Durumu:
Papatyam No :
145
Üyelik T.:
16 February 2005
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj:
3.815 Konular:
Beğenildi:
Beğendi:
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu
Üyemize Aittir!
|
MEDRESELER
IMAMLIK
Insanlari dogru yola iletmek ve dolayisiyla onlara dünya ve ahiret saadetini tattirmak için, zaman zaman peygamber adi verilen elçilerini gönderen Allah, insanlara bu elçileri vasitasiyla emirlerini bildirmistir. Bu emirler Allah tarafindan gönderilen Kitap veya Sahifeler'de yazili idi. Peygamberlerin vefatindan sonra da emirlerine uyulmasi ve bunlarin tatbiki için bazi kimselere bu sahada çalisma imkân ve kolayligi verilmistir. Çesitli dinlere göre farkli isimler alan bu zümre genel olarak "Din adami" sinifi diye isimlendirilebilir.
Ilk emrinde okumayi emreden, ilmi herkese farz kilan ve ilimle mesgul olmayi ibadet sayan Islâm Dini, kendinden önceki dinlerde oldugu gibi, belli çizgilerle diger insanlardan ayrilan veya Allah ile insanlar arasinda aracilik yapan bir "din adami sinifi"na tarih boyunca yer vermemistir. Bu durum Islâm'la öbür dinler arasindaki belli basli farklardan birini teskil eder. Zira bir müslüman istedigi her yer ve zamanda Allah'a yalvarir, tevbe ve ibadet edebilir. Hiç kimse onun bu istegini engelleyemez. Ama öbür dinlerde meselâ hristiyanlikta oldugu gibi bir kimsenin günahlarinin bagislanmasini istemesi ancak bir papaz vasitasi ile mümkündür. Arada bir rahip olmayinca Hristiyanin tevbe ve bagislanma istegi Allah'a ulasmaz. Daha açik bir ifade ile Hristiyanlikta din adami Allah ile insanlar arasinda bir nevi aracilik yapar. Iste bu sebeple Islâmdaki din adamligi anlayisi ile baska dinlerdeki din adamligi anlayisi arasinda önemli farklar vardir. Burada bu farklardan sadece bir tanesine temas ettik. Konu ile ilgili böyle kisa bir giristen sonra artik Islâmdaki din adami, dogru bir ifade ile din görevliligi sayilan imamlik müessesesine geçebiliriz.
Kur'an-i Kerim'in yedi yerinde müfred (tekil), bes yerinde de cemî' (çogul) olarak geçen imam kelimesinin âyetlerin isigi altindaki lügat mânasi: "Nümune, isaret, misal ve rehber"dir. Ilmî istilah olarak ta çok degisik mânalar ifade eden bu kelimenin bütün bu yönlerini simdilik bir kenara birakip sadece namazda müslümanlarin kendisine uydugu kimse (imâmet-i sugrâ) mâna ve medlûlüne temas edecegiz.
Günümüzde vazifesi mihrab ile minber arasina sikismis bulunan imamin yetki ve selahiyetleri baslangiçta bu kadar kisitli degildi. O, sosyal hayatin en önemli unsurlarindan biri oldugu için daha genis yetkilere sahipti. Osmanli sehrinin toplum hayatinda özellikle mahallenin her seyi ondan sorulur, onun haberi olmadan mahalleye yabanci bir kimse giremezdi. Ölüm ve dogumlarin kayitlarini o tutardi. Mahallenin genel ahlâkindan bir dereceye kadar o sorumlu idi. Nitekim Osmanli cemiyetinde mahalle imami kadi'nin vazife ve temsilciligini yapardi. Mekâna göre bir görev taksimi yapildiginda kadi-nâib-imam hiyerarsisi görülmektedir. Memleketimizde 1245 (1829) senesinde muhtarlik teskilati kurulana kadar mahallelerin mülkî ve beledî âmiri yani yöneticisi olan imamlar, ayni zamanda kadi'nin bir nevi temsilciligini de yapiyorlardi. Vazifeye tayinleri bizzat padisah berati ile olan imamlarin bu durumunu ortaya koyan pek çok vasika vardir. 2 Receb 972 (3 Subat 1564) tarihini tasiyan ve Edirne Kadi'sina yazilmis bulunan bir emre göre imam ve hatiblerin vazifelerine dair çikan beratlarini alti aya kadar almalari gerekmektedir. Aksi takdirde vazife yapamiyacaklari belirtilmektedir.
