulüdür. Yani “Hafiznâ hâ hıfzen (Onu öyle bir korumayla koruduk)” denmek istenmektedir. Bu durumda ayetin anlamı şöyle olur: Biz, yakın göğü, yıldızlar olan bir süsle süsledik; her inatçı ve faydasız şeytandan da koruduk.

Bu durumda “yıldızlar (kevâkib)”, sadece süslemedir ve korumanın gereği değildir.

“Heryerden kovulurlar” ifadesi, korumanın kovma yoluyla gerçekleştiğini ortaya koymaktadır. Bunun niteliği ve niceliği belli değildir. “En yakın göğü kandillerle süsledik ve bunları şeytanlar için taşlama aracı kıldık.” (Mülk 5) ve “Ancak çalan olursa...” ayetlerinin zahiri, isyankârların, alev okları aracılığıyla kovulduklarını göstermektedir. Bunlar hem kandillerdir, hem de taşlar.





“Andolsun gökte burçlar kıldık ve onu gözleyenler için süsledik. Ve onu her taşlanan şeytandan koruduk. Ancak kulak hırsızlığı yapan olursa onu da parlak bir ateş izler.” (Hicr 16-18)

“Kevâkib”ten maksat, güneş sisteminin gezegenleridir. Ayetlerde geçen “Dünya göğü” ifadesiyle kasdedilen de evrenin yeryüzüne en yakın semalarıdır. Bu, güneş sisteminin göğü olmalıdır ve Mülk suresi 5. ayette geçen bu ifadeyle kasdedilen, yedi gezegenli göklerin en yakın olanıdır. Yani atmosferin birinci tabakası. Bu konu “Semâ” ve “Recm” maddelerinde ayrıntılı olarak izah edilmiştir.

“Yüce topluluğu (melâi’l-a’lâ) asla dinleyemeyezler” cümlesi, şeytanların yüce topluluğu dinleyemeyecelerini göstermektedir. “Ancak kulak hırsızlığı yapan olursa” cümlesi ise eğer onlardan biri hilekarlık yapar da yüce topluluğa yakınlaşırlarsa aniden parlak ve aydınlık bir alev onu takip eder. Fakat bununla birlikte aradan sıyrılıp bazı şeyleri işitmiş olmaları mümkündür. Çünkü başka ayetlerde şöyle denmektedir: “Onu şeytanlar indirmemiştir. Bu onlara göre bir şey değildir ve zaten güç de yetiremezler. Çünkü onlar işitmekten uzak tutulmuşlardır. (...) Şeytanların kimlere inmekte olduklarını size haber vereyim mi? Onlar, her iftiracı günahkara inerler. Kulak verirler ve çoğu da yalancıdır.” (Şuarâ 210-223)


Bu ayetlerde önce Kur’an’ı şeytanların indirmediği buyrulmuştur. Çünkü onlar, [yüce topluluğun konuştuklarını dinlemekten] uzaklaştırılmışlardır. Daha sonra, onların her günahkar yalancıya inerek işittiklerini aktardıkları ve bunların çoğunun da yalan olduğu söylenmektedir.


Bundan şu sonucu çıkarabiliriz: Alev oklarının varlığına rağmen onlardan bazıları kelle koltukta birtakım şeyleri kapıp getirirler ve yalancılara aktarırlar.

Geçen ayetler, yeryüzünde gelecekteki olayların ve belki yaratılışın sırlarının bile gökte ve meleklerin kontrolünde olduğunu, şeytanların oralara girme güçlerinin bulunmadığını ortaya koymaktadır: “Ve onu her taşlanan şeytandan koruduk” ve “heryerden kovulurlar”

Fakat Hz. Peygamber’in doğumundan veya peygamber olarak görevlendirilmesinden (bi’set) önce gökteki o yerlere gidiyor ve kulak hırsızlığı yapıyorlardı. Ama bu yerlerin tamamına giremiyorlardı. Nitekim şöyle dedikleri aktarılıyor: “Orada dinleyebilmek için oturma yerlerinde otururduk.” (Cin 9). Hz. Peygamber’in doğumu veya peygamber olarak görevlendirilmesiyle birlikte bundan da mahrum oldular.

Ayetlerin zahirinden anlaşılan budur ve doğrusunu en iyi bilen Allah’tır.


