Durumu: 
 
Papatyam No :
 923 
Üyelik T.:
14 August 2006 
Arkadaşları:0
	Cinsiyet:  					
Memleket:Prague (Çek Cumhuriyeti) 
		
		
Mesaj:
70 Konular:
  
	  
Beğenildi:
Beğendi: 
 
Takdirleri:10  
Takdir Et: 
	 
       		
				Konu Bu  
				Üyemize Aittir!  
        | 
	
	
	
		
		
			
			
				 
				AŞK NELERE KADİR DEĞİL Mİ !!!!...
			 
			 
			
		
		  
 
 
  AŞK NELERE KADİR DEĞİL Mİ !!!!...    
 Ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda  
Yorgun, kirli ve umutsuz geçmişim  
Oysa bilmediğin birşey vardı sevgilim  
Ben sende bütün aşklarımı temize çektim  
 
İmrendiğin, öfkelendiğin  
Kızdığın, ya da kıskandığın diyelim  
Yani yaşamışlık sandığın  
Geçmişim  
Dile dökülmeyenin tenhalığında  
Kaçırılan bakışlarda  
Gündeliğin başıboş ayrıntılarında  
Zaman zaman geri tepip duruyordu.  
Ve elbet üzerinde durulmuyordu.  
Sense kendini hala hayatımdaki herhangi biri sanıyordun,  
Biraz daha fazla sevdiğim, biraz daha önem verdiğim.  
Başlangıçta doğruydu belki.  
Sıradan bir serüven, rastgele bir ilişki gibi başlayıp,  
Günden güne hayatıma yayılan, varlığımı ele geçiren,  
Büyüyüp kök salan bir aşka bedellendin.  
Ve hala bilmiyordun sevgilim  
Ben sende bütün aşklarımı temize çektim  
Anladığındaysa yapacak tek şey kalmıştı sana  
Bütün kazananlar gibi  
Terk ettin.  
 
Yaz başıydı gittiğinde, ardından,  
Senin için üç lirik parca yazmaya karar vermistim.  
Kimsesiz bir yazdı. Yoktun. Kimsesizdim.  
Çıkılmış bir yolun ilk durağında bir mevsim bekledim durdum.  
Çünkü ben aşkın bütün çağlarından geliyordum.  
Sanırım lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu  
Yüzündeki kuşkun kedere, gür kirpiklerinin altından  
Kısık lambalar gibi ışıyan gözlerine  
Çerçevesine sığmayan  
Munis, sokulgan, hüzünlü resimlerine  
Lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu.  
 
Yaz başıydı gittiğinde. Sersemletici bir rüzgar gibi geçmişti Mayıs.  
Seni bir şiire düşündükçe  
Kanat gibi, tüy gibi, dokunmak gibi  
Ucucu ve yumuşak şeyler geliyordu aklıma.  
Önceki şiirlerimde hiç kullanmadığım bu sözcük  
Usulca düşüyordu bir kağıt aklığına,  
Belkide ilk kez giriyordu yazdıklarıma, hayatıma.  
Yaz başıydı gittiğinde. Bir aşkın ilk günleriydi daha.  
Aşk mıydı, değil miydi? Bunu o günler kim bilebilirdi?  
'Eylül'de aynı yerde ve aynı insan olmamı isteyen' notunu buldum kapımda.  
Altına saat: 16.00 diye yazmıştın, ve 16.04'tü onu bulduğumda.  
Daha o gün anlamalıydım bu ilişkinin yazgısını  
Takvim tutmazlığını  
Aramızda bir düşman gibi duran zamanı  
Daha o gün anlamalıydım  
Benim sana erken  
Senin bana geç kaldığını.  
 