Osmanli Devleti'nde mahalle halkinin beledî, idarî ve dinî yöneticisi olan imamin vazifesi sadece sivil hayatta degil, askeriyede de vardi. Bu sebeple biz, onun askeriyedeki durumuna kisaca temas edecek daha sonra sivil toplumdaki yetkilerine temas edecegiz. Onun, askeriyede de önemli bir mevkii vardi. Osmanli Teskilât ve Kiyafet-i Askeriyesi adli eserinde Mahmud Sevket aynen söyle der: "Imam, basinda yesil çuhadan müdevveru's-sekl kalafat üzerine beyaz sarik sarip arkasina dar kollu kirmizi cübbe ve bunun altina sivâî entari ve bacagina dökme salvar iktisâ eder. Ve ayagina mavi mest ve pabuç giyer ve Mushaf-i Serif vaz'ina mahsus olan cüz kesesini boynuna asar idi.
Yeniçeri ocagina mahsus olmak üzere "ImamGi Hazret-i Aga" ünvanini haiz bir imam bulundugu gibi kapikulu sünûf-i askeriyesi ortalarindan her birinde dahi efrad-i askeriyeye talim-i serâit-i dîniyye etmek ve edây-i salât ile talkin, gasl ve tekfin vezâifi dahi ifa eylemek üzere bir imam mevcut idi.
Kitâat-i askeriyenin büyük zâbitâni meyaninda vacibu'r-riâye olanlardan birinin ismine nisbetle yâdedilmesi orduy-u hümâyunca kadîmen mutâd oldugu cihetle yeniçeri ortalarindan 84. cemaat ortasina imâm-i Hazret-i Aga namina nisbetle "Imam" denirdi.
Imam-i Hazreti Aga hakkinda Uzunçarsili (Osmanli Devleti Teskilâ-tindan kapikulu Ocaklari, I, 232-233)'da söyle der: "Ocak imami resmî zamanlarda ve ordu alaylarinda basina yayabasi keçesi giymeyerek ulemâya mahsus örf giyer. Fakat Kadiasker ve Istanbul Kadisi gibi saçakli çuha abayi degil seraser abayi giyerdi. Bes vakit namazda aga kapisindaki yeniçeri agasina imamlik eder ve aga sefere gitmeyince bu da sefere gitmezdi.
Aga imami azlolunamazdi. Kendi arzusuyla devecilik isterse yani deveciler ortasina yayabasi olmasini arzu ederse o makam ayrilmasina müsaade edilirdi. Imam, yeniçeri agasinin yakini oldugundan ortasinin efradi fazla idi. 1035 (1625) tarihindeki ulûfe defterinin 28. imam ortasi mevcudu 327 ve 1074 (1663) senesindeki defterde ise 94. imam ortasi mevcudu 261 kisi idi.
Yeniçeri tesrifat defterinde (XVI. asir) Ocak imami basçavus ve Haseki agalar arasinda görülmektedir. Her ayda bir defa yeniçeri agasinin, alayla veziriazama gidip ziyaret ettigi vakit, Ocak imami da beraber gider ve el öptükten sonra diger bazi agalar gibi disari çikmayarak Yeniçeri Agasi ile beraber sadriazamin odasinda otururdu. Bayram merasiminde de imam, ayni tesrifata tabi idi."
Halkin, daha dogrusu mahallenin idarî ve beledî âmiri olan imamlarin bu durumu, kendilerini bazi mükellefiyetlerden kurtarmaktadir. Nitekim bu yüzden devlet, imam ve hatiplik vazifelerinde kaldiklari müddetçe bunlardan vergi almamaktadir.
