İSRAİL'İN KİRLİ TARİHİ
Ortadoğu belki de dünya coğrafyasının en karmaşık, en sorunlu ve en önemli bölgesidir. 20. yüzyılın en büyük değeri haline gelmiş olan petrolün yüksek miktarda çıkarılmasıyla büyük önem kazanan Ortadoğu, geçen yüzyılın başından bu yana dünyanın en istikrarsız, en kanlı bölgelerinden biri haline gelmiştir. Savaş, terör, işgal, katliam, çatışma gibi kelimeler Ortadoğu halkının günlük hayatının bir parçası haline gelmiştir.
Ortadoğu'da Türk Hakimiyeti
Müslümanların, Hıristiyanların ve Yahudilerin kutsal mekanlarını barındıran bu topraklar, 1517'de Yavuz Sultan Selim'in fethi ile Osmanlı topraklarına katılmış, 19. yüzyılın başlarına kadar da Osmanlı hakimiyetinde kalmıştır. Aynı yıllarda Hicaz topraklarının da Osmanlı sınırlarına dahil edilmesiyle birlikte, bölgede tam anlamıyla bir Türk hakimiyeti sağlanmıştır.
Türk hakimiyeti ile birlikte bölgeye huzur, bolluk ve refah gelmiştir. Başta Kanuni Sultan Süleyman olmak üzere, tüm Türk Sultanları da Kudüs topraklarına özel bir ilgi göstermiş, İmparatorluğun en zor ve sıkıntılı günlerinde dahi bu bölgeyi ihmal etmemişlerdir. Kurulan vakıflar ve eğitim kurumlarının yardımıyla bölgede köklü bir Türk-İslam medeniyeti kurmuşlardır.
Ancak bu toprakların Osmanlı'nın elinden çıkması ile birlikte önce sömürgeci devletlerin, daha sonra 1948'de kurulan İsrail Devleti'nin Siyonist ideolojinin etkisiyle uyguladığı işgalci politika, yaklaşık 100 yıldır bölgede dirlik ve düzen bırakmamıştır. Osmanlı'yı bu bölgeden uzaklaştırmak ve geride kalan tüm izlerini silmek isteyen güçler yine devreye girmiş ve bir "parçalama" politikasına başlamışlardır. Bu yanlış politika Ortadoğu'yu bitmek bilmeyen bir kargaşanın içine sürüklemiştir.
Siyonistlerin Bitmeyen Hayali
1890'ların başında aslen bir gazeteci olan Theodor Herzl'in önderliğinde kurulan "Siyonizm" hareketi, dünyaya yayılmış olan Yahudilerin tekrar Filistin'e dönmeleri ve bağımsız bir devlet kurmaları için çalışmalara başladı. (Bkz. Yeni Masonik Düzen, Harun Yahya, Vural Yayıncılık, 3.B, Temmuz 2000) Şunu önemle belirtmek gerekir ki, Siyonizm din ahlakında uygun olmayan bir ideolojidir. Siyonizmin kurucularının büyük çoğunluğunu ateistler ve din ahlakına karşı olan kimseler oluşturmaktadır. Nitekim, pek çok dindar Yahudinin de Siyonizme karşı tavır almasının temelinde yer alan ana neden budur. Ne yazık ki, bu tehlikeli ideoloji zaman zaman İsrail'in iç ve dış siyasetinde etkinlik göstermektedir.
Siyonizmin Kanlı Eylemleri
Siyonist terör önce 1948 sonrada 1967'deki işgaller ile Ortadoğu'da kan dökmeye başladı. Siyonist terör bugün de halen devam etmektedir. Kadın, çocuk, yaşlı ayırt etmeden katliamların yapıldığı Filistin topraklarında, henüz 11-12 yaşındaki çocuklar kurşunlarla, roketlerle, hava saldırılarıyla karşı karşıya kalmaktadırlar. Henüz 15'ine bile gelmemiş çocuklar İsrailli askerlerin dipçikleriyle feci şekilde dayak yemekte, okullarına kurşun yağmurları altında gitmekte, gerçek mermilerin hedefi oldukları için çoğu sakat kalmakta ya da ölmektedir. Ancak televizyon kameralarından tüm dünya kamuoyuna yansıyan bu görüntülerden de öte bir terör anlayışı vardır Siyonizmin. Örneğin, 1948 yılında bir Arap köyü olan Deir Yassin'e terör örgütü Stern tarafından düzenlenen saldırının izleri hafızlardan hala silinmemiştir. Hamile kadınlar ve çocukların da dahil olduğu 280 kadar köylünün sokaklarda dolaştırıldıktan sonra kurşuna dizildiği Deir Yassin'de genç kızlara tecavüz edilmiş, erkeklerin cinsel organları kopartılmıştır. Bu şekilde 6 ay içinde Arap köylerine düzenlenen sayısız baskın neticesinde 400 bine yakın Arap yurdunu terk etmek zorunda kalmıştır.
Siyonistler bölgede ideolojileri gereği uyguladıkları terör ve baskı politikasını gizli veya açık devam ettirmektedirler. Öte yandan bölgedeki diğer devletlerin de gerek kendi iç sorunları, gerek birbirlerinden destek görmemeleri, gerekse zayıf ekonomileri nedeniyle bu politikaya karşı etkin bir güç oluşturmaları mümkün olmamaktadır. Ortadoğu devletleri tek bir ideal ve ülkü doğrultusunda kendilerini birleştirecek ve yönlendirecek bir gücün bekleyişi içindedirler. Bu güç ise sahip olduğu tarihi miras gereği Türkiye'nin elindedir. Çünkü Türkiye'nin tüm bölge devletleri üzerinde tahminlerin üzerinde bir etkisi vardır
|