Büyük ulemadan bazısı, alevle ve başka şeyle kovulmayı, gerçek alemdeki gözlemlenebilir olan şeylere benzetme olarak kabul etmişlerdir. Bu konudaki yorumları “Şehebe” maddesinde nakledip inceledik.

Semâ” maddesinde “Gökteki Canlı Varlıklar” başlığı altında gökte meleklerden başka canlı varlıklar da bulunduğu ayrıntısıyla açıklanmış ve konuyla ilgili ayetler incelenmiştir.

Bilimadamlardan bazıları, gizli mesajların düzenli olarak ve dalgalar halinde gökten yeryüzüne ulaştırıldığını açık bir gerçek olarak kabul eder ve buna “evren telsizi” derler. Karl Jansky, 1932 yılında 8 ay boyunca kendi telsiziyle bu mesajları takip etti ve gördü ki mesajlar her gece bir önceki geceden dört dakika daha erken ulaşıyor. Bunun sebebi şuydu: dünyanın güneşin etrafında dönmesi dolayısıyla yıldızların doğuşu ve batışı her gün dört dakika daha erken gerçekleşiyordu.

1933 yılının sonunda bu bilimin uzmanlarının katıldığı bir seminer düzenlendi. Jansky bu seminerde sunduğu bildiride gözlemlerinin üzerindeki perdeyi kaldırdı ve dedi ki, yıldızlarda konuşabilen varlıklar vardır ve telsiz teleskoplarla alınabilecek bu semavi mesajlar, evreni daha fazlada tanımada insana yardım edebilir.

1942 Şubat’ında Jansky’nin öne sürdüğü görüşün doğruluğuna başka deliller eklendi. Çünkü görüldü ki, evrenden gelen bir dizi mesaj, İngiltere’de kullanılan radarın yön bulmasını engelliyordu. Bilimadamları, epey çaba gösterdikten sonra anladılar ki, bu engellenme, ufuk ötesinden bilinmeyen bir yönden gelen bir dizi telgraf mesajı nedeniyleydi. [Abdurrezzak Nevfel’in yazdığı ve Behram Pûr ve Şekib’in tercümesi “Çağları Aşan Kur’an” isimli kitaptan]

Halen bu konu bilimadamları için hemen hemen kesinlik kazanmıştır. Fakat Kur’an-ı Mecid açısından bakıldığında, daha önce işaret edildiği gibi, bu kesin ve apaçık bir gerçektir.

Adı geçen kitabın yazarı, cinlerin vahyi değil, bu tür sesleri dinlemek için göğe yaklaştıklarına inanmaktadır. Çünkü vahyi, vahyedilenden başkası işitemez. Nitekim “mele-i a’lâ” da melekler topluluğu değil, işte bunlardır. Geçen ayetler, özellikle de “Çünkü onlar işitmekten uzak tutulmuşlardır.” ayeti, öncesi ve sonrası gözönünde bulundurulduğunda bundan başka bir anlamı ifade etmektedir.


Özetle bu ayetler, cinlerin, yaratılışın sırlarından ve gelecekteki olaylardan haberdar olabilmek için göğü gözetlediklerini ve onun sırlarını ele geçirmeye çalıştıklarını ortaya koymaktadır.
__________________
*********ASLA BİRİLERİNİN UMUDUNU KIRMA BELKİDE SAHİP OLDUĞU TEK ŞEY "O" DUR **********
KALEGÜNEY
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks

Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Papatyam Forum Ana Kategori Başlıkları

Cevaplar Son Mesajlar
CİNLER VE TEMSİLCİLERİ umut Ölüm ve Sonrası 0 01 July 2008 15:29
CİNLER İNSANLARA TABİDİR umut Ölüm ve Sonrası 0 01 July 2008 15:12
BATI DÜNYASINDA CİNLER umut Ölüm ve Sonrası 0 01 July 2008 15:01
CİN VE CİNLER ALEMİ HAKKINDA BİLMEDİKLERİNİZ umut Ölüm ve Sonrası 0 01 July 2008 14:59
CİNLER REHA Dini Sohbetler 7 02 March 2006 16:22

Yeni Sayfa 1

www.papatyam.org Ana Sayfa

Tefekküre Davet Köşesi

Papatyam Sosyal Medya Guruplarımıza Katılın

                       Instagram         

Papatyam alemdarhost.com sunucularında barındırılmaktadır.