Gittin. Koca bir yaz girdi aramıza. Yaz ve getirdikleri.  
Döndüğünde eksik, noksan bir şeyler başlamıştı.  
Sanki yaz, birbirimizi görmediğimiz o üç ay,  
Alıp götürmüştü bir şeyleri hayatımızdan, olmamıştı, eksik kalmıstı.  
Kırılmış bir şeyi onarır gibi başladık yarım kalmış arkadaşlığımıza.  
Adımlarımız tutuk, yüreğimiz çekingen, körler gibi tutunuyor, dilsizler gibi  
bakışıyorduk.  
Sanki ufacık bir şey olsa birbirimizden kaçacaktık.  
Fotoromansız, trüksüz, hilesiz, klişesiz bir beraberlikti bizimki.  
Zamanla gözlerimiz açıldı, dilimiz çözüldü güvenle ilerledik birbirimize.  
Gittin. Şimdi bir mevsim değil, koca bir hayat girdi aramıza.  
Biliyorum ne sen dönebilirsin artık, ne de ben kapıyı açabilirim sana.  
Şimdi biz neyiz biliyor musun?  
Akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz.  
Birbirine uzanamayan  
Boşlukta iki yalnız yıldız gibi  
Acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz  
Bir zaman sonra batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızca  
Kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız  
Ne kalacak bizden?  
Bir mektup, bir kart, birkaç satır ve benim şu kırık dökük şiirim  
Sessizce alacak yerini nesnelerin dünyasında  
Ne kalacak geriye savrulmuş günlerimizden  
Bizden diyorum, ikimizden  
Ne kalacak?  
 
Şimdi biz neyiz biliyor musun?  
Yıkıntılar arasında yakınlarını arayan öksüz savaş çocukları gibiyiz.  
Umut ve korkunun hiçbir anlam taşımadığı bir dünyada  
Bir şey bulduğunda neyi, ne yapacağını bilmeyen çocuklar gibi  
Ve elbet biz de bu aşkta büyüyecek  
Her şeyi bir başka aşka erteleyeceğiz.  
 
Kış başlıyor sevgilim  
Hoşnutsuzluğumun kışı başlıyor  
Bir yaz daha geçti hiçbir şey anlamadan  
Oysa yapacak ne çok şey vardı  
Ve ne kadar az zaman  
Kış başlıyor sevgilim  
İyi bak kendine  
Gözlerindeki usul şefkati  
Teslim etme kimseye, hiçbir şeye  
Upuzun bir kış başlıyor sevgilim  
Ayrılığımızın kışı başlıyor  
Giriyoruz kara ve soğuk bir mevsime.  
 
Kitaplara sarılmak, dostlarla konuşmak,  
Yazıya oturup sonu gelmeyen cümleler kurmak,  
Camdan dışarı bakıp puslu şarkılar mırıldanmak....  
Böyle zamanlarda her şey birbirinin yerini alır  
Çünkü her şey bir o kadar anlamsızdır  
İçimizdeki ıssızlığı dolduramaz hiçbir oyun  
Para etmez kendimizi avutmak için bulduğumuz numaralar  
Bir aşkı yaşatan ayrıntları nereye saklayacağınızı bilemezsiniz  
Çıplak bir yara gibi sızlar paylastığımız anlar,  
Eşyalar gözünüzün önünde durur birlikte yarattığınız alışkanlıklar  
Korkarsınız sözcüklerden, sessizlikten de; bakamazsınız aynalara,  
Çağrışımlarla ödeşemezsiniz.  
 
Dışarda hayat düşmandır size  
İçeride odalara sığamazken siz, kendiniz  
Bir ayrılığın ilk günleridir daha  
Her şey asılı kalmıştır bitkisel bir yalnızlıkta  
Gün boyu hiçbir şey yapmadan oturup  
Kulak verdiğiniz saat tiktakları  
Kaplar tekin olmayan göğümüzü  
Geçici bir dinginlik, düzmece bir erinç  
Suyu boşalmış bir havuz, fişten çekilmiş bir alet kadar tehlikesiz  
Bakınıp dururken duvarlara  
Boş bir çuval gibi, çalmayan bir org gibi, plastik bir çicek,  
Unutulmuş bir oyuncak, eski bir çerçeve gibi, hani,  
Unutsam eşyanın gürültüsünü, nesnelerin dünyasında  
Kendime bir yer bulsam, dediğimiz zamanlar gibi  
Kendimizin içinden yeni bir kendimiz çıkarmaya zorlandığımız anlar gibi  
Yeni bir iklime, yeni bir kente, bir tutkunluk haline, bir trafik kazasına,  
Başımıza gelmiş bir felakete, iskenceye çekilmeye, ameliyata alınmaya  
Kendimizi hazırlar gibi.  
 