Osmanlilarda, mahalle yöneticisi olan imamlar, günümüzde oldugu gibi namaz kildirip köselerine çekilmiyorlardi. Onlar, mahallenin gören gözü ve isiten kulagi idiler. Kahvede vaaz eder, çocuklara ders verir, cemaata yol gösterir, hasta ve fakirlerle ilgilenirlerdi. Bununla beraber onlar, yalniz dinî bir kilavuz, ögrencilere ders okutan birer ögretmen, kahve ve minberlerde cemaata yol gösteren birer akil hocalari degillerdi. Onlar, mahallelerinin düzeninden, halk arasindaki ahenk ve baristan sorumlu birer yönetici idiler. Mahalleleri onlar yönetirdi. Nitekim, kötülükleri zahir olanlar, içki içenler ve namaz kilmayanlarin mahallelere sokulmamasi gibi bazi görevler bizzat imamlardan istenmektedir. Onlara bu vazifelerini bildiren emirler verilmektedir. Evahir-i Muharrem 1130 (Aralik 1717) tarihin, tasiyan asagidaki su emir bunlardan sadece bir tanesidir:
"Âsitâne Kaymakamina ve Istanbul Kadisina ve Sekbânbasiya ve Hassa Bostancibasiya hüküm ki: Mahruse-i Istanbul'da bazi mahallatta fevahis taifesi tavattun ve âdet-i mazmumeleri üzre bazi erâzil ve müdmini - hamr (içki içenler) olan eskiya ile ihtilat ve irtikâb-i fisk-u fücur ve bâsie-i fitne ve fesâd olduklari mesami-i aliyye-i mülûkâneme ilka olunub emr bi'l-ma'ruf ve nehy ani'l-münkerin mev'ize-i kerime muktezasinca uhde-i cenab-i hilafetmeâ-bimi vâcib ve zimmet-i mehin vârid-i töhmet-i cihanyanima lâzim vârid olmagla sen ki vezir-i müsarün ileyh ve siz ki mûmâ ileyhimsiz insaallahu taala is bu emr-i serif-i vacibü'l-imtisalim vüsuluna mahruse-i Istanbul ve tevabii mahallati imamlarina mahallelerine fevahis sakin olmamak üzere ve ahalisi dahi evkat-i hamsede (bes vakit) cemaat ile eday-i salât-i mefruza içün hazir olup ve içlerinden târik-i salât (namazi terk edenler) ve sürb-i hamr vesair menahiyi mürtekib olanlar, mahallelerinden ihraç olmak üzre ma'rifet-i ser'le muhkem tenbih ve te'kid ve mehakime üzerlerine ta'zir-i ser'î iktiza eder cürmü sâbit olanlarin dahi müstahak olduklari cezalari töhmetleri tasrihi ile sen ki vezir-i müsarün ileyhsin huzuruna i'lam ve ser'an müstahak olduklari cezalari, sâire mucib-i ibret içün (baskalarina ibret olmak üzere) alenen tertib ve bitevfikillahi taala menhiyyat ve münkerati men ve ref'ine ve ibadullahin zill-i ma'delet-i mülûkânemde emn ve it'minanlerine ziyade takayyüd ve ihtimam eyleyüp tesamüh ve tekâsülün gayetü'l-gaye ihtiraz ve ictinab eylemeniz bâbinda ferman-i âlisanim sâdir olmustur."
Bu fermana göre mahalle imamlari kendi mahallelerinden sorumlu tutulmaktadirlar. Belgenin metnini verdigimiz için burada daha genis bir açiklamaya girmek istemiyoruz. Bundan baska Haslar kadisina Selh-i Safer 975 (5 Eylül 1567) tarihinde yazilan bir hükümde de Eyyüp ve civarindaki mahallelerde bulunan fisk ve fücur ehlinin mahallelerden çikarilmasi, kahve vs. oyun yerleri ile fuhsiyatla istigal eden kadinlarin bulunduklari yerlerin kapatilmasi için de yine imamlardan yardim istenmektedir. Bu emirlere uymayanlarin hapsedilmesi isinde de kadiya yardim etmek üzere mahalle imamlari ile kethüdalarin görevlendirildigi adi geçen belgeden anlasilmaktadir.
