Papatyam Editörü
Durumu:
Papatyam No :
1242
Üyelik T.:
19 February 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:İSTANBUL
Yaş:62
Mesaj:
13.567 Konular:
Beğenildi:
Beğendi:
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu
Üyemize Aittir!
|
Ynt: ÇANAKKALE ŞEHİTLİĞİ
"ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE"
Akif, şiire, “Şu Boğaz harbi nedir?”
Diyerek bir soru ile giriş yapıyor. Burada amaç “Boğaz Harbi”ne dikkati çekmektir. Üstelik “Boğaz” sözü de bilinçli olarak kullanılıyor. Hem harbin odak noktası, hem de geçit merkezi olan “Boğaz” özellikle vurgulanıyor. Bir de “harb” sözü burada geçen savaşların büyüklüğünü belirtmek için seçiliyor. Çünkü 1.Dünya Harbi içinde, “Boğaz Harbi” en az onun kadar büyüktür. Nitekim şair bu sözün hemen ardından:
“Var mı ki dünyada eşi?” Sözü ile bu gerçeği ortaya koyuyor.
Şair, şiirin başında ‘Boğaz Harbi’nin patlak verişini dile getirdikten sonra, tek vücut olan Türk’ün üzerine saldıranları “vahşet” sözü ile nitelemekte ve bu vahşeti yaratanları tek tek sayıp dökmektedir. Burada harbin dehşetini ve korkunçluğunu yansıtabilmek için kelimeleri özenle seçmektedir. “Eski dünya, yeni dünya”… Bu iki dünya, bütün “akvâm-ı beşer”i küçücük bir mekanda toplamış ve karşı karşıya getirmiştir:
“ Kaynıyor kum gibi…mahşer mi hakikat mahşer.”
Bu mahşere uygun tek bir özellik var: O da “vahşet”. Âkif bu sözleri seçerken şüphesiz heyecan unsurunu ön plana almak istemiştir. Bir de bu yeni dünyanın öteki yüzünü göstermeyi ihmal etmemiştir. Bu yüz, medeniyet yüzüdür. Oysa “medeniyet” insanlığın refahı, huzuru içindir. Burada ise Akif’in,
“Medeniyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz” deyişi medeniyetin “bir mülkü harab” etmeye hizmet ettiğini vurgulayarak tezat unsurunu incelikle işlemektedir. Âkif, “Boğaz Harbi”ni özenle seçtiği bu kavramlarla niteledikten sonra, harbin tasvirine geçiyor:
“Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a’mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam
Atılan her lağamın yaktığı: yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müthiş tipidir: Savrulur enkâz-ı beşer…
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak;
Boşanır sırtlara, vadilere, sağanak sağanak…”
Şair, harbin yarattığı tahribatı öylesine etkili çiziyor ki tam anlamıyla bir savaş tablosu seriliyor gözler önüne. Bunda, şüphesiz kullandığı sıfatların canlılığı en büyük etkendir. Çarpışmanın yarattığı müthiş tipi ve bu tipinin savurduğu insan parçaları. Bir de gene çarpışmanın şiddetini canlı tutan tabiat olaylarından benzetmeler buna eklenebilir. “Saikalar” ve “zelzeleler” (yıldırımlar ve depremler) benzetmesi ve bunların yarattığı tahribat uyumlu bir tarzda düşünülmüş: Saikalar ölüm indirecek; zelzele de yeri herc ü merc (alt-üst) edip ölü püskürtecek. Şimdi sıra arslan neferin ordusuna gelmiştir.
“ Kahraman orduyu seyret ki bu tehdîde güler!”
Bu ordu ancak “kahramanlık”la nitelenebilir. Gözü pek, yiğit, korkusuz... Bu meziyete sahip bir ordu, ancak öylesine büyük bir tehdide güler. Âkif burada tezat sanatı ile ordunun yılmaz idaresini vurgulamış oluyor. Böylelikle şair, anlatımına yeni bir canlılık ve heyecan katmak için de aşağıdaki mısralarla sürdürüyor kükreyişini;
“Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal’a mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, haşa, edecek kahrına râm
………
O benim sun-ı bedîim, onu çiğnetme “dedi.
Âsım’ın nesli… diyordum ya… Nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.”
Bu dizelerde orduyu birtakım değerlerle ölçüştürüyor. Bunların ilki “iman”dır ve stratejik değer olan “kal’a” ile eş değerde gözüküyor. Üstelik bu imanın korunmaya da ihtiyacı yoktur. Çünkü o, ”Tesis-i İlahi”dir. Bu sıralı benzetmeler, ordunun manevi yönünü ve gücünü sergilemek amacıyla kullanılıyor. Sonra bu ordu ile övünülüyor, o “Âsım’ın Nesli” olarak sembolleştiriliyor. Mazisini koruyan, namusunu çiğnetmeyen çiğnetmeyecek olan nesil, bu ordunun şahsında idealleşiyor.
“Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor
Bir hilâl uğruna ya Rab ne güneşler batıyor!”
Hilâl ve güneş… İki istiâre, iki kutsal değeri ifade ediyor. Hilâl, bayrağın bir parçası, bayrak vatanın ve milletin ifadesi; güneş yeni doğan neslin timsali. Bu değerler mukayesesi ve ifadesi, “ya Rab” hitabıyla Tanrı’ya sunuluyor. Ardından da şühedâya övgüler sıralanıyor. Hitabet unsuru burada daha da yoğunlaşıyor. Çünkü onların kanı TEVHİD’i kurtarıyor. Mecazın en çarpıcı kullanılışı bu.
Bu şehide şair, kutsal değerlerle bir türbe yapmak istiyor.
“ Yine de bir şey yapabildim diyemem hatırana!”
Deyişi ile onun hatırası önünde acze düşüyor. Selâhaddin ve Kılıç Arslan’ı dile getiriyor, Çanakkale şehitlerinin yarattığı bu emsalsiz destanlar karşısında onların bile hayran kaldığını ifade ediyor. Böylesine yüce değere ve mertebeye lâyık kahramanlara somut bir mezar yapmaya gönlü razı olmayan şair, onları Peygamber’in kucağına teslim ediyor...
__________________
*********ASLA BİRİLERİNİN UMUDUNU KIRMA BELKİDE SAHİP OLDUĞU TEK ŞEY "O" DUR **********
KALEGÜNEY
|