Yani dayanmak ve katlanmak için silkelerken bütün benliğimizi  
Ama öyle sessiz baktığımız duvarlar gibi olmaya çalışırken,  
Ve kazanmış görünürken derinliğimizi  
Ne zaman ki, yeniden canlanır bağışlamasız belleğimizde  
Bir anın, yalnızca bir anın bütün bir hayatı kapladığı anlar  
O tiktaklar kadar önemsiz kalır şimdi  
Hayatımıza verdiğimiz bütün anlamlar  
Göremeseniz de, bilirsiniz  
Hiç yakın olmamışsınızdır intihara bu kadar.  
 
Bana zamandan söz ediyorlar  
Gelip size zamandan söz ederler  
Yaraları nasıl sardığından, ya da her şeye nasıl iyi geldiğinden.  
Zamanla ilgili bütün atasözleri gündeme gelir yeniden.  
Hepsini bilirsiniz zaten, bir işe yaramadığını bildiğiniz gibi.  
Dahası onalar da bilirler.  
Ama yine de güç verir bazı sözler, sözcükler, öyle düşünürler.  
Bittiğine kendini inandırmak, ayrılığın gerçeğine katlanmak, sırtınızdaki  
hançeri çıkartmak, Yüreğinizin unuttuğunuz yerleriyle yeniden karşılaşmak  
kolay değildir elbet.  
Kolay değildir bunlarla baş etmek, uğruna içinizi öldürmek.  
Zaman alır.  
Zaman alır sizden bunların yükünü  
O boşluk dolar elbet, yaralar kabuk bağlar, sızılar diner, açılar dibe  
çöker.  
Hayatta sevinilecek şeyler yeniden fark edilir.  
Bir yerlerden bulunup yeni mutluluklar edinilir.  
O boşluk doldu sanırsınız  
Oysa o boşluğu dolduran eksilmenizdir.  
 
Gün gelir bir gün  
Başka bir mevsim, başka bir takvim, başka bir ilişkide  
O eski ağrı  
Ansızın geri teper.  
Dilerim geri teper.  
Yoksa gerçekten bitmissinizdir.  
 
Zamanla yerleşir yaşadıkların, yeniden konumlanır, çoğalır anlamları, önemi  
kavranır.  
Bir zamanlar anlamadan yaşadığın şey, çok sonra değerini kazanır.  
Yokluğu derin ve sürekli bir sızı halini alır.  
Oysa yapacak hiçbir şey kalmamıştır artık  
Mutluluk geçip gitmiştir yanınızdan  
Her şeye iyi gelen zaman sizi kanatır  
Ölmuş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla  
Günlerin dökümünü yap  
Benim senden, senin benden habersiz alıp verdiklerini  
Kim bilebilir ikimizden başka?  
Sözcüklerin ve sessizliklerin yeri iyi ayarlanmış  
Bir ilişkiyi, duyguların birliğini,  
Bir aşkı beraberlik haline getiren kendiliğindenliği  
Yani günlerimiz aydınlıkken kaçırdığımız her şeyi bir düşün  
Emek ve aşkla güzelleştirilmiş bir dünya  
Şimdi ağır ağır batıyor ve yokluğa karışıyor  
Orada olmuş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla  
Bunlar da bir işe yaramadıysa  
Demek yangından kurtarılacak hiçbir şey kalmamış aramızda.  
 
Bu şiire başladığımda nerde,  
Şimdi nerdeyim?  
Solgun yollardan geçtim.  
Bakışımlı mevsimlerden  
İkindi yağmurlarını bekleyen  
Yaz sonu hüzünlerinden  
Gün günden puslu pencerelere benzeyen gözlerim  
Geçti her cağın bitki örtüsünden  
Oysa şimdi içimin yıkanmış taşlığından  
Bakarken dünyaya  
Yangınlarla bayındır kentler gibiyim:  
Çicek adlarını ezberlemekten geldim  
Eski şarkıları, sarhoşların ve suçluların  
Unuttuklarını hatırlamaktan  
Uzun uzak yolları tarif etmekten  
Haydutluktan ve melankoliden  
Giderken ya da dönerken atlanan esiklerden  
Duyarlığın gece mekteplerinden geldim  
Bütünlemeli çocukluklarıyla geçti  
Gençliğimin rüzgara verdiğim yılları  
Gökummaların ve içdökmelerin vaktinden geldim.  
 