Osmanli döneminde mahalle imamlarinin birçok görevi bulunmaktadir. Mahalle teskilâtinin basinda bulunan imamlar, mahallelerinde inzibati saglamak için siki tedbirler almak zorunda idiler. Bu inzibat ve güvenlik sebebiyle özellikle Istanbul halki birbirine kefil ettirilirdi. Kefilsiz olanlar mahallelerde barinamadiklari gibi, Istanbul'da bes yildan az oturanlar da geldikleri memleketlerine geri gönderilirlerdi. Mahallede kefilsiz oturanlar ile bes seneden az kalanlarin arastirilip ortaya çikarilmasi tamamiyla imamlara ait bir görevidir.
Mahalle halki tarafindan biriktirilip imama teslim edilen ve "avariz akçasi" denilen bir nevi yardimlasma sandigi vardi ki, burada biriktirilen para ile mahalledeki hasta ve fakirlere yardim edilirdi. Imamlar, bu parayi çalistirmak suretiyle fakirlere yardim ettikleri gibi, câmi ve mescidin ufak tefek ihtiyaçlarini da görürlerdi. Son senelere kadar devam eden bu faaliyet sayesinde memleket fukarasina önemli derecede yardim yapiliyor, az da olsa onlarin sikintilari giderilmeye çalisiliyordu. Ancak Kavalali Mehmet Ali Pasa ile çikan harpte bu para, devlet tarafindan alinarak askerin masraflarina harcandi.
Çesitli belge ve kroniklerin bildirdiklerine göre mahalle aralarindaki sokaklarin süpürülüp temizlenmesinden mahalle halki; çarsi ile pazarlardaki sokaklarin temizliginden de esnaf sorumlu tutulurdu. Nöbetlese ve bazan da imece suretiyle halka bu hizmeti gördürmek mahallede imam, çarsi ve pazarlarda da esnaf kâhyalari tarafindan yerine getirilirdi.
Imamlarin bu görevleri o kadar önemli ve devamli bir hal almisti ki, sehir merkezinde kadilik müessesesi büyük bir sarsintiya ugrayip fonksiyonunu yitirdigi halde, o müessesenin alt kademedeki temsilcisi olan mahalle imamlarinin durumu o kadar sarsilmamistir. Bununla beraber, memlekette bu derece önemli hizmetler ifa etmis olan imamlarin yetkileri zamanla daraltilmistir. Bu durum Tanzimat (1839)'a takaddum eden senelere kadar uzanmaktadir. Tanzimat'a dogru mahalle yöneticisi statüsündeki imamlarin, din isleri disinda yönetim ve diger dünya isleri ile mesgul olmalarini önlemek için, danismalari gereken ve halk tarafindan seçilen birkaç muhtar verilmistir. Böylece 1829'da baslayan bu muhtar seçme isi, asirlarca mahalle islerinin yönetimini üstlenen imamlarin bu vazifelerine son vermeye baslamistir. Türkiye'de Cumhuriyet'in kurulmasi ile de imamlarin vazifesi sadece camiye hasredilmistir.
Gazete, radyo, televizyon vs. gibi nesir araçlarinin bulunmadigi bir dönemde devlet her türlü emir ve yasaklarini imam ile câmi vasitasiyle halka bildiriyordu. Bu sayede devlet,memleketin her yerine ayni zamanda (yatsi namazi vakti) istedigi emri ulastirabiliyordu. Çünkü mahallede, ergenlik çagina gelmis bulunan bütün erkeklerin yatsi namazi vaktinde camide toplanacaklarini bilirdi. Bildirilmesi istenen bir emrin mevcudiyeti halinde imam, günün son ibadeti olan yatsi namazini müteakip: "Ey cemaat dagilmayiniz, hükümetin emri vardir, simdi söyleyecegim" der ve kendisine verilen emri ilan ederdi.
