Papatyam Editörü
Durumu:
Papatyam No :
1242
Üyelik T.:
19 February 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:İSTANBUL
Yaş:62
Mesaj:
13.567 Konular:
Beğenildi:
Beğendi:
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu
Üyemize Aittir!
|
BOSNA-HERSEK (Saraybosna)
BOSNA-HERSEK (Saraybosna)
Bosna-Hersek Yazıları (Saraybosna)
Saraybosna Sokaklarında...
Ne kadar da bizden bir şehir, insanlar, yüzler, yemekler ne kadar da tanıdık Saraybosna sokaklarında. Herkes Türkçe biliyor sanırsınız, oysa bambaşka bir dil konuşuyorlar. Boşnakça, Sırpça, Hırvatça konuşuluyor, hepsi de birbirine benziyor. Konuşmalara kulak kabartıyorum, hiç anlamadığım bir dil ama aralarda tanıdık sözcükler geliyor kulağıma. “Selam, marhaba” diyorlar. “Haydi Allaha ısmarladık” diyorlar. Başçarşı’da gezerken sokak isimleri hep bizden, Kuyumcular, Bakırcılar, Çizmeciler vb. yazılışları farklı ama bizim gibi okuyorlar.
Çarşıda gezerken Cevabi kokuları geliyor burnumuza (bizim İnegöl köftesi). Çok güzel bir pidenin içine on tane köfteyi koyuyorlar, pidenin üstüne köftenin yağını gezdirip yanında soğanla servis ediyorlar. Çok lezzetli ve de çok ucuz, yanında da yogurt (ayran yani). Ve mutlaka Boşnak böreği yemeli. Börek kıymalı olursa “burek”, peynirli olursa “sirnica”, ıspanaklı olursa “zelvenica” oluyor adı. Bir de soğan dolması var. Yemek istiyorsanız aynen Türkçe’de olduğu gibi “soğan dolması” diyorsunuz, böyle yazılıyor ve okunuyor. Arpacık soğan veya biraz daha büyüğü soğanların içinde dolma malzemesi var. Güzel bir yemek..
Yemek sonrası Moraçi Han’da “Bosnian Kafa” söylüyoruz. Sanki Çemberlitaş’ta Çorlulu Ali Paşa’da oturuyoruz, öyle bir havası var. Bakır tepsi içinde, bakır cezvesiyle, yanında bir bardak suyla geliyor kahve. Fincanın kulpu yok ve içinde iki kesme şekerle gül lokumu var. Fincana kendiniz doldurup lokumla içiyorsunuz kahveyi.
Saraybosna’da gezerken Osmanlı'dan günümüze bir tarihte yürüyoruz sanki. Sonra Avusturya-Macaristan İmparatorluğu dönemi süslü yapıları arasına giriyoruz. Aralarda camiler, kiliseler, sinagoglar... Başçarşı (Bascarsija), daha çok Müslümanların bulunduğu bir yer, bizim Kapalı çarşı gibi. Bedesten (müze), dükkanlar, restoranlar, camiler var. Dükkan sahiplerinin isimleri hep Türkçe. Baharatçı dükkanın önünde vitrine bakıyorum; badem, çörekotu, karanfil, rahat lokum vb. bir çok tanıdık sözcük var.
Büyük bir kilise var, geniş bir meydanı olan. Yahudi Müzesi’nin arka sokağında. Bu meydana bakan sokakta çok güzel kafeler var. Bu kafelerde fiyatları çok uygun olan kokteylerden içebilirsiniz ama mutlaka Sarajevski Pivo (çok güzel değil ama Saraybosna’da üretilen bir bira). Hangi şehirdeyseniz o şehrin birasını içmek güzeldir.
Saraybosna, savaş zamanı (1992-95) çok yara almış, bütün evler, binalar mermi-bomba izlerini taşıyor. Bir kısmı olduğu gibi duruyor (Europa Oteli gibi) bir kısmı da yenilenmiş ama hala izleri duruyor. Gazi olmuş bir şehir yani. Şehrin tepelerinde birçok mezarlık var. Bosna Hersek'in ilk Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç’in anıt mezarı da halk mezarlığının içinde, sade bir mezarlık. Bir asker eli göğsünde nöbet tutuyor başında, güneşe karşı.