Bu şiire başladığımda nerde,  
Şimdi nerdeyim?  
Yaram vardı, bir de sözcükler  
Sonra vaat edilmiş topraklar gibi  
Sayfalar ve günler  
Işık istiyordu yalnızlığım  
Kötülükler imparatorluğunda bir tek şiir yazmayı biliyordum  
İlerledikçe...Kaybolup gittin bu şiirin derinliklerinde  
Aşk ve Acı usul usul eriyen bir kandil gibi söndü daha şiir bitmeden.  
Karardı dizeler.  
Aşk...Bitti. Soldu şiir.  
 
Büyük bir şaşkınlık kaldı o fırtınalı günlerden  
Daha önce de başka şiirlerde konaklamıştım  
Ağır sınavlar vermiştim değişen ruh iklimlerinde  
Ask yalnız bir operadır, biliyordum:  
Operada bir gece uyudum, hiç uyanmadım.  
Barbarların seyrettiği trapezlerden geçtim  
Her adımda boynumdan bir fular düşüyordu  
El kadar gökyüzü mendil kadar ufuk  
Birlikte çıkalan yolların yazgısıdır:  
Eksiliyorduk  
Mataramda tuzlu suyla, oteller kentinden geldim  
Her otelde biraz eksilip, biraz artarak  
Yani çoğalarak  
Tahvil ve senetlerini intiharlarla değiştirenlerin  
Birahaneler ve bankalar üzerine kurulu hayatlarında  
Ağır ve acı tanıklıklardan  
Geçerek geldim. Terli ve kirliydim.  
Sonra tımarhanelerde tımar edilen ruhum  
Maskeler ve çiçekler biriktiriyordu  
Linç edilerek öldürülenlerin hayat hikayelerini de...  
Korsan yazıları, kara şiirleri, gizli kitapları  
Ve açık hayatları seviyordu.  
Buraya gelirken  
Uzun uzak yollar için her menzilde at değiştirdim  
Atlarla birlikte terledim yolları ve geceleri  
Ödünç almadım hiç kimseden hicbir şeyi  
Çıplak ve sahici yaşayıp çıplak ve sahici ölmek için panayır yerleri...  
panayır yerleri...  
Ölü kelebekler...  
Ölü kelebekler...  
Sonra dünyanın bütün sinemalarında bütün filmleri seyrettim.  
 
Adım onların adının yanına yazılmasın diye  
Acı çekecek yerlerimi yok etmeden  
Acıyla baş etmeyi öğrendim.  
Yoksa bu kadar konuşabilir miydim?  
İpek yollarında kuzey yıldızı  
Aşkın kuzey yıldızı  
Sanırsın durduğun yerde  
Ya da yol üstündedir  
Oysa çocukluktan kalma gökyüzünde hileli zar  
Ölü yanardağlar, ölü yıldızlar  
Ve toy yaşın bilmediği hesap: ışık hızı.  
 
Aşkın bir yolu vardır  
Her yaşta başka türlü geçilen  
Aşkın bir yolu vardır  
Her yaşta biraz gecikilen  
Gökyüzünde yalnız bir yıldız arar gözler  
Gözlerim  
Aşkın kuzey yıldızıdır bu  
Yazları daha iyi görülen  
Ben, öteki, bir diğeri ona doğru ilerler  
İlerlerim  
Zamanla anlarsın bu bir yanılsama  
Ölü şairlerin imgelerinden kalma  
Sen de değilsin. O da değil  
Kuzey yıldızı daha uzakta  
Yeniden yollara düşerler  
Düşerim  
Bir şiir yaşatır her şeyi yaşamın anlamı solduğunda  
Ben yoluma devam ederim. Bitmemiş bir şiirin ortasında  
Darmadağınık imgeler, sözcükler ve kafiyeler  
Yaşamsa yerli yerinde  
Yerli yerinde her şey  
Şimdi her şey doludizgin ve çoğul  
Şimdi her şey kesintisiz ve sürekli bir devrim gibi  
Şimdi her şey yeniden  
Yüreğim, o eski aşk kalesi  
Yepyeni bir mazi yarattı sözcüklerin gücünden  
Dönüp ardıma bakıyorum  
Yoksun sen  
Ey Sanat! Her şeyi hayata dönüştüren.
[size=24px]COŞKUN_YETER[/size]
 
  
 
		
		
		
		
		
		
	 |