Günümüzdeki vazife, yetki ve selâhiyetini çok iyi bildigimiz imamlik, asirlarca Isâm âleminde önemli rol oynamis mühim bir memuriyetti.
Önemli bir memuriyet oldugundan, resmen tayin edilmemis olnalarla köy veya mahalle halki tarafindan gayri resmî olarak bu vazifeye getirilenlere "imam" ismi bile verilmemektedir. Vesikalarda "namazci" adi verilen böyle kimselerin durumunu belirten uzunca bir vesikayi buraya almak istiyoruz. Böylece hem imamlarin hem de toplumun dinî ve sosyal hayati hakkinda bilgi vermis olacagiz.
"Mafharü'l-kudat ve'l-hukkâm ma''denü'l-fadli ve'l-kelâm Mevlâna Vize kadisi zîde fadluhû tevki'i refi-i hümayunum vasil olicak malum ola ki haliya taht-i kazanda vaki' olan Abdi köy demekle ma'ruf karye halki ve kaza-i mezburun sair ahalisi evkat-i salatta tekâsül ve eday-i feraiz ve vacibatta tesahül gösterüp ve ekser mesacid haraba müsrif olup tamir ve termim olunmayup ve bazi eimme Kur'an-i Azim-i sihhat üzre kiraatina kâdir ve erkân-i salata âlim olmayup ve bazi dahi ser'an imameti münafi bazi ef'al ve akval ve evsaf ile maruf ve mevsuf iken imamet eyledikleri pâye-i serir-i a'laya arz olunmagin buyurdum ki hükm-i serif-i lazimü'l-itbaim vardukta bizzat mübaseret idüp bu hususu ayan-i vilayetten bî garaz müslümanlar mahzarinda ser'le teftis ve tetebbu' edüp göresiz. Vaki ise târik-i salat olanlari tenbih ve tehdid edüp evkat-i hamsede eday-i salat (namazi terk edenleri) ittüresiz. Temerrüd ve inad idenlerin ser'le haklarindan gelesiz ve harap olan mesacidi dahi mütevellilerine telif idüp mahsul-i evkaflari ile tamir ve termim ittüresiz. Ve vakfi olmayup sehirde vaki' olan mesacidi ehl-i mahallesine ve kurada olani ehl-i karyesine tamir ve termim ittürüp muhtac-i arz nesne vaki olursa yazup bildiresiz. Ve eimmeden (imamlardan) sol ki Kur'an-i Azim'in sihhat üzre kiraatina kadir veya erkân-i salâta âlim olmayup yahud ser'an imameti münafi bazi ef'al ve akval ve evsaf ile maruf ve mevsuf oldugu tamam zâhir ve malum olivereni mehma emken Kur'an-i Azimin sihhat üzre kiratina kadir ve müberra imamete elyak... kimesnelere tevcih idüp Asitane-i saadet penahiden arz idesiz. Amma hakk-i sahiha tabi olup garaz ve taassubtan ve bu bahane ile kimesnenin bî-gayri vech-i ser'i irzina ve malina halel gelmekten ve bi'l-cümle emr-i serifime muhalif is olmaktan be-gayet hazer ve ihtiyat idesiz. Ve bunun gibi husus oldukça vilayet kadilari taht-i kazalarinda "namazci" deyü bir kimesne tayin iderlermis reayaya teaddi olur imis. Imdi namazci tayin olunmaga emrim yoktur. Bu husus içün namazci deyü kimesne tayin etmeyüp ferman-i serifim muktezasinca emr olunan nesneleri kendin bizzat görüp... Receb 953.
Kaynak: Osmanli tarihi
__________________
mzalar sifirlanmistir, lütfen yeni imzanizi belirleyiniz
|