Şehirde “Srvzo House” adı verilen ve bir müze haline getirilmiş bir Türk evi var. Bizim Anadolu’da birçok yerde görebileceğiniz evlerden biri gibi. Orayı da gezdik, Mostar’daki gibi evi tanıtan birisi yoktu. Zaten herşey tanıdık bize..
Şehirdeki tramvaylar çok eski ama çalışıyor ve şehirde çok işe yarıyor. Şehir merkezinden Ilıca’ya kadar uzanan uzun bir hattı var. Bilet almak ve tramvayın içindeki makineye okutmak gerekiyor. Bazen denetleyiciler biniyor tramvaya ve biletlere bakıyorlar. Bize denk geldi bir kere.
1992-95 yılları arasında Avrupa’nın ortasında 3,5 yıl kadar süren bir savaş vardı. Aşırı Sırp milliyetçiliğinin yayılmacı politikasının dış kuvvetlerce körüklenmesiyle başlayan savaşta, Sırp güçleri Saraybosna’yı kuşatmıştı. Birleşmiş Milletler, insani yardım yapabilmesi için havaalanı bölgesinin kuşatma dışı tutulmasını istemişti. Ve bu alan dışında sürekli olarak bomba ve mermi yağmuru altında bir şehir vardı. Ama Boşnakların askeri malzeme ve gıda temin edebilmeleri için bu alanı kullanmaları gerekiyordu ve bir sürü insan bu yolda ölmüştü. Bu nedenle havaalanı bölgesine giden bir tünel yapma fikri ortaya atıldı. Bir ailenin evinin bodrumundan ve havaalanı tarafından karşılıklı kazmaya başladılar. 4 ay sonra yaklaşık 800 metrelik bir yaşam tüneli açmayı başardılar ve tünel sayesinde mermi altında kalmadan ihtiyaç malzemelerini ve yaralıları taşıdılar.
Savaş sonrası günümüzde bu tünel, evin sahipleri tarafından müze haline getirilmiş. İşte biz bu müzeyi gördük. O zaman kullanılan malzemelerin sergilendiği, fotoğrafların yer aldığı bir oda var. Ve tünelin yapımını anlatan bir video görüntüsü izleme şansı. Ve tabi anı defteri. Defterde birçok Türkçe yazı da gördük. Çeşitli dillerde (Türkçe de var) hazırlanmış tünelin öyküsünü anlatan broşürler, posterler vb. de satıyorlar. Ama ticaret amaçlı görünmüyor bu hiç, daha çok bilgilendirme.. Birşey aldın mı, parasını verdin mi kimse ilgilenmiyor, onlar yaşadıklarını anlatmak istiyorlar sadece. 800 metrelik tünelin güvenlik nedeniyle 5-10 metrelik bir bölümü açık. Müze evin üzerinde birçok mermi izi var, özellikle restore edilmiyor sanırım. Müze ev, Saraybosna havaalanı karşısında.. ulaşması biraz zor, hiçbir yönlendirme tabelası yok, taksiler bile zor buluyormuş. Biz Ilıca tramvay istasyonundan yürüyerek ve herkese sorarak bulduk. Yolunuz bu hüzünlü şehire düşerse, mutlaka görmek gerek.
Öyle bir havası var ki Saraybosna’nın ne yazsam eksik kalacak gibi. İnsanın içini mi acıtıyor, güzelliğiyle büyülüyor mu bilmiyorum. Bir türlü karar veremiyorum (Ağustos'06).
yazı ve fotoğraflar bana aittir (Derya ÇÖLAŞAN).
__________________
*********ASLA BİRİLERİNİN UMUDUNU KIRMA BELKİDE SAHİP OLDUĞU TEK ŞEY "O" DUR **********
KALEGÜNEY
|